BIST 10.400
DOLAR 32,22
EURO 34,99
ALTIN 2.410,54
HABER /  GÜNCEL

Yedi yılda sarılamayan yara

Yarın 17 Ağustos felâketinin yıldönümü. 7 yılda ne yaralar sarılabildi, ne de enkaz kaldırılabildi.

Abone ol

Tarih 17 Ağustos 1999 Marmara Bölgesi sıcak bir yaz akşamına veda etmiş, evlerin ışıkları birer birer sönmüştü. Günlerden Perşembe'ydi... Günü tamamlayan insanlar, yeni ve güzel bir güne merhaba deme umuduyla yataklarına uzandı. Saatler gece 03.02'yi gösteriyordu. Kimsenin aklında yoktu ölüm... Kimileri bilinçsizce son kez sarıldı sevdiğine; kimisi son kez öptü yanaklarından minik yavrusunu... Gece karanlığa boğuldukça habersiz veda anı yaklaşıyordu. Önce bir uğultu duyuldu. Peşinden bir sarsıntı... 45 saniye sürdü. Kısacık süre içerisinde yıkılan onca binada sağ kalabilenler için bile hayat eskisi gibi olmayacaktı. Birçoğu "Allahım bu kıyamet olsa gerek" dedi... Kimisi 10 saniyeliğine uyanabildi, sonsuzluğa doğru... 16 bin kişi yarına olan umutlarını, yıkık beton duvarlar arasında bırakarak veda eti yaşama... Kader miydi onları bu yaşamdan koparan? Yoksa inşaat sektöründeki çarpıklık mı? Üzerine çok tartışıldı. Yıkılan binaların yerine yenileri yükseldi. 45 saniyede kaybedilen binlerce insanın yerine, binlerce yeni insan doğdu. 17 Ağustos günü doğan çocuklar bugün 7 yaşında; dikilen fidanlar serpilip yükseldi. Ancak zihniyet bir türlü değişmedi. 45 saniyede açılan yaralar 7 yılda ne merhem buldu ne de sargı bezi... BUGÜN çığlıkların 7 yıldır dinmediği deprem bölgesini, hayata tutunmaya çalışan mağdurları sizin için araştırdı.

Kocaeli, İstanbul, Adapazarı, Yalova, Bolu, Eskişehir, Bursa, Tekirdağ başta olmak üzere tüm Türkiye; Gölcük merkezli 7.2 şiddetindeki depremle sarsıldı. Deprem Gölcük ve Adapazarı kent merkezini neredeyse tümüyle yıktı. Yalova, Çınarcık, Körfez, Değirmendere, Karamürsel, İzmit ve Avcılar'da ise binlerce binanın enkaz haline gelmesine onbinlerce insanın ölümüne, yaralanmasına neden oldu. Depremin bu öldürücü etkisinin yanında açtığı en büyük yaralardan biri ise yıllarca çözülemeyecek olan konut sorunu olarak hafzılarda yer etti. Okullar, fabrikalar, kamu kuruluşları ya yıkıldı ya da ağır hasar gördü. Ve 17 Ağustos 1999, insanların belleğinde travmalar yaratacak ve etkileri ömür boyu silinmeyecek bir gün olarak tarihe geçti. Depremin merkez üssü olan Gölcük, acılarını silmek ve yeni bir yaşam kurmak için çaba gösteriyor. Ancak, Gölcüklüler ilk günlerin sarsıntılarından, duygusallığından pek de arınmamış. Hasarın en yoğun gözlendiği Gölcük Sahili'nde (Kavaklı) halen enkazlar, ağır hasarlı binalar duruyor.

"Duygulu insanlar bu Şehirde gülemez"

75yaşındaki Nurten Hanım ve 80 yaşındaki eşi Cevat Yumruk, Kavaklı'nın asırlık çınarları... Deprem gecesi geç saatlere kadar oturduktan sonra Saat 02.00 sıralarında yatmışlar. Saatler 03.02'yi gösterdiğinde büyük bir uğultuyla uyanan Nurten Yumruk, ne olduğunu anlayamadan eşinin yanına koşmuş. Birlikte dua ederek anlam veremedikleri bu sarsıntının bir an önce geçmesini dilemişler Allah'tan... 45 saniye kadar sonra kendilerini sokağa atmışlar. Akılları oğulları Cemil, gelinleri Ayten ve o zamanlar 7 ve 8 yaşlarında olan iki torunlarındaymış. Hemen 50 metre ötelerinde 2 bina çökmüş. Toz duman birbirine karışmış haldeyken yaşanan felaketin bilançosunu günün ağarmasıyla birlikte görmüşler... Aradan saatler geçmesine rağmen ne oğullarından ne de torunlarından haber alamıyorlarmış. İçlerini salan korku; İhsaniye'de yakalamış onları. Usulca yanlarına yaklaşan bir komşuları, "Nurten teyze, başın sağolsun..." diyebilmiş. Sonrasını Nurten Hanım da hatırlamıyor... Yaşlı kadın kısmi felç geçirmiş. Bugün duvarlarında halen hasarın izlerini taşıyan bir evin 2. katında yaşam savaşı veriyorlar. Gözyaşları dinmiyor yaşlı çiftin.... Oğlunun fotoğrafına bakarken Nurten Yumruk'un dudaklarından şu cümle dökülüyor: "Duygulu insanlar bu şehirde gülemez!.."

