BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53
HABER /  GÜNCEL

Tercüman Gazetesi AİHM'e gidecek

Müteahhit Özmen Davası'na Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi'nin alınmaması Nazlı Ilıcak'ı çileden çıkardı. Nazlı Ilıcak olayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıyacak

Abone ol

Tercüman Gazetesi başyazarı Nazlı Ilıcak, müteahhit Özmen davasına gazetesinin alınmaması karşısında çileden çıktı. Ilıcak "Tercüman'a akreditasyon engeli" yazısında olayı önce yerel mahkemeye sonuç alınamaması halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gideceklerini söyledi:

- Müteahhit Özmen'in davasına gene Tercüman alınmadı. Konuyu önce Askerî İdare Mahkemesi'ne, ardından da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıyacağız. Türkiye bir hukuk devletidir ve Genelkurmay Başkanlığı keyfi hareket etmek konusunda hiçbir imtiyazı mevcut değildir.
Ankara'dan Tercüman Bürosu'ndan bir bilgi notu aldım. Notta şöyle yazıyordu: "Müteahhit Ali Osman Özmen'in Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nde bugün (5 Ocak 2005) yapılacak duruşmasını izlemek üzere sabah saat 08.00'da Genelkurmay Başkanlığı'na gittik. Genelkurmay Başkanlığı Nizamiyesi'nde basın mensubu olduğumuzu, davayı izlemek üzere geldiğimizi söyledik. Girişte, telefonlarımızı bıraktık ve bütün basın mensuplarına uygulanan prosedür çerçevesinde isim kaydımızı yaptırdık. Daha sonra, bizi girişin bir kat üstündeki, diğer basın mensuplarının da duruşma saatini beklediği kantine aldılar. Orada beklemeye başladık. Kayıtların Genelkurmay Basın Merkezi'ne iletilmesinin ardından, basın merkezi görevlisi bir albay, kantine gelerek, bizim isimlerimizi söyledi. Yanına gittik, bize, akreditasyonumuz olmadığı için duruşmayı izleyemeyeceğimizi ifade etti. Kendisine, duruşmanın aleniyeti çerçevesinde yazılı bir başvuruda bulunduğumuzu da hatırlattık. Konuya ilişkin bilgisinin olduğunu, başvuruyu değerlendirdiklerini bildirdi. Bunun üzerine saat 8.30'da Genelkurmay Başkanlığı Nizamiyesi'nden ayrıldık."

Anayasa'yı ihlâl

Bu fevkâlade rencide edici davranışı okurlarımızla paylaşmak istiyorum. Çünkü, birkaç kere sütunlarımızdan Genelkurmay Başkanlığı'nı uyardık. Hatta, işi renklendirmek için, Anıt Kabir'i bile ziyaret edip Atatürk'e şikâyet ettik! Böyle bir keyfiliği ve hukuk dışı davranışı kabul etmemiz mümkün değil. Türkiye bir hukuk devletidir ve Genelkurmay Başkanlığı'nın keyfi hareket etme konusunda hiçbir imtiyazı mevcut değildir.

Mahkemenin aleniyetini çiğneyecek bir biçimde, Tercüman muhabirlerini içeri almamak, Anayasa'ya aykırı bir harekettir. Hatta, bir cebir de söz konusu olduğuna göre, Anayasa'yı ihlâlden bile söz edilebilir.

Mahkemeye gidiyoruz

Gerçi Türkiye'de, askerî darbeler birbirini kovalamış ve Anayasa peş peşe ihlâl edilmesine rağmen hiçbir darbeciden hesap sorulamamıştır. Belki, hesap sorulamamış olmasının rahatlığı içinde bu şekilde davranılıyor. Kimisine "dinci" yaftası yapıştırılarak, kimisine "asker düşmanı" denilerek basın hürriyetine darbe vuruluyor.

Artık düzen değişti. Zihniyetler de yavaş yavaş değişmeye başladı. Biz, haksız uygulama karşısında sesini çıkartmayan, Kanal 7'yi, Samanyolu'nu, Zaman gazetesini veya Yeni Şafak'ı savunacak değiliz. Ama, Tercüman gazetesi karşısındaki bu tavrı ve gerekçesini öğrenmek istiyoruz. Bu yüzden, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi'ne, yasağın iptâli için başvuracağız. İdare Mahkemesi'nden gelecek cevaba göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne konuyu taşıyacağız. Sakın ola ki, "Türk askerini Avrupa'ya şikâyet ediyorsunuz" gibi demagojik bir yaklaşım sergilenmesin. Şimdiden uyarıyoruz.

