BIST 10.159
DOLAR 32,21
EURO 35,12
ALTIN 2.472,82
HABER /  GÜNCEL

Medyanın 'Kur'an kursu' skandalı

Türkiye, son günlerde "Kaçak Kur’an kurslarını" tartışıyor. Ekrem Dumanlı, büyüyen olayı, medyaya bağladı. Dumanlı, basının Cumhurbaşkanı üzerine oynadığını belirtti.

Abone ol Ekrem Dumanlı, yeni TCK'yla ortaya çıkan "kaçak Kur'an kursu" gündemini medyanın yönlendirdiğini yazdı. Dumanlı, medyadaki etik boşlukları gördü. Basının olayları çarpıtması ve kartlarını, Cumhurbaşkanı Sezer üzerine oynamasını, başlıklı yazısında ele aldı.

Yazı : Ekrem Dumanlı
Kaynak :


Yanlış bilgiler üzerine tartışma yapmak kadar zor bir şey olmasa gerek. Hele bu tartışmalar asli vazifesi doğru bilgiye ulaşmak ve onu aktarmak olan gazeteler tarafından yapılıyorsa…


İki haftadır gazetelerin hop oturup hop kalktığı konuya bakın lütfen! Yeni Ceza Kanunu’nun 263. maddesinde değişiklik yapılarak ceza indirimine gidilmesi üzerine kıyamet koparılıyor. Basın, hadiseyi naklederken öyle yanlış yargılar üzerine vurgu yapıyor ve öyle gerçek dışı hükümler ortaya koyuyor ki tekrarlar sebebiyle adeta beyni yıkanmış kitleye doğru bilgiler vermek de, hakperest analizler sunmak da imkansız hale geliyor.

“Kaçak Kur’an kurslarının önünü açan yasa maddesi” deniyor mesela. Yanlış! Kanun bahsi geçen fiili hâlâ suç sayıyor. Mesele; ‘1 yıldan 3 yıla’ şeklinde tasarlanan cezanın ‘3 aydan 1 yıla’ indirilmesi. Hepsi bu! “Kur’an kursu ile bu maddenin direkt ilişkisi yok, bu madde misyonerlik faaliyetleri ve Hizbullah gibi aşırı örgütleri cezalandırıyor.” deniyor. Yanlış! Bu maddeden şu ana kadar misyonerler ya da Hizbullahçılar hiç yargılanmamış. “İsteyen herkes çocuğuna Kur’an öğretir, Diyanet’e bağlı kurslar açık.” deniyor. Yanlış! 8 yıllık eğitim, çocukların 15 yaşına kadar Kur’an öğrenmesine müsaade etmiyor. “Evinde Kur’an öğretene ceza mı verilirmiş?” deniyor. Yanlış! Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2002’de 15 yaşının altındaki çocuklara Kur’an öğretildiği için ceza talep etmiş…

Medya, Sezer üzerinden oynuyor!

Bu kadar çok yanlışın, bu kadar cüretkar bir pişkinlikle ifade edildiği yerde doğruyu bulmak hiç de kolay değil. Basının sorumluluk idraki, böyle zor günlerde ortaya çıkar. Tartışmanın merkezinde Kur’an’ın öğretilmesi varsa ve bu konudaki sosyal ihtiyaç ve hukuki boşluk derinden derine hissediliyorsa, 15 yaş sınırlamasından dolayı milyonlarca insan çocuğuna Kur’an’ı öğretmek için çare arıyorsa, bu konudaki çaresizlik Hizbullah gibi tehlikeli örgütlerin ekmeğine yağ sürüyorsa; basın kör bir inat uğruna “ceza”dan yana olacağına, hukuki çözümden yana olmak zorunda…

Günlerdir yayın yapan ve her yayınıyla Cumhurbaşkanı Sezer’e veto çağrısı yapan medya, toplumdan ne kadar uzaklaştığını fark edebiliyor mu acaba? Sayın Cumhurbaşkanı, tarafsız kişiliği ile kuşatıcı, kucaklayıcı, yatıştırıcı, birleştirici bir rol üstlenmek zorunda. Cumhurbaşkanı sıfatını taşımanın gereği budur çünkü. Ne yazık ki verdiği kararlar doğrultusunda kamuoyu Sayın Cumhurbaşkanı’nın etki altında kaldığını, siyasi tarafmış gibi davrandığını düşünüyor. Hukukçu Sezer, TCK’nın 263. maddesinde verilen cezanın (3 aydan 1 yıla) yetersiz olduğunu, bunun artırılması gerektiğini söylüyor. Halbuki bu yasa, ilk Cumhurbaşkanı’mız Mustafa Kemal döneminde sadece para cezasına çarptırılan bir suç olarak görülmüştü…

