BIST 10.471
DOLAR 32,60
EURO 34,99
ALTIN 2.426,32
HABER /  GÜNCEL

Oktay Ekşi'yi bitirme planları.

Tepkiyi gösteren Yeni Şafak yazarı Ahmet Kekeç'e göre, yeni birimin amacı Basın Konseyi'ni bitirmek...

Abone ol

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin, basın özgürlüğü ve meslek ilkelerine aykırılıkla ilgili başvuruların değerlendirileceği yeni bir birim kurması tepkiyle karşılandı. Tepkiyi gösteren Yeni Şafak yazarı Ahmet Kekeç'e göre, yeni birimin amacı Basın Konseyi'ni bitirmek... İşte Kekeç'in yazısı.... Öyle değil mi, Oktay Başkan? Birincisi yetmedi, ikincisini kurdular! Efendim, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, "basın özgürlüğü ve meslek ilkelerine aykırılıkla ilgili başvuruların değerlendirileceği" yeni bir basın ünitesi (birimi) oluşturmuş. İsmi, "Basın Senatosu." Senatoya, "deneyimli gazeteci" (o da bir duayen) Necmi Tanyolaç başkanlık ediyor. Ahmet Güner Elgin başkan yardımcılığı, Seraceddin Zıddıoğlu ve Nazım Alpman arkadaşlarımız da "yazmanlık" görevlerini deruhte ediyor. Hayırlı uğurlu olsun da, nerden icap etti bu iş? Niçin "örgüt", "dernek", "cemiyet" gibi daha sevimli, daha sıcak, hatta daha legal etiketler varken, "konsey" ve "senato" gibi itici, ürkütücü, düpedüz sinir bozucu, hatta nasıl derler, korporatist çağrışımlara yol açabilecek isimlendirmelere iltifat ediyorlar? Korkutucu olabilmek için mi? Yeni çalışma döneminin ilk toplantısını Burhan Felek Salonu'nda yapan Basın Senatosu, okur başvurularını kabul etmeye başlamış bile. Hoşunuza gitmeyen bir durumu, bir haberi, bir yazıyı senatoya ihbar ediyorsunuz, "değerlendirme kurulu" oturup bir karara varıyor. Varılan kararın bir yaptırım içerip içermediğini bilmiyorum; ama işin sonunda mutlaka bir ceza (!) vardır. Yargılama hakkı (varsa böyle bir hak), öncelikle yasal ve legal meslek örgütlerine ait olmalı, öyle değil mi Oktay Başkan? Bana kalırsa, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, kendi kendine gelin güvey olup kafasına göre yargılama yapan Basın Konseyi'ni işlevsizleştirmek (daha doğrusu altını boşaltmak) için bu senatoyu oluşturdu. Öyle ya, Oktay Ekşi büyüğümüzün başkanlığını yaptığı Basın Konseyi'nin yasal dayanağı bulunmuyor. Buna rağmen, mahkeme kuruyor, gazetecilerden savunma istiyor, bol keseden "kınama cezası" kesiyor. Hem mahkemecilik oynayıp suç işliyor, hem de yaptığı işi (üstelik üzerine vazife olmayan işi) yüzüne gözüne bulaştırıyor. Hatırlayacaksınız, Basın Konseyi Yüksek Kurulu geçenlerde toplanmış, yalan haber sanığı Özdemir İnce'yle ilgili şikayetin yersizliğine karar vermişti. Yani, bir anlamda yalan haberi ödüllendirmişti. Yalan haberi ödüllendiren Basın Konseyi, Yıldırım Türker, Engin Ardıç ve Ahmet Kekeç'e ceza kesmekte tereddüt göstermemişti. (Türker'in suçu, 15 yaşındaki kıza "defalarca" tecavüz ettiği bildirilen kamu görevlileri hakkında bazı yakışıksız ifadeler kullanması; Ardıç'ın suçu Basın Konseyi'ni ilgilendirmeyen, ilgilendirmeyecek, ilgilendirmesi düşünülmeyecek bir konuda görüşlerini açıklaması; Kekeç'in suçu da "Herkese karşı didikleyici, sorgulayıcı olan Hulki Cevizoğlu, niçin stüdyoda ağırladığı emekli generallerin karşısında nezaketten kırılıyor?" diye sorması idi.) Basın Konseyi Yüksek Kurulu, bakalım, Mine G. Kırıkkanat hakkında ne karar verecek? Merak ediyorum. Kırıkkanat, hem "yalan habere" imza atmış, hem de "Kamusal alanda Allah olmaz. Kamusal alanda Allah'ın yeri yoktur. Biz Allah'ı kamusal alandan çıkarmaya çalışıyoruz" buyurarak din duygularını küçültücü beyanlarda bulunmuştu. (Mine Hanım TCK'nın 175. maddesini ihlal ettiği için, konu Cumhuriyet savcılarını da ilgilendiriyor.) Hemen hatırlatayım, yüksek kurul üyeleri arasında, Nevzat Ayaz ve Gencay Gürün gibi meslekle ilişkisi saptanamamış isimler yer alıyor. Bunlar "okur temsilcisi" sıfatıyla katılıyorlar yargılama törenine. Basın Konseyi bu isimleri seçerken kaç okura sordu, ya da kaç "tescilli okurun" görüşünü aldı, bunu da ayrıca ve hassaten merak ediyorum.