BIST 9.719
DOLAR 32,52
EURO 34,80
ALTIN 2.422,88
HABER /  MEDYA

Ünlü yazarlar Gezi Parkı için ne yazdı

6 gündür süren provakasyonların ardından çıkan olayları değerlendiren ünlü yazarlar ne dedi?

Abone ol

İstanbul'da Taksim Gezi Parkı'nın yerine Topçu Kışlası inşaatını durdurmak üzere başlayan eylemler devam ederken yaşanan olayları kaleme alan ünlü yazarlar neler söyledi?

İŞTE YAZARLAR VE GEZİ PARKI HAKKINDAKİ YAZILARI...

CENGİZ ÇANDAR: İstanbul ayağa kalktı

Başta İstanbul halkı ve gençliği, Türkiye'nin demokratikleşmesi mücadelesinin kahramanlarını sevgiyle selamlıyorum!

Taksim Gezi Parkı’nın tetiklediği ve dün sabaha kadar neredeyse tüm İstanbul’u ayakta tutan olayların ardından ilk kez Başbakan Tayyip Erdoğan dün öğle saatlerinde konuştu ve son dönemlerde çok kişide –ben dahil- alışkanlık haline getirdiği üzre, bir kez daha ‘hayal kırıklığı’na yol açtı.

O daha konuşmasını tamamlamadan elim Twitter’a gitti: “Tayyip Erdoğan ekranları başında olanlara sesleniyor. Ben de ekran başından ona: Ne yazık ki, olan-biteni hiç anlamamışsın!”
Önceki gece yarısı, İstanbul ayağa kalkmışken, elim yine Twitter’a gitmişti: “Tayyip Bey ‘Kimsesizlerin Kimsesi’, ‘Sessizlerin Sesi’ olmaktan çıkıp, ‘Zalimlerin Amiri’ olmaya nasıl ve niye dönüşmeye başladığını düşünmeli.”

Gece boyunca ne düşündüyse düşündü ve dün kalktı ve on yıllardır halkına, toplumuna –seçmenine değil- duyarsız yöneticilerden sayısız kez duyduğumuz basmakalıp sıfatlarla örülü konuşmasını yaptı. ‘Aşırı uçlar’, ‘ideolojik eylem’ vs. cinsinden değerlendirmeler yaparak, ‘kamu düzeni’ ve ‘güvenlik’ öncelikli, ‘benim valim’, ‘benim emniyet müdürüm’ soslu, ‘polisperest’ ama insan sevmez, kalpsiz, tehditkâr, dediğim dedik türünden bir konuşma.

Cengiz Çandar'ın yazısının devamı için tıklayın

NİHAL BENGİSU KARACA'NIN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]

NİHAL BENGİSU KARACA: Taksim olaylarının anlamı

Taksim Gezi'deki eylemi başlatanlar biber gazı değil ılıman bir iklim istiyorlardı. Sanatçılar vardı, halk vardı, solcu gençler ve antikapitalist Müslümanlar, anneler, amcalar vardı.

Eylemin ilk günlerindeki düşük yoğunluklu polis müdahaleleri cuma günü gerilimi tırmandırdı. Maalesef durum bu. O kadar yoğun bir "gazlama" faaliyeti vardı ki, eylemci olmayan insanlar bile kendilerini eyleme çağrılmış hissettiler. Orantısız gaz, mıknatıs tesiri yaptı.

Cuma gecesi saat 24.00 ve 01.00 sularında ise Kabataş'tan Üsküdar'a gelen motorların içindeki kalabalıkların ağaçtan, yeşilden bahsetmedikleri, o eşiğin çoktan geçildiğini ve "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diye slogan atanların hadiseyi tahkim etmeye başladığını da bir vesile Üsküdar'da olduğum için bizzat gördüm. Aynı duruma Beşiktaş'a geçtikten sonra Dolmabahçe ve Kabataş boyunca rastlamak da mümkündü.

UMUR TALU'NUN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]

UMUR TALU: Topçu Kışlası Vesayeti

Başbakan ihracatçıya seslenirken, belki tam “Gaz kullanımında yanlışlıklar” dediği sıra…
Polisleri gazı, suyu ve şiddeti daha da hızlı yağdırıverdi.

Başbakan değil, herhangi bir insan önce bunun için özür dilerdi.

Şiddete maruz kalanın müstahak olduğunu anlatmak yerine; kafası hedef alınan gazeteciden, sürüklenen kızdan, vurulan kadından, gözyaşına boğulan çocuktan özür dilerdi.
Tamam, Başbakan yenilgiyi sevmiyor.