Bugünlerde medyanın bir bölümünde ilginç bir Sezer hayranlığı ortaya çıktı. En ağır eleştirileri yapmaktan sakınmayanların böyle bir sempatiye girmeleri düşündürücü. Adeta işlerini güçlerini bırakmış, Cumhurbaşkanı ile iktidarı karşı karşıya getirmenin formülünü arıyor. Bir yandan Çankaya Köşkü’nü muhalefet merkezi haline getiriyor; diğer yandan Çankaya’nın bir sonraki sakini üzerine papatya falı açıyor. Sezer’in bürokratları bu ucuz numaraları anlamak ve Sezer’i uyarmak zorunda. Ne gezer! Bürokratları Cumhurbaşkanı’mızın Başbakan’a mart ayında yazdığı mektubu basına dağıtıyor. Devletin zirvesindeki iki isim mektuplaşabilir. Bu eskiden usulüne uygun bir şekilde sızdırılır “atlatma haber” haline dönüştürülür, “usta gazetecilik” hanesine puan olarak kaydedilirdi. Şimdi Çankaya’nın bürokratları, siyaset tarihimize yeni bir usul getirmiş oldu (!) ve yeni bir kapı açmış oldu. Bundan sonra iki devlet adamı arasında yazılan mektuplar, fotokopi edilerek basın mensuplarına, bülten gibi dağıtılacak belki de. Nerede kaldı Çankaya’nın kuşatıcılığı? Bürokrasi devletin teamüllerini hiç mi bilmiyor; yoksa bazı medya organlarının dolduruşuna mı geliyor?!

Hem Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında bir krizin patlak vermesi kimin işine yarar ki! Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında Anayasa kitapçığının fırlatılması, Cumhuriyet tarihimizin en ağır ekonomik krizine sebep oldu. Haydi diyelim ki o günlerde Sayın Sezer yeterince tecrübe sahibi değildi; peki şimdi neden yeni bir gerilimi göze alsın ki!

Üstelik “iktidar geçici, devlet kalıcıdır” gibi laflar, milli iradeyi küçümseyen jakoben bir düşünceyi çağrıştırıyor. Eminim, Sayın Sezer böyle düşünmüyor, halk iradesini (dolayısıyla demokrasiyi) basite indirgemiyor; ancak öyle bir üslup seçiyor ki kendine, bazı gazetelerin köşe yazarlarından alıntı yapıyormuşçasına bir izlenim oluşuyor. Sezer “iktidarlar geçicidir” deyince Genel Yayın editörlerimizden Selahattin Karakış hoş bir ekleme yapıyor “Haber-Yorum”unda ve diyor ki: “Cumhurbaşkanlığı da geçicidir.” Doğruya doğru! Geçici olmayan şey mi var şu fani âlemde? Sevgili Selahattin’in cümlesine bir küçük ekleme de ben yapmak isterdim: “Medya da geçicidir.” Yazdıklarımız, görüntülediklerimiz, fotoğrafladıklarımız, yorumladıklarımız... Evet hepsi bir gün tarihe malzeme olacak. Gündemin sıcaklığı ile fark edemediğimiz yanlışlar uzmanları tarafından tek tek sorgulanacak. Sosyal barış geleneği, uzlaşma kültürü, paylaşma ahlakı terazinin bir kefesinde yer alırken; kışkırtma alışkanlığı, dalaşma ve aşağılama hastalığı diğer kefede duracak. Tahribat bir haneye kaydedilecek, tamirat diğerine. Sorumluluk duygusuyla yayıncı cesareti tarih çetelesinin bir veçhesine kaydedilecek; her halükarda bozgunculuk aşılayan yayıncılık histerisi diğer yüzüne. Madalyonun her iki yüzünü germeden hadiseler tastamam çözülemeyecek. Çözüldükçe anlaşılacak ki sorumlu gazetecilik ile sorunlu gazetecilik arasındaki fark, sera ile süreyya arasındaki mesafe kadar büyük bir uçurumu işaretliyor.