Andıç tartışması

Andıç konusunu milletvekilliğim sırasında gündeme getirdiğim zaman, Genelkurmay Başkanlığı şöyle bir açıklama yapmıştı: "Tüm gayretlerini meş'um emellerini gerçekleştirmek için en büyük engel olarak gördükleri Türk Silâhlı Kuvvetleri'ni yıpratmak yönünde yoğunlaştıran bazı karanlık düşünce sahibi kişi ve kurumların, beyhude çabaları dün olduğu gibi bugün, bugün olduğu gibi yarınlarda da sonuçsuz kalacak. Ayrıca, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin görevlerinin ifasında, bu tür kötü emel sahiplerinin yol göstermesine de ihtiyaç bulunmamaktadır. Türk Silâhlı Kuvvetleri, canı pahasına ülkesine hizmetten başka bir düşüncesi olmayan mensuplarını, kendi durum ve geçmişlerine bakmaksızın tahkir etmeye kalkan kişi ve kurumlara karşı, kararlı, ciddi, sağduyulu ve yasalara saygılı mücadelesini her zaman olduğu gibi azimle yürütmeye ve bu hassasiyeti göstermeyenleri uyarmaya devam edecektir."

* * *

Bu açıklama üzerine, hakarete uğradığım düşüncesiyle, Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu aleyhine dava açmıştım. Bir Genelkurmay Başkanı aleyhine dava, Türkiye'de ilk defa açılıyordu. Talep ettiğim tazminat sadece 1 milyon liraydı (1 Yeni Türk Lirası). Amacım tabuları yıkmaktı. Eğer hakaret kastı varsa ve gerçekten ben hedef alındıysam, Kıvrıkoğlu mahkûm olacaktı. Bana hakaret etmediğini söylediği takdirde ise, davamı geri çekecektim. Nitekim, mahkemede, Genelkurmay Başkanı'nın avukatı, açıklamada yer alan cümlelerin beni hedef almadığını söyleyince, hakaret davasından vazgeçtim.

Kıvrıkoğlu'na cevabım

Aynı zamanda Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'nun hakaretamiz sözlerine 4 Kasım 2000'de Yeni Şafak'ta şu cevabı veriyordum: "Bizim mazimiz tertemiz. İlgili olan üzerine alınsın. Bir elimiz Susurluk'ta, diğer elimiz batık bankalarda değil. Arkamızda da yüz kızartıcı darbeler yok. İdam sehpaları, tutuklanan politikacılar, kapatılan partiler, işkenceler, baskılar ve zulüm... Çok şükür yıllardır hep bunlara karşı çıktık; demokrasi mücadelesi verdik. Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne karşı daima sevgi ve saygı besledik. Onları temsil edenlerden de aynı saygı ve itinayı bekliyoruz. Kimse makamını, bu ülkenin has evlâtlarını karalamak için kullanmasın. Vatan sevgisi birlerinin inhisarında değildir. Bu işin (Andıç'ın) Meclis'te takipçisi olmaya devam edeceğiz."

Siyasî yasak

Maalesef Meclis'te takipçisi olamadık. Çünkü, Fazilet Partisi kapatılırken, "laiklik karşıtı" tavrımdan dolayı, siyasi yasak kapsamına alındım.

Böyle bir karara güler misin, ağlar mısın! Andıç bağlantılı olduğunu düşündüğümden dolayı, gülüp geçtim. Zaten, yasaklanmam için bazı mihrakların, yargıya baskı yaptığını işitiyordum.

Bunlar hiç önemli değil. Bir gazeteci için önemli olan, gerçeklerin ortaya çıkması; önemli olan adaletin güç kazanması; önemli olan haklara saygı gösterilmesi.

Uyarmadı demeyin... Askerî Yüksek İdare Mahkemesi'ne başvurmaya, buradan da olumsuz cevap aldığım takdirde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitmeye kararlıyım. Bakalım Genelkurmay Başkanlığı, bazı basın ve yayın organlarına koyduğu ambargoyu hangi objektif kıstaslarla açıklayacak?

Yazı: Nazlı Ilıcak
Kaynak: www.tercumangazetesi.com.tr