Koca stadı bırak; halı sahada bile, parktaki tek kalede bile hep kendi kazansın istiyor.
Ama halkının bir kısmına olsun, gaz, şiddet, nefret kusmak haklı bir galibiyet, mübarek bir zafer midir?

Liderlik, “Karşınıza 1 milyon kişiyle gelirim” diyen misilleme-milisleme tehdidi midir?
Bu ülke için yaptığı en hayırlı iş olan “Kanı durdurmak; barış süreci” ardına; “iç savaş” tehdidi

koymak mıdır?
Ne yapacak o 1 milyon kişi?

YAVUZ SEMERCİ'NİN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]

YAVUZ SEMERCİ: Sivil muhtıra...

Eğer bir ülkede binlerce kişi bir şeyler anlatmaya çalışıyorsa, yürüyorsa, 48 saattir gaz yemesine rağmen vazgeçmiyorsa, iktidar "Malum çevreler" demekten vazgeçmeli...
Bence iktidar, olup biteni anlamakta zorluk çekiyor. Yürüyen insanların motivasyonu, biriken enerjinin açığa çıkmasıdır. Bu noktayı kaçırıyor.

Sorun, sandıkta galip çıkan bir hükümeti hazmedememek değil. O cumhuriyet mitinglerinin konusuydu.

Bir başka algı ortaya çıktı...

Bu ülkenin muhafazakârları ve İslamcıları var. Onların da bir partisi var. Ve seçimleri kazanıyorlar. Ancak son zamanlarda iktidarın bazen tasarı olarak gündeme getirdiği, sonra geri çektiği, bazen de Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yaşam tarzlarına yönelik aşağılayıcı yaklaşım gösterdiği ve dindarlardan farklı yaşayan kesimler var.

AHMET HAKAN'IN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]

AHMET HAKAN - Başbakan Erdoğan geri adım atar mı?

- Gezi Parkı için yapacağımız AVM’den vazgeçtik.
- İstanbul’un son kalan yeşil alanını heba etmeyeceğiz…
- Oradaki ağaçlara dokunmayacağız…
- Orayı daha da şahane bir park haline getireceğiz…
Başbakan Erdoğan çıksa…
Ve böyle dese…
Ne olur?

NE OLUR?

- Küçülür mü, yoksa büyür mü?
- Karizması gider mi, yoksa artar mı?
- Sözünden dönmüş olarak mı görülür, yoksa hatadan dönmüş olarak mı görülür?
- Taraftarları isyan mı eder, yoksa alkışlar mı?
- Sevmeyenleri aşağılar mı, yoksa takdir mi eder?
- Ezbere mi teslim olur, yoksa ezberi bozmuş mu olur?
- Türkiye daha mutsuz mu olur, yoksa daha mutlu mu olur?
Söyleyin lütfen…
Ne olur?

AKİF BEKİ'NİN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]

AKİF BEKİ - Dayanın hükümet gitmiyor

Hükümet, sokağın sesine kulak versin, eyvallah. Haklı ve meşru bir talep bu.
Siyaset, halka tepeden bakmasın. AK Parti’nin de şiarı değil miydi zaten?
Ama sokak da ne dediğini bilmesin mi biraz?

Gezi Parkı’ndaki ağaçları korumaksa mesele, sokağın meramı yeterince anlaşıldı. Eylem, amacına ulaştı.Üstelik mahkeme de duruma el koydu, tartışılacak fazla bir şey kalmadı.
Münakaşa kesilmediğine göre dert başka.

Yok istedikleri, hükümeti düşürmekse şimdilik Gezi Parkı’nda elde edilen kazanımlarla yetinsinler.

Yetinsinler diyorum, çünkü hükümeti işbaşından göndermek için bir zahmet sandıkların kurulmasını bekleyecekler.

Git demekle hiçbir hükümet bırakıp gitmez.

Makul olmayan taleplere sokaktan geliyor diye hiçbir başbakan kulak vermez.
Mantıken karşılayamayacağı isteklerle hükümetlerin karşısına çıkmak, olmayacak duaya amin demekten farksız.

Önümüz ful seçim. Birinden birine taleplerini tutturabilirler belki.
İtirazlarının, yalnızca Gezi Parkı’ndaki ağaçların sökülmesine olmadığı görüldü.

CÜNEYT ÖZDEMİR'İN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]


CÜNEYT ÖZDEMİR - Gezi eylemlerindeki teröristler!

