BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53
HABER /  GÜNCEL

Mandolinli, zeybekli, hokkabazlı 23 Nisan kutlaması

Yıllarca Türkiye'de de yaşamış olan gazeteci, yazar Pauline Espir'in 60 yıl önce yine bir cumartesi günü BBC Türkçe servisinin evsahipliğinde kutlanan 23 Nisan Çocuk Bayramı izlenimleri.

Abone ol

Modern cumhuriyetin kurucusu Atatürk'ün Türk ve dünya çocuklarına armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı her yıl olduğu gibi onlarca ülkeden yüzlerce çocuğun da katıldığı törenlerle kutlanıyor.

Bugün size değişik bir kutlamaya ilişkin notlar aktaracağız.

Yer, Londra, BBC Dünya Servisi'nin merkez binası Bush House. Yıl da 1951.

BBC Türkçe'nin evsahipliğinde Türkiye'den çocuklar bayramlarını 60 yıl önce bu binada kutladılar.

Kutlamaya davet edilenlerden gazeteci, yazar Pauline Espir'in o güne ilişkin izlenimleri...


Türkiye'de üç sene üst üste çocuk bayramının kutlanmasına şahit olmuştum, ama Londra'nın ortasında 23 Nisan'ın aynı şekilde kutlandığını göreceğim hiç aklıma gelmemişti.

BBC'nin Türkçe Servisi, çocuk bayramı münasebetiyle, cumartesi günü stüdyolarınm en büyüklerinden birinde güzel bir çay verdi.

Buna anneleri ve babaları ile birlikte 25-30 kadar Türk çocuğu davet edilmişti.

Bu çaya aynı zamanda sefaret ateşeleri ve hanımları, diğer diplomatlar, bir askeri doktor, bir kadın göz mütehassısı, velhasıl memleketlerinden uzakta çocuk bayramını kutlamak isteyen bütün Türkler davetli idi.

Filvaki, bu toplantıda bulunmak için ben ne çocuk, ne çocuk annesi ne de vatanından uzak bir Türk idim; fakat İstanbul'da üç sene bir Türk ailesi yanında yaşamış, bu ailenin Osman ve Nida adlı iki çocuğu ile gayet samimi arkadaş olmuştum.

BBC'nin beni bu merasime davet etmesinin sebebi belki de bu idi. Dolayısıyla 'Osman ve Nida'dan Allah razı olsun'' diyebilirim. Keşke bu iki küçük de dün bizimler beraber olsalardı.

Evvela zemin kattan iki kat aşağıda büyük bir stüdyoda toplandık. Gayet ferah bir yer olan bu odada bir piyano ve etrafta bir sürü mikrofon vardı; duvarlar ve tavan, akustiğe yardım maksadıyla hususi şekilde inşa edilmişti. Ses kontrol odası, pek tabii, stüdyonun hemen yanında idi; içinde pikaplar, şalterler, plak alma makineleri bulunan bu oda stüdyodan bir cam duvarla ayrılmıştı.

Az sonra BBC'de çalışanların kulüp olarak kullandıkları başka bir odaya geçtik. Odanın ortasına kocaman, uzun bir masa konmuştu. Masanın üstü sandviçler, nefis pastalar, jelatinli pelteler, meyve salataları, dondurmalar, kotiyonlar, mantar tabancaları, çatpatlar vesaire gibi, bir çocuk toplantısı için elzem olan malzeme ile dolu idi.

Evsahipliği vazifesini, Türkçe Servisi'nin Türk ve İngiliz memurları yapmakta idiler. Bunlar çocuklarla o kadar yakından alakadar oluyorlardı ki, anneler ve babalar bir kaç saat için olsun çocuklara bakmak külfetinden kurtulmuş vaziyette idiler. Çok geçmeden, kotiyonlar ve çatpatların dağıtılmasıyla birlikte bir kıyamettir koptu.

Çocukların bazısı düdük öttürüyor, bazısı acaip şapkaları başına geçiriyor, velhasıl hepsi hayatından memnun görünüyordu. Bana gelince, tekrar Türkçe konuşabilmekten, eski dostlarımı görmekten, yeni dostlar edinmekten, Türkiye'nin güzel ve tanınmış yerlerinden bahsetmekten çok haz duyuyordum; aynı zamanda Türkiye'den yeni dönmüş bazı kimselerden taze haberler alıyordum.

Talaş, su ve tuz...

Çaylar içildikten sonra stüdyoya döndük; ileride yayınlanmak üzere büyük bir kısmı plağa alınan zengin bir eğlence programı dinledik. Küçük kızlardan biri güzel bir mandolin resitali verdi. Sonra bir hokkabaz komik hikayeler anlattı ve gayet kurnaz ve eğlenceli oyunlar yaptı.

Oyunlarından biri için çocuklar arasından iki gönüllü istedi ve bunların yardımıyla garip bir yemek pişirdi!

İki tencere içine talaş, su ve tuz gibi şayani hayret malzeme koydu; tencerelerin kapaklarını kapattı, üzerlerine bir şeyler okuyup, üfledi. Kapaklar tekrar açılınca, tencerelerin birinden nefis bir pasta, öbüründen de ehli bir fare çıktı. Çocuklar neşe içinde bağırışıp ellerini çırptılar.

Daha sonra yedi, sekiz yaşında bir kız çocuğu piyanoda Mozart'ın Türk marşını cidden güzel bir şekilde çaldı. Birkaç çocuk da dans edip şarkı söylediler ve küçük bir erkek çocuk, Türkiye'deki çocuklara hitaben bir mesaj okudu; bu da plağa alındı.

Sonra tıp talebelerinden biri, rengarenk köylü elbiseleri içinde kıvrak bir zeybek oynadı. Bunu sandalye oyunu takip etti; kazanana mükafat verildi. Derken, gayet heyecanlı bir masal dinledik. Beş cesur Ahmet'in, padişahın düşmanlarını tek başlarına nasıl yendiklerini anlatan bu masala çocuklar bayıldılar.

Nihayet ucunda, kocaman bir kanca olan bir olta getirildi ve her çocuk perde arkasında bulunan ''sihirli'' bir havuzda balık avladı; balıklar renkli kağıtlara sarılmış hediyelerden müteşekkildi. Her çocuğa şansına göre oyuncak, kitap vesaire çıktı.

Toplantı böylece sona erdi, çocuklar yorulmuşlardı, fakat hepsi gayet mes'uttu. Anneler ve babalar da çocuklarının uslu davranmalarından ve yabancı bir memlekette olmalarına rağmen Çocuk Bayramına iştirak etmiş bulunmalarından çok memnundular.


Gazeteci, yazar Pauline Espir'in ''BBC Radyosunda Çocuk Bayramı nasıl kutlandı?'' başlıklı yazısını 1951 tarihli Aile dergisinden alıntıladık.