Sn.Erdoğan ve Sn. Davutoğlu’ndaki dil/söylem farkı ve AK Parti...
Cumhurbaşkanı, Başbakan,Bakanlar, dil/söylem farkı,AK Parti, CHP, MHP, Siyasi Partiler, TÜSEB, Medya Depremi, Ülker,MEB Şurası
Sn. Erdoğan'dan sonra, Sn.
Davutoğlu'nun Başbakanlığı ile söylemlerde bir değişikliğe
gidildiği -doğal olarak- görülüyor. Sn. Erdoğan'ın; “o karizmatik,
sert, keskin, kelimeleri üstüne basarak söylemleri, liderlik
özelliği, her konuda yönlendirici olması/görüş bildirmesi” gitti,
yerini “bilimsel, akademik, sanatsal, yumuşak, uzun cümlelere"
bıraktı... Elbette "her yiğidin yoğurt yiyişi başkadır…"
AK Parti -daha öncede
yazmıştım- 12 yıldır, muhalefeti de kendi içinde yaratıyor,
muhalefete gerek kalmıyor. Bir bakan değiştiğinde, yeni gelen sanki
başka partinin üyesi gibi eskiyi eleştirmeden yeni reformlara imza
atıyor...Ve, eski bakanın ondan sonra hiç adı geçmiyor, adeta
kayboluyor, silikleşiyor... Yeni bakanın yaptıklarını bile
eleştirmiyor...Ama; Sn. Başbakan'ın –şimdi Sn. Cumhurbaşkanı’nın
da- yanından uzaklaşıyor... Bu değişikliklerde kıstas sadece Sn.
Cumhubaşkanı’nın kararı oluyor...Bu sanki AK Parti içinde -gizli
anlaşma gibi- eleştiri yok- sürüp gidiyor...
Hükümeti destekleyen iletişim
araçları da, Başbakan ya da bakan değişse dahi, eski bakanın değil,
yeni gelenin arkasında duruyor, yeni yapılanları; reform, büyük
müjde, devrim diye takdim ediyorlar...
Sn. Davutoğlu; ekonomi, ahlak,
siyaset ve dış politikada restorasyondan -onarım demek- bahsediyor
, ama, kimse senden önce sistem bozuk muydu? Sn. Erdoğan dönemini
mi suçluyorsun? demiyor…Devrim gibi kararlar, işçilere, emeklilere,
akademisyenlere zam/aflar/müjdeler devam ediyor…
AK Parti 12 yıldır; hep reform
yapıyor, dev kararlar alıyor, milyonlara müjde veriyor, milleti
için çalışıyor, açılışlar yapıyor, metroya yeni hatlar açıyor,
denizin altından geçitler yapıyor, ekonomik ortamı değerlendirip
aflar çıkarıyor, olaylara karşı dik duruyor, kanal İstanbul-3.
havaalanı diyor, 2023/2073 projelerini hazırlıyor, insanlara
heyecan veriyor, diğer ülkelere kafa tutuyor/yönlendirmeye
çalışıyor, milyonlarca mülteciyi barındırıyor, dini söylemleri hep
öne alıyor, anketlerle sürekli ülkeyi tarıyor... Peki bunları
kiminle yapıyorlar... Başbakan ya da Bakanlar kendi başlarına mı
alıyorlar bu kararları, elbette hayır, bir kadroları, genel
müdürleri, daire başkanları v.b. var... Peki bu kadar görevden
alma, yer değiştirme, kızağa çekme yaşanırken iş nasıl başarılıyor?
Yetişmiş insan gücü diye sunulan ve göreve atanan “paralel yapı ile
ilgili” bir çok kişi görevden alınıyor, ama pek sorun olmuyor… İşte
bu AK Partinin bir başarısı olsa gerek...
Peki muhalefet ne yapıyor? Birlik
içinde güç birliği yapacaklarına, parti içinde sürekli aykırı
demeçlerle sorun yaratmaya devam ediyor, seçilmiş başkana değer
vermiyor, bölünüyorlar...Liderlik vasfı olmayanlar parti kurarak,
ilerde çöplüğe atılacak tabelaları artırıyor...
