BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,85
ALTIN 2.430,55
HABER /  GÜNCEL

Meclis'te Kuran'a yemin edilebilir

Eski Adalet bakanı Hikmet Sami Türk yeni anayasa ile birlikte Meclis'te Kuran üstüne yeminin gelebileceğini söyledi.

Abone ol

Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk yeni anayasada yer alacak olan yeni Meclis yeminini eleştirdi. 'Büyük Türk milleti önünde'  ifadesinin kaldırılmasını sert sözlerle eleştiren Türk hükümetin daha da ileri giderek Kuran üzerine yemin etmeyi de anayasaya ekleyebilceğini söyledi.

İmralı görüşmeleri hakkında açıklamalarda bulunan eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, müzakereden sonuç alınmazsa kaybedecek olan tarafın devlet olacağını söyledi. Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ise müzakerelerde hükümetin tüm sorumluluğu üstlenmesi gerektiğini ifade etti.

Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı'nın moderatörlüğünde, Basın Kültür Sarayı Uğur Mumcu Sahnesi'nde gerçekleşen söyleşiye vatandaşların ilgisi yoğundu. Yapılan söyleşiden önce basın mensuplarının soruların yanıtlayan eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk ve eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, çarpıcı açıklamalarda bulundu.

GÖRÜŞMELER SONUÇ GETİRİR

Türkiye’nin 1983 yılından bugüne kadar bölücü terör örgütü nedeniyle 40 bine yakın insanını kaybettiğinin altını çizen Türk, 5 bini aşkın da şehit verildiğini vurguladı. Türk, silah bırakmanın yanı sıra bu tür görüşmelerin sonuç getirebileceğini ifade etti.

BU BİR ALDATMACA

Görüşmelerin değerlendirilmesi gerektiğini belirten Türk, "Ama bölücü örgütün öteden beri bilinen bazı talepleri var. Uzun vadede bu talepler ayrı bir Kürdistan kurulmasında toplanıyor ama buna belirli aşamalarla gidilecek. O nedenle o aşamalardan hangisinin seçileceği konusunda şimdi bir uzlaşmaya varılacak. Ana dilde eğitim mi, yoksa coğrafi özerlik mi? Bunu tabii ki bu görüşmelerin sonucunda öğrenebileceğiz. Ama herhalde bölücü örgüt silah bırakacaksa bunun karşılığında Türkiye'den birtakım talepleri olacaktır. Asgari talepleri olacaktır. O bakımdan müzakereler çok önemlidir. İşin acı tarafı bir tarafta Türkiye Cumhuriyeti hükümeti var, diğer tarafta tek kişi var. Her ne kadar Başbakan, 'Hükümet görüşmüyor, devlet görüşüyor' diyorsa da o devlet memuru, görevlendirilen kişi kimin adına görüşmeyi yapıyor? Bu bir aldatmacadır. Madem böyle bir görüşme yapıyorsunuz terörü sona erdirmek için ya da onların deyimi ile barışı gerçekleştirmek için o zaman hükümet onun sorumluluğunu her yönüyle üstlenmelidir" ifadelerini kullandı.

AYRI BİR DEVLETİN BAŞLANGICI OLAN ÖDÜNLER ASLA VERİLMEMELİDİR

Türkiye'nin hiçbir biçimde ödün veremeyeceği bazı şeylerin olduğunu ifade eden Türk, bunların başında Türkiye Devleti'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün geldiğini söyledi. Türkiye'nin üniter bir devlet olduğunu belirten Türk, "Ayrı bir devletin başlangıcı olan ödünler asla verilmemelidir. Bu ülkenin bütün etnik grupları, Türk kimliği altında kendi kültürel özelliklerini yaşayabilmelidir. Örneğin kendi dillerinde yayın yapabilmeleri, ki bunların hemen hemen hepsi gerçekleşti. Burada ölçüyü çok iyi kullanmak gerekir. Hiçbir biçimde ileride tam bir ayrılmaya gidilecek bir ödün verilmemelidir. Onların silahla verdiği mücadelenin amacı belli. Daha bizim zamanımızda halkın günlük yaşamda konuştuğu geleneksel dillerde kurs açılması, yayın yapılması kabul edilmişti. Bu iktidar zamanında bu daha da geliştirildi. Bütün gün yayın yapan kanallar var. Şimdi bunların yetmediği görülüyor. Türkiye için belki bu kadarı bile çok fazla sayılabilir ama bunların ötesinde başka talepler var. Hepsi adım adım belli bir hedefe doğru gidecek. Türkiye bütünlüğünü koruyarak, ulusal birliğini, ülke bütünlüğünü koruyarak nereye kadar gidebilir? İmralı sürecinde nereye kadar gidilebilir? Hangi noktada mutabakat sağlanabilir. O bakımdan bu görüşmenin süreci çok önemlidir" diye konuştu.