Gezi Parkı eylemlerinin iki gecesi de parka gidip ‘kim bu eylemciler’ ve ‘ne istiyorlar?’ diye baktım. Kızlı erkekli gruplar parkın Divan Oteli tarafına yayılmıştı. Daha çok bir gece pikniği ya da konser havası hâkimdi. Ortalıkta bazı kalemlerin iddia ettiği gibi ‘Ergenekoncu karanlık’ tipler gözükmüyordu. Tam tersi belki de hayatında ilk kez eyleme katılan üniversiteli gençler, farklı iş gruplarından insanlar bir araya gelmişlerdi. Bir ara Siya Siyabend kurulan mütevazı sahneye çıkıp şarkılarını söyledi. Özellikle ikinci gece davulların ritmi ve kitlenin coşkusu ile kendinizi Rio’da bir karnavalda bile hissedebilirdiniz. Polis parkın bir tarafında uyukluyor, eylemciler de hiç kimseye bir zararları olmadan parkın diğer tarafında ‘takılıyorlardı.’

İşleri zıvanadan çıkartan polisin sabah baskını oldu. Polis ilk gün gaz bombaları ile kimseye zararı olmayan bu eylemcilere hoyrat bir şekilde girişti. Bununla da kalmadı eylemcilerin çadırlarını toplayan ‘birileri’ yaktı. Eylemciler yine toplandı, polisin bu hoyrat tavrı ertesi gece katılımı büyütmüştü. Eylemcilerin arasında dolaşırken üç genç yanıma geldi. “Abi biz hamalız, eyleme desteğe geldik” dediler. Ertesi sabah işe gideceklerini söylerken kafalarında Gezi Parkı’nda ağaçları korumaktan başka bir şey yoktu. Ertesi sabah polis bu sefer daha da abartılı bir şekilde sabah baskınını gerçekleştirdi.

Ortalık savaş alanına dönünce de 1 Mayıs’larda gördüğümüz meşhur ‘Taksim savunmasına’ girişti. Bu sefer olayın büyümesinin en büyük nedeni 1 Mayıs’taki politize kitle ile Gezi Parkı eylemcilerinin arasındaki farktı.

Kimsenin derdi ortalığı yakıp yıkmak değildi. Ellerinde pankartı bile olmayan gençler sadece Gezi Parkı’na çıkmak istiyorlardı, o kadar. Ortalıkta provokatörler değil üniversiteliler vardı. Polis bu ayrımı yapamadı. Yapamayınca gaza bastı. Gaza bastıkça tepki büyüdü. Müdahale sosyal medyadan milyonlara dağıldı. Bu sefer polisin bu tavrı marjinalize oldu.

ETYEN MAHÇUPYAN'IN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]

ETYEN MAHÇUPYAN - Siyasi aklın dumuru

Güneydoğu notları dizisine bir ara verip Taksim Gezi Parkı vesilesiyle yaşanan inanılmaz basiretsizliği ele almakta yarar var. İstanbul'un göbeğinde ‘park' adını almaya layık tek mekanın özellikle civarda yaşayanlar tarafından aynen korunmak istendiği bilinmekte.

Beyoğlu/İstiklal havzasında yer alan bu mekanın ‘istimlak' edilmek istenmesinin, kentin daha ziyade bohem yaşama yatkın kesiminin sahiplenmesine neden olacağı da belli. Nitekim söz konusu projenin durdurulmasına yönelik bir sivil inisiyatif oluşmuş durumda ve uzunca bir süreden bu yana derdini anlatmaya çalışıyor. Hükümet ve şehrin doğrudan sorumluları ise, kendi İstanbul hayalinin cazibesine kapılmış bir mecnun gibi, vatandaşların isteklerini ve kaygılarını duymazdan geliyor. Onlarla konuşmak bir yana, doğru dürüst bir açıklama yapmaktan, halka asgari saygıyı göstermekten bile imtina ediyorlar...

ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]

ERTUĞRUL ÖZKÖK - Düne kadar Gezi sadece parktı

GEZİ” önceki güne kadar, sadece bir parkın adıydı..

Dünden itibaren, Türkiye’de yükselen bir itirazın sembolüdür.

“Gezi” düne kadar sadece bir parkın adıydı.
Dünden itibaren, “Türkiye’nin Tahrir’i” değilse de miladıdır...
“İstediğimi yaparım, istediğimi keserim” diyen bir zihniyete kafa tutmanın sıfır yılıdır önceki gece...

"Gezi" önceki güne kadar, sadece bir parkın adıydı..

Dünden itibaren, Türkiye'de yükselen bir itirazın sembolüdür.

Dünden itibaren, "Türkiye'nin Tahrir'i" değilse de miladıdır.
"İstediğimi yaparım, istediğimi keserim" diyen bir zihniyete kafa tutmanın sıfır yılıdır önceki gece...

