BIST 10.677
DOLAR 32,22
EURO 34,94
ALTIN 2.418,47
HABER /  GÜNCEL

Sezer mesajında kimliği vurguladı

2005 yılına damgasını vuran konulardan biri de alt-üst kimlik tartışmaları oldu. Cumhurbaşkanı Sezer, yeni yıl mesajında tartışmalara yeni bir boyut kazandırdı.

Abone ol

Son dönemde yaşanan "kimlik" tartışmalarına katılan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, tartışmalara Atatürk’ün "Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye Halkına Türk Ulusu denir" sözüyle son noktayı koydu. Sezer, "Anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti, Ülkesi ve Ulusu’yla bölünmez bir bütündür ve tekil devlet yapısına sahiptir. Kurucu öge olarak, tek devlet, tek ülke ve tek ulus sözkonusudur; bu ögelerden ve tek dil, tek bayrak ülküsünden vazgeçilemez" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Sezer, yayınladığı yeni yıl mesajında, başta AB üyeliği olmak üzere, hedeflere ulaşmak için birlik içinde çalışılacağını vurguladı. Sezer, politikaları sorumluluk bilinciyle oluşturmaya, Türkiye’nin ulusal hedeflerini ve çıkarlarını ilgilendiren konularda "siyasetüstü" bir yaklaşımla hareket etmeye, toplumsal uzlaşmanın sağlanmasına, kurum ve kuruluşların işbirliğine özen gösterilmesi gerektiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Sezer, siyasal güdülerin, toplumsal önceliklerin önüne geçmesine izin verilmemesi, her zaman ve her koşulda kamu yararı gözetilerek, ulusal birliği zedeleyecek tutum ve davranışlardan, kamu vicdanında rahatsızlık yaratan uygulama ve düzenlemelerden uzak durulması gerektiğini vurguladı. Sezer, Cumhuriyetin temel niteliklerini çok yakından ilgilendiren sonuçsuz tartışmalarla gündem yaratmaya uğraşmak yerine, gerçek sorunlara eğilinmesi, sorunların aşılabileceği inancının her koşulda korunması, Ulusa, Devlete, demokrasiye güvenilmesi gerektiğini vurguladı. "Kimlik" tartışmalarına da değinen Sezer, sözlerini şöyle sürdürdü: "Anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti, Ülkesi ve Ulusu’yla bölünmez bir bütündür ve tekil devlet yapısına sahiptir. Kurucu öge olarak, tek devlet, tek ülke ve tek ulus sözkonusudur; bu ögelerden ve tek dil, tek bayrak ülküsünden vazgeçilemez. Ulus’un adı, Yüce Önder’in şu özlü sözünde belirtilmiştir: ’Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye Halkına Türk Ulusu denir.’ O Ulus ki, tarihte eşigörülmemiş bir özveriyle yurdunu yabancı işgalcilerden kurtarmış, tasada ortaklık yapmış, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş, tüm devrimleri birlikte gerçekleştirmiş, Cumhuriyet’in kazanımlarından birlikte yararlanmış, sevinci ve güzellikleri birlikte yaşamıştır. Bilinmelidir ki, çağdaş devletlerde de yurttaşlık hukuksal bağı yanında bir de ulus kimliği vardır ve bu kimlik, ortak çıkarların, ortak coşkuların, ortak duyguların ve ortak bir dilin toplamıdır. Anayasa’nın başlangıcında ve 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Anayasa’nın Atatürk ulusçuluğuna dayandığı, Türk Ulusu’nun çıkarlarının her türlü etkinliğin üzerinde olduğu belirtilmiştir. Anayasamıza göre, Türk Ulusu, siyasal bir birliktir ve tekil devlet yapısıyla doğrudan ilişkilidir. Ulusal kimlik bilincini yerleştirmeden tekil devlet yapısını korumak olanaksızdır. Anayasa’daki ulusçuluk anlayışı, ırksal ve dinsel ögelere değil, gurur ve övünmede, sevinç ve tasada, hak ve ödevlerde, nimet ve külfette ortaklık ve birlikte yaşama isteği gibi değerlere dayanmaktadır. Geçmişte yaşanan ortak acılar ve