Bu ülkede; 93 siyasi parti
olması incelenmesi gereken bir sosyolojik vaka…Kartvizit meraklısı
saf insanlarımızda bu partilerde görev alarak ülkemize hizmet
ettiklerini/edeceklerini zannediyorlar... Ve en kötüsü; siyasi
geçmişimizi/tarihimizi okumaya/öğrenmeye tenezzül
etmiyorlar...Atalarımızın söylediği “birlikten kuvvet doğar” sözünü
hayata geçirmiyorlar… Şimdi Sn. Başbakan’ın yeni söylemlerine bir
bakalım;
Başbakan Sn. Davutoğlu,
“Farklı inançlara sahip olan herkese saygı duymamız gerekir. Ben
başbakanlık görevini alırken, köken itibari ile pirlerden gelen bir
Sünni bir aileden geliyorum. Ama başbakanlık yaparken Türkiye
Cumhuriyeti’nin başbakanıyım. Tüm vatandaşlarımıza ayrım yapmadan
hareket etmek zorundayım. Politika belirlerken, hükmederken,
konuşurken kendi etnik kimliğini ve mezhebini unutarak hareket
etmeli. Bizim geleneğimiz birçok farklı kültürün iç içe yaşadığı
gelenektir….Eğer herhangi bir din bu derslerle tahkir ediliyorsa,
kötüleniyorsa bu dersleri kaldıralım. O anda nefret kültürü doğar.
Ben istiyorum ki her Sünni Alevi Bektaşı okusun. Bunu da açık
yüreklilikle tartışalım. Tabuları yıkalım zihnimizde. Aleviliğin
bütün temel kavramlarını anlamaya gayret ettim. O kavramlar
hepimizin kavramları. Ama bir tahkir varsa öteleme varsa önce ben
bundan sorumlu kardeşiniz olarak söylüyorum. Önce ben müdahale
edeceğim.” diyor…
“Başbakan Sn. Davutoğlu son
dönemde ısrarla bir şeyin altını çizmektedir. Bize göre dikkat
çeken sözleri şu şekilde. “Personel rejiminde nepotizm olmayacak"
ve "Personel rejimi ehliyet ve liyakat esasına göre yeniden
düzenlenmeli".........Ne yazık ki bu makamlara yükselme konusundaki
tek kıstas 657 sayılı Kanunun 68. maddesinde yer almaktadır.
Buradaki kıstas da "hizmet süresi" kıstasıdır... Yani 10 veya 12
yıl hizmeti olmak yeterlidir. Kurum içerisinden atamak veya belirli
alanlarda ihtisas sahibi olmak gibi bir kriter olmadığı için herkes
her makama talip olabilmektedir…….İhtisas veya kurum için ara
kademe yöneticiliği gerektiren yerlerde, dışardan paraşütle üst
makamlara atanan liyakatsiz yöneticinin ilk yaptığı iş, kendine
danışman aramak olmaktadır. Atanan üst yönetici temsil, tören ve
kabul işleriyle ilgilenirken, kurumun işlerini danışmanlar çekip
çevirir hale gelmektedir. Liyakatsiz yöneticinin ikinci dikkat
çeken özelliği ise her şeye bilgi notu istemesidir. Hemen herşeye
karşılaştırmalı bilgi notu isteyen yöneticiler alt kademede çalışan
tüm personeli bunaltmaktadır. Bu iki özelliğe bakarak bir
yöneticinin liyakatsiz olup olmadığı çok rahat anlaşılabilir.”
(/haber/489503/)
Sn. Başbakan’ın diğer önemli
bir söylemi; "İmar artışını öğrenip, oradan arsa almak haram
kazançtır" Milletvekili ve belediye başkanlarının mal varlıklarının
haksız imar kazancıyla elde edilip edilmediğini araştırmak için
'Etik Araştırma Merkezi' kurulacak. Başbakan, "İmar artışını
öğrenip, oradan arsa almak haram kazançtır" dedi……Başbakan
Davutoğlu'nun milletvekili Hüseyin Filiz'in önerisine destek
verdiği, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'e
çalışma başlatılması talimatı verdiği öğrenildi. Davutoğlu,
toplantıda bu konuların çok önemli olduğunun altını çizerek,
şunları söyledi: "Peygamber efendimize birisi bir hediye getirmiş.
Diğeri 'Sen Allah'ın resulü olduğun için bu hediye geliyor' demiş.
Peygamber efendimiz de o hediyeyi kabul etmemiş. Şimdi adam bir
yerden imar geçeceğini öğrenip, oradan arsa alıyor ve haksız
zenginleşiyor. Bu kişi, imar geçeceğini siyasetçi ya da
belediyedeki tanıdıkları vasıtasıyla öğreniyorsa bu daha da vahim.