ANT İÇME TÖRENLERİNDE KUTSAL KİTAPLARLA YEMİN EDİLİRSE ŞAŞIRMAYIN

Yeni anayasa yapılması sürecine de değinen Türk, onların talepleri arasında bu yeni anayasada kendilerinin ifade edilmesi isteğinin olduğunu söyledi. Türk, "Örneğin coğrafi özerlik. Bugün bizim Anayasa'mızın 3. maddesine göre, Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Eğer bunu esnek bir hale getirip coğrafi özerkliğe olanak tanırsanız bu ayrılmanın, bölünmenin başlangıcı olur ya da laiklik ilkesinin sulandırılmasıdır ki bunu başka çevreler istiyor. İktidar partisinin kendi içerisinde bile bunu isteyen var. Örneğin yeni anayasa taslağında, cumhurbaşkanı seçiminde daha doğrusu başkanın seçiminde, onun oluşturacağı kabilenin yeni bir yemin metni var"

"Biz bugüne kadar ant içme diyorduk. Orada yemin olarak geçiyor. Bugüne kadar olan yeminde anayasaya bağlılık, Atatürk ilkelerine bağlılık ve tüm bunların sonunda, 'Büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerime ant içerim' sözleri vardı. Yeni metinde ne anayasaya bağlılık var ne Atatürk ilkelerine bağlılık var. Atatürk'ün adı bile geçmiyor. 'Büyük Türk milleti önünde' ifadesi de yok artık. Sonunda bugüne kadar, 'Namusun ve şerefim üzerine yemin ederim, ant içerim' sözü vardı. Burada namus gitmiş, mukaddesatım ve şerefim üzerine yemin ederim sözü gelmiş. Bu laiklik ilkesi ile bağdaştırılması güç bir ant içme biçimidir çünkü her insanın inancı kendisine ait ve kendi vicdan işidir. Ama burada laik bir devletin parlamentosunun üyesi, laik bir devletin bakanı olarak ant içecek. Bu gidişle yakında bu ant içme törenlerinde eğer kutsal kitapların, örneğin meclis kürsüsüne Kur'an-ı Kerim konularak yemin edilme yoluna gidilirse buna şaşmamak gerekir. Gidişat bunu gösteriyor. Bunlar son derece kaygı verici gelişmeler. Bu AK Parti'nin hazırladığı anayasa taslağında yer alıyor" diye sözlerine son verdi.

MÜZAKEREDEN SONUÇ ALINAMAZSA KAYBEDEN DEVLET OLUR

Hükümlü ile müzakere yapılamayacağını ifade eden Cindoruk, o kişi ile müzakereye başlanırsa bunun devleti sıkıntıya sokacağını belirtti. "İçeriğini bilmemekle beraber dışarıdan baktığınız zaman devletimizin bu müzakerelerde terör örgütünün başı ile yüz göz olduğunun görüyoruz" diyen Cindoruk, "İstihbarat örgütü yürütmeyi temsil etmelidir. Böyle bir müzakere yapılacaksa burada aracı Meclis'te bulunan Barış ve Demokrasi Partisi olmalıdır. BDP gerekli istişareyi kiminle isterse yapar. Sonuçta eğer bir müzakere hatta bir pazarlık yapılacaksa, uzlaşmak için devletin, hükümetin parlamentonun muhatabı BDP'dir. Ben bu görüşmeleri sakıncalı buluyorum. Bu sakınca hükümetin de devlet de otoritesini sarsmaktadır. Bu müzakereden sonuç alınmazsa burada kaybedecek olan devlettir" diye uyarılarda bulundu.