sevinçler, birlikte kazanılan zaferler, ülke ve ulus çıkarını her şeyden üstün tutma, ülkü ve amaç birliği, çağdaşlaşma yolunda verilen savaşım bu değerleri oluşturmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak Anayasa, ’Türk Devleti"ne yurttaşlık bağıyla bağlı olan herkesi (Türk) sayan kuralıyla, birleştirici ve bütünleştirici bir ulusçuluk anlayışını benimsemiştir. Devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğü, çağdaş ulusçuluk anlayışının belirgin niteliklerinden birini oluşturmaktadır. Çok kültürlü toplumlarda ’birlik’, ulusal devletle sağlanmış ve ’tek ulus’ ilkesi bu birliği pekiştiren en önemli öge olmuştur. Toplumu oluşturan yurttaşların tek ulus çatısında toplanması, laiklikte olduğu gibi, farklılıklar korunarak birlikte yaşamanın en etkili yoludur. Türk Devleti’ne yurttaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk sayılması, Türk Ulusu’nu oluşturan ögelerin etnik kimliklerinin yadsınması anlamına gelmemektedir. Tam tersine, etnik kökeni, dini ne olursa olsun tüm yurttaşların Türk Ulusu olarak adlandırılması, yurttaşlar arasındaki eşitliğin sağlanması, ’çoğunluk’ içinde bulunan çeşitli etnik kökenli yurttaşların ’azınlık’ durumuna düşmesini önleme amacına yöneliktir. Anayasa’daki ’Egemenlik kayıtsız koşulsuz Türk Ulusu’nundur’ kuralı da, ’Türk Ulusu’ kavramının, çoğunluk-azınlık ya da din ve ırk ayrımı yapılmadan yurttaşların tümünü kapsadığını göstermektedir. Türk Ulusu’nun birliğini ve huzurunu bozmaya yönelik uğraşlar, tekil devleti hedef alan girişimlerdir. Bu girişimlerin sonuçsuz kalmaya mahkum olduğu bilinmelidir." LOZAN’I TARTIŞMAYA AÇMAK KABUL EDİLEMEZ Türk Ulusu’nun birliğini ve huzurunu bozmaya yönelik uğraşların, tekil devleti hedef alan girişimler olduğuna işaret eden Sezer, Lozan Barış Antlaşması’nın kimi kurallarının tartışmaya açılmak istenmesinin de bu kapsamda değerlendirilmesi gereken, anlamsız ve kabul edilemez bir girişim olduğunu vurguladı. Türkiye’nin siyasal ve ekonomik bağımsızlığını ve uluslararası düzeydeki eşitliğini dünyaya kabul ettiren Lozan Barış Antlaşması’nın, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan benzer anlaşmalardan bugün geçerliliğini ve güncelliğini koruyan tek belge olduğunu anımsatan Sezer, "Ulusal birliğimize, bölünmez bütünlüğümüze zarar vermeyi amaçlayan, hukuksal geçerliliği olmayan, Lozan Antlaşması’nda yer almayan ve Türkiye’nin egemenlik haklarıyla bağdaşmayan kimi beklentilerin gündeme getirilmesine anlayışla yaklaşılması beklenemez" dedi. Türkiye’nin, cumhuriyetin kazanımları sayesinde, bölücü terör başta olmak üzere karşısına çıkarılan güçlüklere karşın, bölgesinde laik, demokratik, çağdaş rejimiyle örnek gösterilen bir ülke konumunda olduğunu dile getiren Sezer, şöyle dedi: SİYASİLERE UYARI "Tüm bunlar bilinirken, dış dünyadan, Cumhuriyet’in nitelikleri ve Devlet’in temel kurumları ile ilgili dayanağı olmayan açıklamalar yapılması bizleri başka düşüncelere götürmektedir. Türkiye, uluslararası alandaki ilişkilerinde başkalarının yönlendirmesi ya da istemleri doğrultusunda hareket etmeyecektir. Siyasal kimliği ya da temsil ettiği makam ne olursa olsun herkesin, Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerine, kurumlarına, egemenlik haklarına saygı göstermesi ve ülke gerçeklerini doğru değerlendirmesi gerekmektedir." BAKAN VE MÜSTEŞAR HSYK’DAN ÇIKMALI Cumhurbaşkanı Sezer, "Yine Anayasamızda, yargı erkinin yürütmenin etki ve karışmasından uzak tutulabilmesi için kimi düzenlemelere yer verilmiştir. 