BIST 10.219
DOLAR 32,21
EURO 34,86
ALTIN 2.444,47

LGBT İn, Aile Out

Maalesef her alanda kadın üzerinden terbiye ediliyoruz. Dahası erkek de kadın gibi olsun isteniyor.

Toplumun inançlarını, gelenek ve göreneklerini, değer yargılarını, kısaca kültürünü barındıran, koruyan ve gelecek kuşaklara aktaran yegâne olgu ailedir. Toplumun en küçük birimidir lakin toplum olunmasının da en önemli sac ayağıdır.

İnsanlık, tarih öncesi çağlardan itibaren en küçük birim gibim görünen en büyük çatı altında, aileler halinde yaşamışlardır.

Son yüzyıl bu yaşam şekli ilk önce Batıda değişmeye yüz tuttu. Aile insicamı bozuldu ve yörünge kaymış oldu.

Batıda aile bitti LGBT kazandı. Batı adeta geleneklerini ve yaşamın her karesini onlarla doldurdu. Liderler bile onlardan seçiliyor

Bunları neden mi anlatıyorum! Çünkü sıra bize geldi.

Maalesef her alanda kadın üzerinden terbiye ediliyoruz. Dahası erkek de kadın gibi olsun isteniyor.

Günümüz vuku bulan üzücü gelişmelere, ifsat edici haberlere bu gözle bakmamız gerektiği kanaatindeyim.

Bugünlerde okuyunca kanımızı donduran haberlerin arkasından akla hayale gelmedik gerçekler ortaya çıkıyor. Gerçekler ortaya çıkıncaya kadar ise mağdur olan kişiler ise üzerlerine atılan iftiradan kurtulmanın yollarını arıyorlar.

Bütün bu şeytani planların ve mağduriyetlerin arkasından ise yine tanıdık bir yüz çıkıyor: İstanbul Sözleşmesi.

İstanbul Sözleşmesinin toplumu ifsat edici en büyük zararı “kadının beyanı esastır” anlayışına zemin hazırlamasında yatıyor. İstanbul Sözleşmesi ile uygulamaya konulan “kadının beyanı esastır” uygulaması bugüne kadar yüzlerce mağduriyet yaşanmasına yol açtı.

Son yaşanan mağduriyetin arkasında yatan şeytani planın dayanak noktası yine İstanbul Sözleşmesinin “kadının beyanı esastır” garabeti.

Yaşanan olaya göre evlenme vaadi ile kandırılan kadının kendi adına, ablası ve annesi adına kredi çekilir. Kredi taksitlerini ödeyemeyince hacizler gelmeye başlar. Her şeyden habersiz olan babanın öfkesinden korkan kız kardeşler babaları hakkında “cinsel taciz” suçlamasında bulunurlar. “Kadının beyanı esastır” garabeti esasınca baba tutuklanarak cezaevine konulur.

Ne bir soruşturma ne de bir inceleme yapılır.

Daha sonra atılan iftira itiraf edilmesine rağmen baba serbest bırakılmaz ve tutukluluğu devam eder!

Tekrar tekrar hatırlamakta yarar var: Toplumun en temel yapıtaşı olan aile bozulduğunda toplum da bozulur.

Bir ailenin dağılması adeta kartopu etkisi yaparak peşinden daha büyük kötülükleri de getirir. Ta ki bu bir toplumun bozulmasına ve ifsat olmasına kadar gider. Ve dahi bu durum toplumun bütünüyle geleceğine sirayet eder!

Bu ve benzeri birçok olayda görüldüğü üzere İstanbul Sözleşmesi maalesef yapılan hata ve suçları örtmek adına bir kılıf olarak kullanılıyor.

Burada dikkati çekmek istediğim diğer bir nokta ise iki evladın babalarına bu derece iğrenç bir iftirayı atabilecek hale nasıl geldikleridir?

Yetiştirdiğimiz evlatlarımız ve gençler ne zaman oldu da bu kadar acımasız hale gelebildiler?

Gençlik nasıl oldu da bu kadar savrulabildi?

Yaşananları münferit bir olay olarak görmek ve görmezlikten gelmek yapılacak en büyük hatalardan birisi olacaktır.

Bireysel hatalar her zaman düzeltilebilir, insan günahlarına tövbe edebilir ve daha iyi bir insan olmaya yelken açabilir. Ancak bir aile dağıldığında bundan başta çocuklar olmak üzere toplumun bütün bir geleceği etkilenir.

“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı bir gün gelecek bütün toplumu zehirleyen baş edilmesi imkânsız bir ejderhaya dönüşecektir. İstanbul Sözleşmesinin ilk imzalandığı günden itibaren yaptığım canhıraşane çağrıyı tekrar etmek istiyorum: İstanbul Sözleşmesi toptan ortadan kaldırılmadan toplum olarak bize rahat yüzü yok…

İstanbul Sözleşmesinin toplumun başına açtığı bir diğer yara ama ziyadesiyle can yakan yara olan LGBT ise yine bugünlerde gündemde.

LGBT problemi adeta İstanbul Sözleşmesinin evladı olarak büyütülüyor. Hamisi niteliğinde olan bu sözleşme muhafazası altında ziyadesiyle şekillenmeye başladı ve onulmaz yaralar açıyor.

Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan rektör krizinde ortamı geren LGBT’lilerin eğitim ile ilgisini anlayabilenler varsa bir adım öne çıksın. Rektör ataması protesto kapsamında kutsal dinimizin mukaddeslerine yönelik yapılan saldırı saygısızlığın ötesindedir. Ve bunu yapanlar insandan daha aşağı olan varlıklara gösterilen değerin ve kıymetin onda birine dahi layık değillerdir.

Ne aciptir ki devlet adamları tarafından kuru bir kınama ve eylem anında yer alan barbarlara karşı bireysel soruşturma haricinde topyekûn bir kıvılcım oluşturulmuyor!

İstanbul Sözleşmesi öncesinde, adı sanı pek bilinmeyen bu derneğin ve bu zavallıların bugün ülke gündemine oturmasının baş sorumlusu yine İstanbul sözleşmesidir. Güya “Kadına ve Aile İçi Şiddeti Önleme” amaçlanarak formüle edildiği söyleniyor ama daha ilk maddelerde “Kadının beyanı esastır” maddesi ile adeta ailenin geleceğinin tarumar edilmesine sebep oluyor ve sapkın bir akım hâline dönüşen LGBT’liler için kapı aralıyor.

Bu sütunun takipçileri hemen hatırlayacaklardır. "İstanbul Sözleşmesi şeytanın kazanmış olduğu en büyük zaferdir" demiştim.

Toplumu ve aileyi ifsat etmek için şeytani planların dayanak noktası haline gelen İstanbul Sözleşmesi feshedilmeden yarınlarımız asla güven altında olmayacaktır.