BIST 8.718
DOLAR 32,33
EURO 35,19
ALTIN 2.245,88

Nasıl bu kadar sorumsuz olabiliyoruz!?

Bu insanlar bu yedikleri nanenin ortaya çıkacağını bilmiyorlar mı?

Şu güzel memleketimde Allah’ın bir günü sorunsuz bir zaman dilimi geçiremeyecek miyiz?

Üstelik bu sorunlar o kadar eften püften şeyler ki… İnsan hayret etmeden duramıyor “Nasıl bu kadar sorumsuz olabiliyoruz”! diye.

Yıllarını kültür ve yayıncılık dünyasına vermiş birisi olarak son günlerde çocuk kitapları yayıncılığı üzerinden yaşanan tartışmaları esefle ve hayretle izliyorum.

İzliyorum ve hayıflanmadan edemiyorum.

Biz ne ara bu kadar sorumsuz olabildik…

Bu nasıl bir rezilliktir.

Tartışma ilk önce bir çocuk kitabında uygunsuz anlatımların (burada zikretmekten ar ediyorum) ortaya çıkmasıyla başladı. İşin ilginç olan tarafı bu kitabın bir süredir satışta olması.

Bir yayıncı olmam hasebiyle iyi biliyorum ki bir kitabın yazılmasından yayınlanmasına kadar geçen sürede en az beş kişinin o kitabın içeriğini görmüş olması gerekiyor. Hadi diyelim ki yazar art niyetli ve fikri bozuk bir insan, ya yayıncıya ne demeli veya editöre ya da çizere… Grafiker de mi görmedi yahu… Bu işin bir de tashih kısmı var...

Demek ki ya hiçbiri bu kitabı okumadı (ki bu olabilecek en büyük sorumsuzluk) ya da hepsi gördü ama bunu normal karşıladı (bu da ahlaksızlık).

Her iki durumda da toplum olarak hiç de iyi yerlere gitmediğimizin alameti farikası bu olup bitenler.

Tam olay sadece bununla sınırlı derken diğer olaylar çorap söküğü gibi geliverdi.

Meğerse yayıncılığımız “poşet” yayıncılığına dönmüş de haberimiz yokmuş. Çocuk, genç, yetişkin demeden bütün kitaplar da benzer rezaletler diz boyu.

Demek ki bir toplum bozulmaya başlayınca sadece bir yerden değil bütün alanlarda tefessüh etmeye başlıyormuş!

Şimdi devleti göreve çağıracaksın ama bu da çözüm değil. Her insanın başına bir polis dikmek mümkün olmadığı gibi her yazarın başına bir psikolog, pedagog veya denetmen dikmek de mümkün değil.

İnsanın kendisi ahlaklı olmadıktan sonra her yerde yapar yapacağını.

Bir de şunu anlayamıyorum, bu insanlar bu yedikleri nanenin ortaya çıkacağını bilmiyorlar mı?

Elbette biliyorlar…

O zaman iki ihtimal var: Ya bilerek yapıyorlar ya da kitaplarında nelere yer verdiklerini bilmiyorlar. İkisi de birbirinden fena. Bir de bu yapanlar güya “aydın” ve “yazar” olunca işin vahameti katlanarak artıyor.

“İnşallah” diyorum “bütün bunlar bir proje değildir.” Yani toplumu bilerek ifsat etmek ve bozmak. Planlı ve programlı bir saldırıyla karşı karşıya olmak düşmanın büyüklüğünün de göstergesi.

Tam tersi durumda da yayıncılığımızın geldiği noktayı göstermesi açısından esef verici.

Her şeyden önce devlet ve toplum olarak bu densizliği yapanlara karşı verilecek en büyük tepkiyi vermeliyiz. Bunlar sineye çekilecek şeyler değil.

Demokratik ve hukuki alanlarda yapılacak en büyük yaptırımları uygulatmak boynumuzun borcudur. Bu insanlar hakkında suç duyurusunda bulunmak herkesin asli görevi olmalı. Bunu yapalım elbet lakin (sosyal medyadan kitabın yazarının tutuklandığına dair haberler gördüm) bununla da yetinmeyelim. Bugün bu yazar tutuklanır yarın başka biri bir kitap peydahlar!

10 senedir yazılarımın zeminini; aile, eğitim, kültür, gençlik, değerler, inançlar, şahsiyet, vb. konular merkezinde inşa etmeye özen gösteriyor ve cirmimce uyarılar da bulunuyorum. Eğitim, kültür ve aile vb. konularında ehilleşmek şöyle dursun hızla düşüyor ve batıyoruz.

Kanunun ve tetkikin hiç işlemediği ve önemsenmediği sektör olarak bilinen yayıncılık alanında artık her isteyen istediği gibi kitap yayınlayamamalı.

Yaklaşık 9 sene önce ulusal bir gazeteye vermiş olduğum röportajda “ülkemizde okur sayısından fazla yazar sayısı var” diye ironi yapmaya çalışmıştım. Geçen yıllar bu durumu ironi olmaktan çıkarmış durumda.

Yazar olmak ya da kitap yayınlamak denetime tabi tutulmadan icra edildiği için sektör olmaktan öte “piyasa” olarak kalıyor yayıncılık. Bu da işportacılığın farklı versiyonu oluyor.

Ahlaka mugayir yayınlanan her bir kitap gençlerimiz ve çocuklarımız üzerinde daha fazla karşılık buluyor.

Siyak ve sibak dinamikleri ile bakıldığında bu durum için devletin bilinçlendirme projelerini en güçlü enerji haline getirmesi elzemdir.

Yoksa bunları da sineye çekersek daha büyük ahlaksızlıklara kendimizi hazırlayalım…