140. maddede, yargıçların mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ilkelerine göre görev yapacakları; 138. maddede, yargıçların, Anayasa, yasa ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verecekleri; hiçbir organ, makam, merci ya da kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve yargıçlara emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı kurala bağlanmıştır" dedi. Yargı organlarının kuruluşu, çalışma ilkeleri, yargıçların seçimi ve özlük hakları konularında yargı bağımsızlığını gölgeleyecek yöntemlerden uzak durulmasının, hukuk devleti ilkesinin gereği olduğunu vurgulayan Sezer, yargıç ve savcıların tüm özlük ve disiplin işlerinin, Yargıtay, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin seçimi gibi önemli yetkilerle donatılmış HSYK’nın oluşumunda bir siyasal parti mensubu olan bakanın ve onun buyruk ve direktifleri ile hareket eden müsteşarın yer almasının yargı bağımsızlığını, dolayısıyla hukuk devleti ilkesini zedelediğine işaret etti. YOLSUZLUKLARIN ÜZERİNE KARARLILIKLA GİDİLMELİ Yolsuzluklar konusunun, acilen ve kararlılıkla üzerine gidilmesi gereken bir sorun olarak gündemdeki yerini koruduğunu dile getiren Sezer, yolsuzlukların önlenmesinde yetersiz kalınmasının, toplumda huzursuzluk ve umutsuzluk yarattığını, Devletin temel organlarına karşı güven kaybına yol açtığını ve hukuk devletine inancı sarstığını söyledi. Sezer, yozlaşmanın bir ürünü olan yolsuzluklarla savaşımda başarıya ulaşılmasının, her şeyden önce yasama, yürütme ve yargı organlarının, kamu görevlilerinin, basının, sivil toplum kuruluşlarının ve yurttaşlarn, bu konuda ortak istence sahip olmalarına bağlı olduğunu dile getirirken, "Sonuçlarıyla birey, toplum ve Devlet yaşamını olumsuz etkileyen yolsuzluk eylemlerine karşı toplumun izleyeceği duyarlı tutum caydırıcı bir işlev yaratacak, ayrıca yetkilileri olaylar karşısında daha kararlı davranmaya yönlendirecektir" dedi. Etik değerlerin temeli olan dürüstlüğün yanı sıra, saydamlığın, katılımcılığın ve hesap verilebilirliğin bir yönetim ilkesi olarak benimsenmesinin, yürütülen çabaların başarısını artıracağına işaret eden Sezer, "İyi eğitilmiş, etik değerlerle donatılmış kuşaklar yetiştirilmesi, yurttaşlık bilincinin geliştirilmesi; ulusal gelirin hakça paylaşımının sağlanması; sınırsız bir yargısal soruşturmaya olanak tanıyan sistem oluşturulması; denetimlerin eksiksiz, nesnel, yansız, bağımsız yapılması, yolsuzluk olaylarını önemli ölçüde azaltacaktır" diye konuştu. DOKUNULMAZLIKLAR KALDIRILMALI Mesajında yasama dokunulmazlıkları üzerinde de duran Sezer, TBMM üyeliği süresince olsa da bir milletvekilinin kişisel eylemi nedeniyle dokunulmazlığa sahip olmasının, yasama erkinin yüceliğiyle bağdaşmadığını kaydetti. Yolsuzlukla savaşında başarılı olunabilmesinin, yasama dokunulmazlığının kaldırılmasıyla yakından ilgili olduğunu dile getren Sezer, yasama dokunulmazlığının kaldırılmasının, toplumsal beklentilere olumlu yanıt oluşturacağını ifade etti. SEÇİM BARAJI YENİDEN DÜZENLENMELİ Cumhurbaşkanı Sezer, ulusal egemenliğin kaynağının ulusal istenç olduğunu vurgularken, ulusal istencin ancak özgür seçimlerle yaşama geçirilebileceğini dile getirdi. Bunun için Anayasada tüm yurttaşlara seçme, seçilme ve siyasal etkinlikte bulunma hakkı getirildiğini ifade eden Sezer, yine Anayasada seçim yasalarının, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenmesinin öngörüldüğünü belirtti. Sezer şöyle dedi: "Temsilde adalet, siyasal