BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,74
ALTIN 2.438,67
HABER /  GÜNCEL

Sincan'daki tanklara şaşırtan savunma

Çevik Bir'in "demokrasiye balans ayarı yaptık" dediği Sincan'da yürütülen tanklarla ilgili, bugün ilginç bir açıklama geldi.

Abone ol

4 Şubat 1997'de Sincan'da Refah-Yol hükümetine gözdağı vermek iddiasıyla yürütüldüğü iddia edilen tanklara ilişkin şaşırtan açıklama.

Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Köksal, 28 Şubatta Sincan'da tankların yürütülmesinin sebebinin yıllık eğitim planı olduğunu savundu.

"NİYETİMİZ KÖTÜ OLSAYDI BİZİ KOLA KOLAY KİMSE DURDURAMAZDI"

28 Şubat Davası'nda savunmasını yapan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Hikmet Köksal, "Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) illegal bir iş yapmaz, şartlar gerektiğinde gereken şeyleri yapar. İllegal iş yapacak bir ihtiyaç da yoktu. Niyetimiz kötü olsaydı bizi kolay kolay kimse durduramazdı. Bunu da bilmek lazım" dedi.

Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın bugünkü celsesi, dönemin Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri (MEBS) Başkanı, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Hayri Bülent Alpkaya'nın avukatı Erol Aras'ın savunmasıyla başladı.

Davanın sadece BÇG'nin yargılanması değil, bir dönemin yargılanması olduğunu ifade eden Aras, "gelinen noktada devrilmiş bir hükümetin değil, istifa etmiş bir hükümetin olduğunun" anlaşıldığını belirtti.

Davanın, birtakım intikam duyguları ve acılarla, seneler sonra siyasilerin "28 Şubat ne oldu?" yönündeki beyanları üzerine açıldığını öne süren Aras, davanın hukuki ve sosyal temelinin çok sağlam olmadığını savundu.

Müvekkili Alpkaya'nın BÇG içinde görev almadığını aktaran Aras, Tansu Çiller'in, REFAH-YOL Hükümetinin istifasından sonra dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'a yönelik, "Şimdiye kadar seçilmiş hiçbir genel başkan onbaşı olma şerefsizliğini göstermedi" sözü üzerine başlatılan kampanyaya ilişkin, "Deniz Kuvvetleri Komutanlığının kampanyasıdır. Tansu Çiller o sırada hükümette değildir. Bunun hükümeti düşürmekle, psikolojik harekatla ilgisi yok. Hukuk dışı, şiddete dayalı, insanlık dışı bir saldırı emri verilmemiştir" ifadelerini kullandı.

Üç kişinin emri gerekiyor

Erdal Ceylanoğlu, geçtiğimiz Şubat ayında 28 Şubat davası soruşturması kapsamında tutuklanmıştı. O dönem Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanı olan Erdal Ceylanoğlu'na Sincan'dan tankların geçmesiyle ilgili sorular yöneltilmişti.

Ceylanoğlu, tankların yürütüldüğü tarihte izinli olduğunu söyledi ve olayı duyduktan sonra, öğle saatlerinde birliğe gittiğini savunmuştu.

Ceylanoğlu, bir başka soruyu yanıtlarken, tankların geçişi için Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı ile üç kişinin emrinin gerektiğini açıkladı.

Ceylanoğlu'nun avukatı Erol Aras, Bir gazetecinin ''Emri veren kimdi'' sorusunu da Aras, ''İsim vermek doğru olmaz ama o dönemin Genelkurmay Başkanı ve EDOK Komutanı vermiştir'' diye yanıtlamıştı.

"NİYETİMİZ KÖTÜ OLSAYDI"

Aras'ın ardından dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Hikmet Köksal'ın savunmasına geçildi.

MGK ve YAŞ toplantılarına yasal olarak katıldığını, alınan kararları da imzaladığını anlatan Köksal, 28 Şubat 1997'deki MGK'ya ilişkin bilgiler verdi.

BÇG'nin illegal bir yapı olmakla suçlandığını belirten Köksal, "Ben BÇG içinde olmadım, ama bu beni çok üzdü. TSK, illegal bir iş yapmaz, şartlar gerektiğinde gereken şeyleri yapar. İllegal iş yapacak bir ihtiyaç da yoktu. Niyetimiz kötü olsaydı bizi kolay kolay kimse durduramazdı. Bunu da bilmek lazım" diye konuştu.

"Batı Çalışma Grubu Eylem Planı" diye bir çalışma olmadığını savunan Köksal, "Olsa mutlaka haberim olur, inkar da etmezdim. Üst makamca yapılan çalışmaların hiçbirinin altında ıslak imzam yoktur. Bütün askerlik hayatım boyunca sadece mesleğimle uğraştım. Hiçbir ideolojinin içinde olmadım" ifadelerini kullandı.

Şemdin Sakık'ın yüzlerce kişinin ölümüne sebep olmuş azılı bir katil olduğunu söyleyen Köksal, Sakık'ın beyanlarıyla suçlanmaktan üzüntü duyduğunu dile getirdi.

"TRAFİĞİ AKSATMAYALIM DİYE"

Köksal, 4 Şubat 1997'de Sincan'da tankların geçmesiyle ilgili, şunları kaydetti:

"Sincan'dan tankların yürütülmesi kadar istismar edilmiş bir olay görmedim. Enteresandır ki bu kadar önemli görülen, abartılan, hala 3 tane tankın televizyon monitörlerinde tehdit unsuru gibi gösterildiği olayın tehditle, korkutmayla hiçbir ilgisi yoktur. Bu olay olduğu zaman Kara Kuvvetleri Komutanlığında en üst düzeydeki insan bendim. Hiçbir kişi arayıp da 'Bu tankları niye yürüttün?' diye sormadı. Herkes istediğini yazdı, istediğini düşündü. Halbuki tanklar, yıllık eğitim planının gereği olarak Sincan'dan geçti. Neden Sincan? Sincan şehir merkezi değil. Ankara, İstanbul gibi yerlerde ana yola zarar vermeyelim, trafiği aksatmayalım diye... Üstelik her zaman kullandığımız yolda bir köprü tamiratı vardı, oradan geçemedik. 4 Şubat'ta gözümden katarakt ameliyatı olmuştum. Sincan'daki olaylar ise 5 gün önce olmuştu. Dolayısıyla oradan geçmenin suç olacağını hiç düşünmemiştim. Yıllık eğitim planı için müsaade almaya kalkarsak, o zaman biz hiçbir eğitim yapamayız.

"HİÇ KİMSEDEN MÜSADE ALMADIM"

Hiç kimseden müsade almadım. Tanklar neden Sincan'dan geçmiş? Meclis'in önünden mi geçmiş? Veyahut da Çankaya'daki Reisicumhur Köşkü'nü mü sarmışız. Kimseye ateş mi etmişiz? Ben emir verdikten sonra bütün Kara Kuvvetleri çıkar araziye, gece eğitimi yapar. Bu benim görevim. Bunu yaparsam, planlara girmişse, kimseye sormam.