Üniversitelere “kurumsallaşma” ve “kalite” gel(di)ecek mi?!...
Başbakanlık, AK Parti, MHP, CHP, HDP,YÖK,Üniversiteler, Kurumsallaşma, Kalite,Eğitim, Lisansüstü, Milletvekilleri emekli maaşları, N.Duru
Milliyet Gazetesi eğitim yazarı Sn. A.Güçlü , “YÖK bilimi destekliyor mu yoksa köstekliyor mu?” başlıklı yazıları ile konuyu irdelemeye çalışmış ve bir akademisyenin mektubunu yayınlamış. Biz de yorumlarımızla –doğruları yazan- bu akademisyenimizin görüşlerine destek verelim istedik.
“………İşte Üniversitesi’nden bir başka
hocamızın değerlendirmesi...
“Lisansüstü tez danışmanlığının 12 ile sınırlanmak istenmesini hiç
yadırgamadım, bilakis, olumlu buldum.
Çünkü bana sorarsanız, özellikle mühendislik, ziraat gibi
uygulamalı alanlarda bir hocanın ilgilenebileceği öğrenci sayısı en
fazla 4 olabilir.
Belki sosyal alanlarda 6-8 öğrenci makul olabilir ancak fen ve
mühendislik alanlarında kesinlikle fazladır. Örneğin, benim ideal
öğrenci sayım 2’dir, 3 öğrenciye “eh” derim ama 4-5 için yanıtım
“asla”dır. 2013’te doktora tezini sunan bir öğrencim,
danışmanlığımda gerçekleştirdiği çalışmalardan yaklaşık 15 adet
SCI’lı yayın yapmıştır. Böyle sonuçlar için öğrencinin de yetenekli
ve samimi olması, hocanın da ciddi şekilde emek harcaması
şarttır.”
AY: Aynen katılıyoruz. Ne kadar çok öğrenci, o kadar yozlaşma başlıyor. Dikkat dağılıyor ve ciddi bir çalışma ortaya çıkmıyor.
“Ülkemizde akademik çalışmalar için gerekli altyapı son derece
zayıftır. Bu bakımdan en şanslı akademik birimler tıp, diş
hekimliği fakülteleridir.”
AY: Evet, üniversiteler kuruluyor, çoğalıyor. Her ilçeye bir yüksekokul kurulması da olumlu, ancak kadrolar, kaliteli eğitim konusunda oldukça geri kalınıyor. Bu sorunlara, daha lisans eğitimi mezunu vermeden izin verilen lisansüstü ve doktora/sanatta yeterlik programlarını da eklemek gerek. Lisans eğitimi önce kendini isbat etmeli, sonra diğer üst eğitimlere geçilmeli.
“Lisansüstü öğrencilere ders vermek ve özellikle çok sayıda tez yazan öğrenciye sahip olmak, hocalara hatırı sayılır bir ek gelir (ek ders ücreti, yılda 8 ay boyunca aylık maaşın dörtte biri) getirmektedir.”
AY: Sadece maddi kazanç mı, lisansüstü programlarda ders vermek hava da yaratıyor!, kişiyi üst hoca sınıfına sokuyor! (dersi yapması ya da yapmaması önemli değil!) Ayrıca, sistem bu çalışmalar yanında akademik çalışmalar da istiyor sizden…Tabii, vakit kalırsa!
“Ayrıca öğrencilerimizin tez çalışmaları bizlerin de yayın yapma faaliyeti olarak görüldüğünden oldukça önemlidir. (Önümüzdeki yıldan itibaren performansa dayalı ek ödeme yapılacaktır.) Bir hocanın 10-12 bilge insanı aynı anda yetiştirmek istemesinin ve buna cesaret etmesinin ne kadar gerçekçi olduğunu sorgulamamız gerektiği kanaatindeyim. Öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu, çok sayıda öğrenci almada heveslidirler ancak onları iyi yetiştirmede genellikle pek de hevesli değillerdir.”
AY: Maalesef yazılanlar doğru. Bir yerden sonra öğrencinin iyi yetişmesi önemli olmuyor…Dersi yapmayan hoca, mecburen devamda da, ders notlarında da öğrencinin lehine karar vermek durumunda kalıyor. Ayrıca; makale, kitap içinde bölüm vererek ing. çözümlerini istemek, sonra onları ortak yayın olarak yayınlatmak, araştırmayı öğrenciye yaptırıp, ortak bildiri sunmak genel kabul görmüş etik olmayan uygulamalardır. Bunlar bilinmekte ama üstünde durulmamaktadır.
"Lisansüstü tez jürileri de büyük çoğunlukla sadece jüri
önünde, izleyicilere kapalı olarak yapıldığından, başarısız öğrenci
ve hocaların faaliyetleri uygun jüri seçimiyle rahatlıkla
aklanabilmektedir. Doktora (hatta yüksek lisans) ve doçentlik
jürileri mutlaka diğer akademisyenlere hatta ilgili sektörün
temsilcilerine (özel sektör ve kamudan) açık yapılmalıdır,
paydaşlar birbirini bu şekilde denetlemelidir.
Ben de sizin gibi Sayın Saraç’ın başında olduğu YÖK’ü daha samimi
buluyorum, Sayın Başbakan’ın konuyla ilgili açıklamaları da umut
vericidir.”