“Gezi” düne kadar sadece bir parkın ismiydi.

Dünden itibaren, kibirin, kendini milli iradenin tamamı sayanların duvara ilk tosladığı yerin adıdır.
Çoğunlukçu bir kibrin Akhille topuğudur.

FEHMİ KORU'NUN YAZISI DİĞER SAYFADA
[PAGE]

FEHMİ KORU - Yanlış hesap Taksim Meydanı’ndan dönmeli

İstanbul’un Taksim Meydanı yeniden düzenleniyor: Trafik yerin altına verildi; bunun için giriş-çıkış yolları tamamen değişti. ‘Gezi Parkı’ adını taşıyan meydana hemen bitişik bir boş alan var, sıra oranın düzenlenmesine geldi.

Ve kıyamet koptu.

Günlerden beri protestolar devam ediyor, kolay kolay yatışacağa da benzemiyor. Alanda gece-gündüz nöbet tutanlar iş makinalarının çalışmasına izin vermiyor. Polis müdahale ettiğinde —hep bildiğimiz üzere kitlelere copla ve biber gazıyla müdahale ediyor polis— Gezi Parkı savaş alanına dönüyor... Gazdan etkilenip ağlayanlar, kaşı gözü patlayanlar hiç de hoş olmayan bir manzara teşkil ediyor.

Eminim, kendi kullandıkları zehir gazından polisler de etkileniyor, copa karşı atılan taşlardan onların da kafası yarılıyordur.

Coplar, taşlar benim kafama inmiyor alandan uzak durduğum için; ancak yaralananlar arasında dostlarım var. “Ha ben yaralanmışım, ha onlar” diyeceğim kadar yakın dostlarım...

MUSTAFA KARAALİOĞLU'NUN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]

MUSTAFA KARAALİOĞLU - Taksim’den ‘Eski Türkiye’ye çıkılır mı?

Bir parktaki ağaçlara sahip çıkmak... Bunun için eylem yapmak... Şehre sahip çıkmak adına sokağa dökülmek...

Hepsinin demokraside yeri var. Türkiye demokrasisi böyle eylemleri hazmedecek, toleransla karşılayacak kalitededir.

Taksim ilk değil, daha önce sayısız örnekleri de oldu..

Bütün bunlar olurken polis, bu girişimlere karşı güç kullanmamalı. Biber gazı, bu eylemlerin materyali olmamalı.

Dün alınan kararlar da gösteriyor ki bazı şeyler yanlış yönetildi. Düğme baştan yanlış iliklendi. Sıradan bir eylem kontrolden çıktı. Hem de eylemi başlatanların bile kontrolünden çıktı. Onlar bile ne olduğunu anlayamıyorlar şimdi.

Polisin başındakiler de zaten bunu ifade ediyor. Hatalar için gerekeni yapacaklarını söylüyorlar.

Buraya kadar sorun yok. Ağaç için, çevre için, hatıraları için orada bulunan insanlara söylenecek birşey yok.

Burada duralım ve soralım...

Peki, ortadaki manzara çevre duyarlılığıyla açıklanabilir mi?

Bir duyarlılğın arkasına saklanan ve görmezden gelinemeyecek bir eski hastalık vardı Taksim’de.

“Fırsat bu fırsat” deyip bildik, tanıdık sembollerle, aşina olduğumuz sloganlarla, o eski rüzgarı estirme arzusu var.

Cumhuriyet mitinglerinden hevesini alamamış bir ittifakın kendisini yeniden sokağa atma çabası var.

Sadece aynı sloganlar değil aynı medya ve aynı aktörler de sahada...

‘Onlar’; konuşarak, sloganlarla ya da yazarak meselenin ağaç olmadığını söylüyorlar zaten.

MUSTAFA ÜNAL'IN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]

MUSTAFA ÜNAL - Aman dikkat!

Bu bir 'ağaç protestosu' değil. AVM isyanı hiç değil. Bu ülkede sık sık sokaklar, meydanlar nahoş görüntülere sahne olur. 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkmak isteyen sendikaların polisle çatışması gibi. Veya Emek Sineması'nın yıkılmasını protesto eden göstericilerin güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelmesi gibi.

Ya da Silivri'de mahkemenin kararını engellemek için jandarma barikatını dağıtan İşçi Partililer gibi. Ankara'da Cumhuriyet Bayramı'nı Ulus'ta kutlamakta ısrar eden CHP milletvekillerini emniyet birimlerinin biber gazıyla engellemesi gibi. Hoş olmayan görüntüler o kadar çok ki. Örnekleri artırmak mümkün.

