BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53

Öldürülen kadın ama öldüren erkek değil...

Ne kadar ilginçtir ki “pozitif ayrımcılık” adına kadın lehine yapılan her düzenlemeden sonra kadına yönelik şiddet eylemlerinde artış görülüyor.

Türkiye adeta bir gazetecilik cenneti. Gün geçmiyor ki gündemi meşgul edecek olaylar yaşanmasın.

Bu olaylardan birisi de geçtiğimiz hafta yazıldı. Konu üzerinde o kadar çok haber yapıldı, yazılıp çizildi ki...

Söz konusu olay Emine Bulut olayı.

Neresinden bakarsanız bakın canavarca ve vahşice işlenmiş bir cinayet.

Savunulacak, hafife çıkarılacak “ama” denilecek bir tarafı yok.

Yapan kişi en ağır şekilde cezalandırılmalı ki bundan sonra bu tarz olayları işleyecek insanlara bir ibret olsun ve tekrarı yaşanmasın.

Brezilya’da bu tür ağır vakalar işleyen suçlulara yönelik uygulanan ceza şekli az da olsa gönül rahatlatan şekilde uygulamaya tabi. Yanlış hatırlamıyorsam bu tür cezalara uygulanan yaptırım şekli; ölmeyecek kadar gıda ve uyku izni verildikten sonra hapishanenin bodrum katında gün yüzü görmeden gün boyu pedal çevirerek ülkedeki okullara ve sokak lambalarına elektrik üretimi sağlanıyor. Şehrin sokak lambaları ve bölge okulları için gerekli enerjiyi üreten mahkumlar her gün 16 saatlik mesai yaparak cezalarını dolduruyorlar.

Olay üzerinde yazılıp çizilenlere katılmadığım tek bir nokta var. O da olayın “erkek vahşeti” üzerinden tartışılması.

Vahşetin, güç kullanmanın, zor kullanmanın, kendinden zayıf olanları ezmenin erkekçesi yoktur.

Vahşet vahşettir, zorbalık zorbalıktır, güç kullanma güç kullanmadır...

Bunu yapana da ne erkek denir ne de insan... Bu tarz insanlar insanlıktan nasibini alamamış zavallı yaratıklardır.

Her ne kadar bu tarz olaylar erkekler tarafından işlense de daha önceki zamanlarda kendine bakılması için emanet edilmiş çocuk ve yaşlılara güç kullanan, onları döven kadınlar da oldu.

Bu tür haberleri sosyal medya aracılığı ile çokça seyrettik. Bakıcı olarak görev yaptığı mekanda küçük çocukların kafalarını birbirine vurmaktan tutun, yerden yere atmaya kadar körpecik çocuklara vahşice zulüm yapan kadınlar da oldu.

Bu tarz videolar ve haberler dünyanın her tarafında yaşanıyor maalesef.

Onun için vahşeti, yani insanlıktan nasibini almamayı sadece erkek üzerinden okumak ve onu erkeklere mâl etmek sorunun çözümü noktasında doğru noktalara ulaşmamamıza engel olabilir.

Her şeyden önce kadınlar bizim emanetimiz. Buradaki “biz”den kastım her ne kadar erkek olsa da daha geniş manada toplumu kastediyorum.

Emanete sahip çıkma adına toplum olarak doğru kararlar alıp bunu büyük bir dirayetle uygulamalıyız. Kadına hak ettiği değeri vermek bir toplumun yerine getirmesi gereken en büyük önceliğidir.

Çünkü kadın değersizleştiği zaman başta aile olmak üzere toplum değersizleşir, kadın bozulduğu zaman başta aile olmak üzere toplum bozulur.

İşte bütün bu gerçeğin farkında olan İslam ve Türkiye düşmanları kadınları değersizleştirmek için “eşitlik”, “özgürlük” maskesi altında kadını aslî görevinden uzaklaştırıp onu vahşetin ortasına atıyorlar.

Yaratılış itibariyle şartların eşit olmadığı bir ortamda onları mücadele etmeye, toplumda kendi kimlikleri ile var olabilmeye yönlendiriyorlar.

Yazılarımda her zaman kadının açılıp saçılmakla, reklam malzemesi olmakla, ekonomik özgürlüğü peşinde koşmakla değer kazanmadığını tam tersine değersizleştiğini yıllardır yazarım. Hala bu düşüncedeyim.

Son yıllarda kadına yapılan “pozitif ayrımcılık” adı altındaki düzenlemelerin amacından saptığını çok acı bir şekilde görmekteyiz.

Ne kadar ilginçtir ki “pozitif ayrımcılık” adına kadın lehine yapılan her düzenlemeden sonra kadına yönelik şiddet eylemlerinde artış görülüyor.

Şu veri sanırım anlatmak istediğim olayı daha açık bir hale getirecek: 2008 yılında 80 kadın cinayete kurban giderken yıllar içinde bu sayı artarak 2017 yılında 409’a ulaştı.

Demek ki kadına yönelik şiddeti önlemede bir yerlerde yanlış yapıyoruz. O yanlış da zannımca insan doğasını doğru okuyamamamızdan kaynaklanıyor.

Yazımın başında da belirttiğim gibi olaya sadece “erkek şiddeti” açısından yaklaşarak şiddeti “cinsiyete” endekslersek yanlış yaparız. Şiddetin erkeği kadını, çocuğu, yaşlısı, genci olmaz. Şiddet şiddettir.

Dolayısıyla “erkek şiddetini” bitirmeye odaklanmak ile birlikte “şiddeti” engellemeye de odaklanmamız gerekiyor.

Yoksa yanlış yapılan düzenlemeler sonucu yukarıda belirttiğim gibi rakamlar ve veriler bir tokat gibi yüzümüze çarpar.

Onun için evet öldürülen bir kadın ama öldüren bir erkek değil...

Vahşetin cinsiyeti olmaz...

facebook.com/msbeser

twitter.com/msbeser

instagram.com/msbeser