AY: Bu paragraftaki bir cümle çok önemli. “Uygun bir jüri seçimiyle”, akademisyenlikte olacak şey değil, etik kurallarına aykırı.” Ama bırakın doktora/sanatta yeterliği, Doç., Prof. jürileri dahi ayarlanıyor, kurallar bazılarına işlemiyor. (Geçtiğimiz yazılarımda bazı uygulamalardan örnekler vermiştim.) Hak etmeyeni Dr., Doç. yapmayacaksın. “Ya eksik dosya ama, Dr./sanatta yeterlik çalışmasının üzerine bir şey eklememiş ama, sonra düzeltir, iyi çocuk” demeyeceksin, bilim/sanat nettir… Yalova’dan sonra “köşeyi dönünce İznik Gölünü göreceksin şaşırma” diye tabela var ya, ülkemizde şaşırmıyoruz!… oluyor…
“Sayın Güçlü, akademik kurumların en önemli eksiği de karşılaştığı
her yanlışa “hayır” diyen ve şerh koyan akademisyenlerin aşırı
derecede azlığıdır. Çoğunluk devlet kesesinden “hovardalık”
yapmanın, az şey üreterek ve kötü yöneterek yıllarca var
olabilmenin keyfini sürmektedir. Bunlar keşke sadece son 10-15
yılın ürünü olsaydı o zaman daha kolay çözülürdü, ancak son dönemde
iyice arttığı, vıcık vıcık bir hal aldığı da aşikârdır.”
AY: Akademisyen gördüğü her yanlışı akademik
toplantılarda dile getiren, yazılı olarak ta bildiren kişidir.
Ancak, ülkemizde böyle bir durumda; kurullara alınmaz,
görevlendirilmez, ötekileştirilirsiniz…Devletimiz, kurumlarımız,
görevdekilerin, “sorumsuzca davranmaları, devlet kesesinden
hovardalık yapmaları” ile hızla yozlaşmaktadır…
“Koalisyonun da güçlü tek parti iktidarının da çözemeyeceği kalite
artışını ancak ultra-şeffaflık ve iç-dış paydaş denetiminin
artırılması çözebilir. Ülkemizdeki akademik sorunun aslında bir
çeşit kurumsallaşma sorunu yani kurumlaşamama gerçeği olduğu göz
ardı edilmemelidir. Temel sorumuz “Akademik kurumlardaki kitlelerin
‘bilgeliğini’ nasıl artırabiliriz, kurumsal ortak aklı nasıl hızla
geliştirebiliriz?” olmalıdır.”
AY: İşte eğitimde can damarı cümle “kurumsallaşma”. Ülkemizde, kişiye göre değişen kurumları, Bakanlık uygulamalarını her yıl izliyoruz. Elbette bilgelik için, önce “bilgiyi öğreten, kaliteli, mesleğini seven” kadrolara ihtiyaç var. Bu da kolay yetişmiyor, daha en baştan (Y.L. tan) siz öğrencileri yanlışlığa/etik olmayan kurallara/uygulamalara sevk ederseniz olmaz…Akademisyenlikte en az %50 standart yakalanmalıdır.
“Özetin özeti: Önemli olan, koalisyon hükümetini kimlerin nasıl
kuracağı değil, geldiklerinde ne yapacakları... Ama bu hiç gündeme
gelmiyor. Siz hiç ağzından bilim sözcüğü çıkanı duydunuz mu?..”
()
AY: Bu konuda siyasi partilerin bilim/sanattan hep uzak durduklarını, sorunların çözülmesine destek vermediklerini, sadece programlarında yer verdiklerini, ama meydanlarda hiç dile getirmediklerini” bir kere daha –üzülerek- izledik.
Varsa günlük siyaset, yoksa günlük siyaset…
Kısaca, çözüm; üzerine giderseniz kolay, oluruna bırakır/sümen altına gönderirseniz zor!...
Nedense hep 2. si tercih ediliyor!..
GÜNCEL DOĞRU SÖZLER: “Yaptığımız işe çok saygı duyduk. O işten aldığımız darbelerle büyüdük. Şimdi TRT'nin denetimini arar olduk. Bize tırpanlar indirilirken şimdi duymak istemeyeceğim bir Türkçe ile şarkılar yapılıyor. En ufak bir denetime tabi tutulmadan çalınıyor. Duygular eskitildi, kelimeler çürütüldü, acayip şeyler türetildi. Böyle olsun istemiyorum. Nitelik çok önemli. Kalıcı olmanın en önemli noktası sanata bağlı kalmak ve kaliteli iş çıkarmak. Kalitenin mecburiyetleri de belli. Her şeyi titizlikle yapmak gerek.”
MERAK EDİLENLER: Yeni milletvekilleri 15 Temmuz'da 3 aylık olarak 45 bin TL'nin üzerinde bir maaş alacak. Emekli olan milletvekilleri ise ayrıca 8 bin TL civarındaki emekli maaşlarını 3 aylık olarak toplu şekilde alacak. Bu durumda emekli olup da milletvekili seçilenler yaklaşık 70 bin TL'lik maaş alacak. Yeni milletvekillerine 2 aylık maaş tutarında yani 30 bin TL'lik telefon, telgraf ve posta gideri de verilecek. (Biz MV emekli maaşlarını daha önceki yazılarımızda 5.000 TL olarak yazmıştık, özür dileriz!) Devlet Topluluklarında ve üniversitelerde görev yapan "sanatçılar beklesin!", hala "emeklilik göstergeleri yükseltilecek" diye...