Taksim'de başlayan ve dalga dalga yayılan 'son olaylar' onlara benzemiyor. Bu başka bir şey. Adını koymak zor. Bana 90'lı yıllarda Bosna'da kimyasal silah kullanıldığı haberlerinin kulaktan kulağa fısıldanması sonucu Taksim ve Ankara'nın karıştığı olayları hatırlattı. Değişik tonda muhafazakâr gruplar meydanlara koştu.

NAZLI ILICAK'IN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]

NAZLI ILICAK - Bu sese kulak verin

Dünkü yazım, henüz olaylar bu ölçüde tırmanmadan kaleme alınmıştı. Ama, üslûptaki sertliğin yol açacağı gelişmelerin ip uçlarını veriyordum. Erdoğan'ın "Ne yaparsanız yapın karar verdik; orada tarihi ihya edeceğiz" cümlesine dikkat çekmiştim ve demiştim ki: "Biz kimiz? Çoğunluk... Çoğunluk karar verdi; azınlık ister tepinsin, ister dellensin... dediğimiz dedik... ölmek var dönmek yok... Demokrasilerde tabii ki çoğunluk olan kararı verir. Fakat kutuplaştırarak değil, uzlaşarak, düşünceleri paylaşarak, ikna ederek sonuca ulaşmaya çalışır."

MEHMET BARLAS'IN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]

MEHMET BARLAS - Öfkeli kalabalıkla diyalog da kurulmaz, kavga da edilmez

Çoğulcu demokraside "Katılım" temel öğelerden bir tanesidir.
Aynı şekilde toplum kesimlerinin "Sivil itaatsizlik" biçiminde çeşitli gelişmeler karşısında tepki koyması da, özgürlükçü demokrasiler için doğal gelişmeler arasındadır.

Bu açıdan Taksim'deki Gezi Parkı merkezli olarak başlayan ve öfkeli kalabalıklarla polisi karşı karşıya getiren olaylar, bir anlamda Türk demokrasisinin sağlığının da işareti olarak değerlendirilebilir.

Bu olaylarda tanık olunan tabloların benzerlerini yakın ve uzak geçmişte, gelişmiş Batı demokrasilerinin kentlerinde de görmedik mi?

Ama bu arada bazı önemli ayrıntıları da gözden kaçırmamak gerekiyor.
Birinci mesele bu olaylara nasıl baktığınıza bağlıdır.

Olaylardan mutluluk duymak

Eğer "Bu olaylar akılcı bir yaklaşımla sona erdirilsin" beklentisi içindeyseniz ve öfkeli kalabalıkların eylemlerin sona erdirilememesi halinde ülkenizin istikrarının tehlikeye düşebileceğini düşünüyorsanız, bu sağlıklı bir yaklaşımdır.
Ama bu olayları mutlulukla karşılıyor ve iktidarın seçim yoluyla değil kargaşa ve hatta askeri darbe ile devrilmesini ümit ediyorsanız, demokrasi bilincinizin sağlığından kuşku duymanız gerekir.

İkinci bir mesele de, bu olayların sona erdirilmesine dönük arayış biçimlerine ilişkindir. Çünkü toplum psikolojisi üzerinde yaşanılarak öğrenilmiş bazı gerçekler var.
Mesela öfkeli kalabalıklarla diyalog kurulamaz. Öfkeli kalabalıklar kullanılır. Öfkeli kalabalıkların üzerine şiddetle de gidilebilir. Ama onların düşüncelerini ve isteklerini temsil edecekleri var sayılan heyetleri bulup, onlarla "Ne istiyorsanız yapalım" pazarlığı yapılamaz.

İBRAHİM KARAGÜL'ÜN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]

İBRAHİM KARAGÜL - Taksim'de Tahrir çıkmaz

Meselenin Gezi Parkı meselesi olmadığını görmüş olduk. Ağaç kesmekle, Topçu kışlası'nı yeniden inşa etmekle, içine AVM yapıp yapmamakla alakası yokmuş. Biz öyle sanıyorduk. Öyle sandığımız için de tepki gösterenlere sempatyiyle baktık.

KÜRŞAT BUMİN'İN YAZISI DİĞER SAYFADA

[PAGE]

KÜRŞAT BUMİN - 'Tertip' değil, sahici bir 'şehir hareketi'

Protestoların sürdüğü akşam Kadir Topbaş'ın açıklamalarını dinledim. Açıklamalarından benim çıkardığım sonuç 'Taş Kışla' meselesinin sanki devre dışı bırakıldığı yönündeydi. Ancak ertesi gün Başbakan'ın konuşmasını dinlediğimde Kışla ısrarında 'milim gerileme'görmedim.