Kapıda İstanbul depremi var ve yine hazırlıksızız!

Depremi Gölcük'te yaşayanlardan birisi de dönemin Gölcük Belediye Başkan Yardımcısı şimdinin ise Belediye Başkanı Mehmet Ellibeş... Ellibeş, aradan geçen 7 yılda depremin yarattığı etkilerin unutulmaması gerektiğini söylüyor. Gölcük'te 17 Ağustos 1999 günü 13 bin konutun yıkıldığını, 10 bin konutun orta hasarlı ve 8 bin konutun ise az hasarlı olarak kayıtlara geçtiğini vurgulayarak, "Böyle bir kentten bu duruma yeniden gelişimiz bir mucizedir" diyor. Resmi kayıtlara göre Gölcük"te 5 bin 383 kişinin yaşamını yitirdiğini hatırlatan Ellibeş, "5 bin 250 kişi de ağır yaralandı. Gölcük deprem öncesi 131 bin nüfuslu bir ilçeydi. Deprem sonrasında nüfus 105 bine kadar düştü. Kalıcı konut problemi hak sahiplerinin başvuruları sonucu büyük ölçüde çözüldü. 5 bin 254 kişiye konutları teslim edildi. Ancak bazılarının örneğin 3 dairesi vardı. Herbirine kaybettiklerinin tümünü vermek mümkün olamadı" diye konuşuyor. Donanma Komutanlığı ve Gölcük Tersanesi'nin taşınmamasının bölge için şans olduğunu söyleyen Başkan Ellibeş, ”Bizim en büyük sıkıntımız depremden sonra yapılacakları planlamamız. Oysa depreme kadar ne yapacağımızı kimse düşünmüyor. Kurumlar arasında kollektif bir çalışma yok. Kapıda İstanbul depremi var ama biz yine hazırlıksızız” diyor.

"Komşularım gözümün önünde can verdi"

KAVAKLI'daki kimin yanına yaklaşsanız depremle ilgili binlerce cümle ard arda sıralanıyor. Aradan geçen 7 yıl yaşanan ağır travmanın etkilerini hiç kimseden silememiş. Çadırkent'lerde yaşanan sefaletlerden, Prefabrik Kentlere, kiraların yükselmesi nedeniyle çaresiz "oturulamaz" raporu verilen evlerine yerleşenlere kadar Gölcük "asrın felaketi"nin izlerini ağır bir şekilde taşıyor... Kavaklı sakinlerinden Havva Altın Bilek anlatıyor: Bir yakınımızın düğünündeydik. O nedenle eve geç geldik. Yaz aylarında genelde geç yattığımız için ailemle birlikte oturuyorduk. Birden bir uğultu duyuldu. Bina kendi etrafında dönmeye başladı. Sarsıntı tek bir yönden değil her yönden geliyordu. Dua etmeye başladık. Bu bir deprem olamazdı. Kıyamet kopuyor sandık. Uğultu geldiği anda gökyüzü kıpkırmızıydı. Depremin yarattığı gülürtü yerini bir süre sonra çığlıklara bıraktı. Bağırışlar... Çığlıklar... Ağlaşmalar... Koşuşturmalar.... Çaresizlik... Şaşkınlık... Korku... İnsanların tümünde bunlar vardı... Uzun bir süre aşağıya inemedik. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Sonra dalgaların sokağımıza kadar geldiğini gördüm. Toz toprak göz gözü görmüyordu. Hava ışımaya başladığında gördük ki; güzelim sahil evleri sular altında kalmıştı. Komşularımın neredeyse tamamını kaybettim. Ailemden kayıp yok ama, bugün bile hatırlamaya kalktığımda cümleler boğazımda düğümleniyor. Allah bir daha göstermesin.