Bu, siyasetçinin görevini kötüye kullanmasıdır."
(/ekonomi/2014/10/23/vekil-icin-etik-komisyon-geliyor)
Güncel1: TÜRKİYE SAĞLIK
ENSTİTÜLERİ BAŞKANLIĞI KURULMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE
KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN 26.11.2014
tarih/29187 sayılı R.G. yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Aşağıdaki maddede bir cümle dikkatimizi çekti; Yüksek Danışma
Kurulu, MADDE 7 – (2) Yönetim Kurulunun belirleyeceği üyeler;
sağlık bilim ve/veya teknolojileri alanlarında EN AZ DOKTORA
DERECESİNE SAHİP, ESER, ARAŞTIRMA, BULUŞ VEYA ÇALIŞMALARIYLA
TEMAYÜZ ETMİŞ VEYA BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK SİSTEM, KURUM VE
BİRİMLERİ BAŞARI İLE KURMUŞ VE/VEYA YÖNETMİŞ OLAN YERLİ YA DA
YABANCI KİŞİLER ARASINDAN SEÇİLİR. Kurulun gündemine göre oy
kullanmamak kaydıyla Yüksek Danışma Kurulu Başkanı tarafından
görüşlerine başvurmak üzere alanında uzman, yerli ve yabancı
kişiler davet edilebilir. Kurulun seçilmiş üyelerinin görev süresi
üç yıldır. Üyeler en çok iki dönem için bu göreve seçilebilir.
(Hayret Prof. olma şartı getirilmemiş!.. )
Madde 12/ (2) Başkan, başkan
yardımcıları, Genel Sekreter ve enstitü başkanlarının, en az
doçentlik derecesi sahibi olması, İngilizce, Almanca ya da
Fransızca dillerinden en az birini iyi derecede bilmesi ve en az on
yıl kamu ve/veya özel sektörde çalışmış olması şarttır. Bu
kişilerde aranacak diğer nitelikler Yönetim Kurulu tarafından
belirlenir. (Doğru bir karardır….)
Madde14/(6) Yükseköğretim kurumlarının öğretim üyesi kadrosunda
bulunanların TÜSEB’de çalıştıkları süreler, akademik unvanların
kazanılması, yükseköğretim kurumları dışında kullanılması ve diğer
özlük işlemlerinde değerlendirilmesi bakımından yükseköğretim
kurumlarında geçmiş sayılır. TÜSEB’in hayırlı olmasını
diliyoruz.
Güncel2: Medyada beklenen
deprem sürüyor. Biz bir yazımızda bunu içtenlikle yazmıştık
Özellikle gittiğimiz konserlerde, toplantılarda o kadar kişi ile
görüşüp konuşuyoruz ki…Bu yazdıklarımızda ortak görüşler/temenniler
olarak yazıya dökülüyor. Ancak; yaşını-başını almış, gençlere örnek
olması gereken, kendilerine köşe verilmiş, takip edilen yazarların
birbirileriyle kavgaları, nahoş sözleri/açıklamaları doğru olmuyor…
Komşuluk ve “kul hakkını” unutmayalım…
TEBRİKLER: Türkiye’nin sevilen
markası Ülker, 70’inci yılını yeni ve güzel bir kampanya ile
kutluyor. Ekranlarda izlenen “mutlu et ki mutlu ol” temalı kampanya
filmi iletişim Dr.olarak –çevremdende- tebriği hak ediyor. Her yıl
Kasım ayının üçüncü perşembesini “mutlu et, mutlu ol” günü ilan
eden Ülker’in tüm çalışanları, bu günde küçük iyiliklerle
etrafındaki insanları mutlu etmek için çalışacakmış. Böylece
Ülker’in kurucusu merhum Sabri Ülker’in “Herkesin mutlu bir
çocukluk geçirmeye hakkı vardır” sözü, 70. yılında tüm
tüketicilerini kapsayacak bir harekete dönüştürülmüş.
Not:MEB Şurası Aralık
başında Antalya'da toplanıyormuş. Kimler çağrıldı bilmiyoruz ama,
kültür/müzik/sanat alanında bu kadar yazı yazıyor, çözümler
öneriyor, dosyalar yayınlıyoruz, yoğun şekilde okunuyoruz...Demek
ki Bakanlığın dikkatini çekememişiz?!..
Not: Gelecek yazım (Ç.Ba)
“Devlet koroları/toplulukları/orkestraları” ne yapıyor?…(12)
olacak…