BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53
HABER /  GÜNCEL

Uluslararası zirvelerin bilinmeyen yüzü

G8, G20, NATO, AB gibi zirvelerin perde arkasında neler yaşanıyor?

Abone ol

Küresel politikada birçok önemli karar uluslararası zirvelerde alınıyor.

G8, G20, NATO, AB... Bugün her zamankinden daha çok zirveye tanık oluyoruz.

Bu zirvelerde en dikkat çekici şeylerden biri protokol meselesi.

Havaalanlarında uçaklar protokol sırasına göre iniyor. Otomobiller kıdem sırasına göre tahsis ediliyor.

Bazen program çizelgeleri karıştığında zaman öldürmek için Brüksel'de otomobil içerisinde aynı meydanı defalarca dolaşmak sözkonusu olabiliyor.

Gösterişli otomobiller içinde zirve yerine varıp dışarıda bekleyen basına bir iki laf ettikten sonra liderler kapıdan içeri süzülürler.

Onlar konferans merkezine girerken hazır bekleyen televizyon kameraları hangi liderin kiminle sıcak selamlaştığını, kime soğuk davrandığını görüntülemek için bekliyordur.

İngiltere'nin eski dışişleri bakanı David Miliband, "Dış politikada öpmeyi iyi bilmeniz gerekir" diyor.

Gerçekten de salondaki hava, alınacak kararlar üzerinde iyi ya da kötü etkide bulunur.

Becerikli politikacılar kimin yorgun, kimin dikkatinin dağılmış, kimin sıkılmış olduğunu anlamak için muhaliflerini inceleyerek durumu kendi avantajlarına kullanmaya çalışır.

Başta Avrupa'dakiler olmak üzere zirvelerin neden sabahın 03:00'lerine kadar sürdüğü merak konusudur. Bunlardan bazısının nedeni sorunların karmaşıklığı olsa da çoğunun nedeni politiktir.

Saat 03:00'te alınan karar aleyhinize olmuşsa, o zaman seçmeninizin gözlerinin içine baka baka sonuna kadar mücadele ettiğinizi söyleyebilirsiniz.

Bazen saatin geç olması ve ciddi konularda karar almanın yarattığı sıkıntı nedeniyle görülmemiş kabalıklara da tanık olunur.

Örneğin Finli dışişleri bakanının sıkıcı bir konuşmasının ardından eski Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac kısa ve özlü bir şekilde onun çenesini kapatmak için iyi bir fırsatı kaçırdığını söyleyebilmiş, daha sonra Finlandiya'nın Avrupa gıda zirvesine evsahipliği yapma talebine, ren geyiği yedikleri gerekçesiyle dudak bükmüştür.

Gerçekten de zirvelerde yemek oldukça önemlidir.

Helmut Kohl'ün Almanya başbakanı olduğu dönemde yapılan Avrupa içi müzakerelerde, karşısındakiler Alman liderin boğazına düşkün olmasını, uzayıp giden görüşmeleri sona erdirmede bir fırsat bilirdi.

Lüksemburg'daki bir Avrupa konseyi toplantısında ise hamburger düşkünü eski İngiltere başbakanı John Major, yorgun düşen İngiliz delegasyonu için hamburger talebinde bulunmuştu. Dönemin dışişleri bakanı Douglas Hurd gelen burgerlere şüpheyle, ilk kez görüyormuş gibi bakmıştı.

Zirvelerin başarılı olup olmamasında kimin yanında kimin oturduğu da büyük önem taşır.

İngiliz alfabesi sayesinde İngiltere (United Kingdom) genellikle ABD'nin (United States) yanında koltuğunu güvenceye alırdı, ta ki NATO gibi örgütler genişleyip Ukrayna'yı da kapsayıncaya kadar.

Eski NATO genel sekreteri Lord Robertson, Ukrayna cumhurbaşkanı Kuchma'nın Amerikalılar ve İngilizlerle arasının açık olduğunu, ama alfabetik sıra nedeniyle Tony Blair ile George Bush arasında oturmak zorunda kaldığını anlatıyor.

Robertson bu diplomatik başağrısına bir çözüm bulmak gerektiğini belirterek şunları söylüyor:

"Bu sorunu kafamda kurcalarken bir sabah duşta birden aklıma geldi: Oturma sırası NATO'nun ikinci dili olan Fransızca'ya göre yapılabilirdi. Böylece Blair İngiltere'nin Fransızca adı olan Royaume-Uni'nin başbakanı olarak Romanya'nın yanında, Bush ise Les Etats-Uni'nin devlet başkanı olarak Estonya'nın yanında oturacak, Kuchma ise kendi başına kalacaktı."

Skype ve telekonferanslar çağında dünya liderleri neden hala dünyanın bir ucundan bir ucuna giderek birbiriyle yüzyüze görüşmeye çalışıyor?

Politikacılar her ne kadar haberleşmek için mesaj ve emailleri giderek daha fazla kullanıyor olsa da Robertson'a göre hiçbir şey yüzyüze görüşmenin yerini tutamaz.

Robertson, "İnsanların birbiriyle konuşarak ortak çözüme ulaşmasının yerine geçebilecek bir teknoloji henüz bulunmuş değil" diyor.

İngiltere'nin eski başbakanlarından Margaret Thatcher'in ilk dışişleri bakanı olan Lord Carrington ise "Sanırım zirvelerde belirleyici olan, kimin kiminle iyi geçindiği değil, ulusal çıkarların gerekleridir" diyor.