partilerin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, seçimlerde aldıkları oy oranında temsilci bulundurmasını gerektirmekte, alınan oyla orantılı temsilci sayısıyla yaşama geçirilebilmektedir. Yönetimde istikrar ise, oyların siyasal partiler arasında aşırı bölünerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yansımasının yaratacağı istikrarsızlığın önlenmesini anlatmaktadır. Bu ilkenin yaşama geçirilmesi, oyların temsilci sayısına dönüşmesinde, ’baraj’ olarak adlandırılan oransal sınırlar konulmasını zorunlu kılmaktadır. Birbirinin karşıtı gibi görünen bu iki ilkenin, seçme ve seçilme hakkının özünü zedelemeyecek ve Devlet yönetimini aksatmayacak biçimde birbirini dengeleyerek yasaya yansıması anayasal zorunluluktur. Bu duyarlı denge, aynı zamanda demokratik hukuk devleti niteliğinin gereğidir. Yönetimde istikrar ilkesi, salt çoğunluğu sağlayacak seçim sistemini değil, istikrarlı yönetimi olanaklı kılacak adaletli bir temsil sistemini gerektirmektedir. Bundan amaç, seçmenin siyasal dağılımının parlamentoya olabildiğince uygun ve adaletli biçimde yansımasıdır. Adalet, aynı zamanda yönetimde istikrarın da temel koşuludur. Yalnızca ya da ağırlıklı olarak istikrarı gözetmenin, istikrarsızlık kaynağı olacağı açıktır. Kuşkusuz, temsilde adaletin sağlanması için, seçmenin siyasal dağılımının tümüyle parlamentoda temsil edilmesi, başka bir deyişle siyasal partilerin tümünün Meclis’te temsilci bulundurması da savunulamaz. Bu sistemin de, yönetimde istikrar ilkesine aykırı düşeceği açıktır. Ne var ki, oy kullanan seçmenin yaklaşık yarısına ilişkin siyasal görüşün parlamentoda temsil edilmediği bugünkü seçim sistemini temsilde adalet ilkesiyle bağdaştırmak olanaksızdır. Önemli olan, kabul edilebilir bir ’baraj oranı’ ile her iki ilke arasındaki duyarlı dengeyi sağlayabilmektir." EĞİTİMİ YOZLAŞTIRACAK UYGULAMALARDAN KAÇINILMALI Cumhurbaşkanı Sezer, gelecek kuşaklara, yurttaşı olmaktan gurur duyacakları, başarılarıyla övünecekleri bir ülke bırakmanın, onlara aydınlık yarınlar hazırlamanın herkesin ortak sorumluluğu olduğunu ifade etti. Türkiye’nin, benimsediği hedeflere ulaşmak için, Cumhuriyet’in temel niteliklerinden ödün vermeden demokrasiyi, insan haklarını ve hukuk devleti ilkesini geliştirmek zorunda olduğunu belirten Sezer, bilgi toplumunun gerektirdiği altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi, bu bağlamda Atatürk ilkeleri doğrultusunda çağdaş eğitimin yaygınlaştırılması ve kalitesinin artırılmasının büyük önem taşıdığına işaret etti. Sezer, eğitimde kaliteyi düşürecek, Öğretim Birliği ilkesini zedeleyecek, laik eğitim sisteminin yozlaşması sonucunu doğuracak uygulamalardan kaçınılması gerektiğini kaydederken, "Unutulmamalıdır ki, toplumsal ve ekonomik yapılarını, sanayilerini ve eğitim sistemlerini bilimsel yeniliklere göre uyarlayan ülkeler, dünyadaki ilerleme yarışında ön sıralarda yer almaktadırlar" dedi. Sezer, Cumhuriyet’in niteliklerinin tartışmaya açılmasını amaçlayan uğraşların, yararsız girişimler olmaktan öteye geçmeyeceğinin anlaşılması gerektiğini dile getirirek, "Türk Ulusu, tarihsel ve kültürel birikimine bundan sonra da sahip çıkacak, bu değerleri yaşatacak, çağdaş bir ülke olmanın gereklerini ödünsüzce yerine getirecektir. Geçmişte tüm sorunlarını inanç ve kararlılıkla aşan Ulusumuzun Cumhuriyet felsefesine, kendisini var eden değerlere, çağdaşlaşma ve aydınlanma hedefine bağlı kalarak, mutlu yarınlara ulaşacağından kuşku duymuyoruz" diye konuştu.