Akşam Gazetesi yazarlarından Yalçın Pekşen, son yazısında yazarları eleştirdi. Pekşen, yazarların entellektüel ürünler ortaya koyamadığını belirtti.
Abone olYalçın Pekşen, başlıklı yazısında özeleştiride bulundu.
Kalem-kağıtla veya bilgisayarla uğraşan her yazarın içinde bir entellektüel yatar. Şaka ile karışık söylersek, entellektüel uyur, yazar uyanıktır. Bu durumdan ise herşey çıkar, fakat düşünce çıkmaz.
Biraz da görev icabı, yıl içinde ülkemizde ne kadar yazılı eser ortaya çıkmışsa, hepsini okumaya çalışıyorum. Bunlar arasında önemli bulduklarımı da kesip saklıyorum.
Günün heyecanı ve güncelliğin baskısı altında kesilmiş yazıları yılsonunda çıkarıp yeniden okuyorum. Zamanın eskitmiş olduklarını da ayıklayınca, ne yalan söyleyeyim, bir yıllık entellektüel çabalarımızın, taş çatlasın, 5-10 yazıyla sınırlı olduğunu görüyorum.
Korkunç bir sonuç: Demek her işin üzerinde yalapşap duruyoruz.
Kendi birikmiş yazılarımı da gözden geçiriyorum.
Dişe dokunur, geleceğe kalacak bir düşünce kırıntısı bulabilir miyim, diye...
Mütevazı olmak gerekirse pek yok. Kendi yazılarıma, başkalarına göre daha hoşgörülü davransam bile durum değişmiyor. Öyleyse biz, yazıyla-çiziyle uğraşanlar dahi bir yıl boyunca ortaya doğru-dürüst bir düşünce eseri koyamıyoruz.
* * *
Bunun birçok nedeni var.
Herşeyden önce felsefeyi okul kitaplarından çıkartmış olmamızla bir ilişkisi olduğunu sanıyorum. Felsefe ile bağlantılı bir bilim dalı olan mantığı hem kitaplardan, hem de her türlü işimizden çoktan çıkarmıştık zaten.
Bilgeliğin hiçbir anlam ifade etmediği bir toplumda düşünce üretilemiyor.
Daha matrak bir şekilde söylersek, 'entellektüelin başı kesilirse ölüyor'.
* * *
Entellektüel kavramı üzerinde biraz durmak gerekiyor. Örneğin 'entel' diye bir sözcük yarattık. Dünyada böyle bir söyleyiş yok. Entellektüelin Arapçası 'münevver', Türkçesi 'aydın'dır.
Biz düşünen kişileri 'entel' diye tanımlayarak 'aydın' olmaya özenenlerle dalga geçmeye başladık.
Dalga geçilen bir kavram ise ciddiye alınamıyor.
Sonuç ortada...
Bilgeliğin yanısıra bilime de saygı duymuyoruz. Politikacılar üniversitelerimizi bilim kurumları olmaktan bir yasayla (YÖK yasası) çıkardı. Bilim öne çıkarsa, bilime uygun olmayan davranışların farkedileceğini hesapladılar ki, yaptıkları tek doğru hesap buydu.
Politikacılarımızı 'aydın' olmakla uzaktan-yakından ilgisi olmayanlardan seçiyorduk. Pratik adamları 'helal olsun' diye öne çıkarıyorduk. Bilime, bilgiye saygı olursa işler yürümez diye düşünüyorduk.
Bu tutumumuzda gerçek entellektüeller de epey rol oynadı. Bülent Ecevit ülke yönetiminde yıllarca söz sahibi oldu. Kendisi hiç kuşku yok, bir aydın'dı. Hangi nedenlerle bilinmez işleri berbat etti. ABD'de eğitim görmüş bir üniversite profesörünü işbaşına getirdik. O hanım da cahillere rahmet okutup gitti.
O yüzden 21. Yüzyıl'a girdik, Avrupa Birliği'ne girdik (!), fakat hiçbir şey değişmedi.
2004'ün özeti de kısaca böyle...
YAZI:Yalçın PEKŞEN