BIST 10.628
DOLAR 32,24
EURO 34,99
ALTIN 2.430,69
HABER /  GÜNCEL

Kürtler DEP'lileri andıçladı

Eski DEP'li Orhan Doğan Zaman'dan Nuriye Akman'a konuştu. Doğan, Avrupa gazetelerine verilen ilanın görüşlerini yansıtmadığını savunarak oradaki Kürtleri eleştirdi.

Abone ol

Apo yeniden yargılanırsa ne değişecek?

Bence Öcalan’ın ikinci kez yargılanması, Türkiye’de bazı şeylerin önünü açacak. Öcalan’ın çok barışçı mesajlar vereceğini düşünüyorum. “Öcalan hâlâ devleti yıkmak istiyor” diyen bir kesim var. Bence tüm bunların önünü kesecek ve Türkiye’de gerilimi kesecek bir platforma dönüştürecek diye düşünüyorum.

Ama serbest kalmasını beklemiyorsunuz, değil mi?

Şimdilik bu çok gerçekçi değil. Cezaevindeyken Hikmet Sami Türk’ü izlemiştim, bir televizyon programında. İdamın kaldırılması yakın bir dönemdi. MHP’de güçlü bir direnç vardı. Neden idamın kaldırılması gerektiğine ilişkin tespitler yapıyordu, sanırım CNN’de, canlı yayındaydı. ‘Türkiye’de eğer toplumsal barış bir gün bize Öcalan’ın özgürlüğünü mecbur kılarsa, biz Türkiye toplumu olarak bunu da tartışmaya hazırız. Önemli olan, huzur, refah ve kardeşliktir.’ demişti.

Partinizi ne zaman açıklayacaksınız?

Bölge toplantılarımız devam ediyor. En kısa sürede kurmayı hedefliyoruz.

Partinizin mali gelir kaynakları ne olacak?

Halkımıza başvuracağız tekrar. Her Kürt’e ayda beş milyon lira aidat parası ödeyin deseniz, herhalde öder.

Bu kadar az parayla particilik yapılmaz ki.

Küçük küçük olacak işte. Kendi öz kaynaklarımızdan besleneceğiz. Bu halk çok fedakar bir halktır. Şimdiye kadar gittiğimiz hiçbir yerde otel ve araba paralarını biz ödemedik. Çoğunu halkımız ödedi.

DEHAP’ı da kucaklayacağınıza göre, onun politikalarını mı güdeceksiniz?

Hayır. Türkiye’deki demokratik siyasette bir tıkanma var. AK Parti, hükümette olmasına rağmen iktidarda olamayan bir parti görünümünde. AK Parti’nin bir türban politikası yok, Alevilerin ne istediğine ilişkin bir politikası yok. Kürt sorununun çözümüne ilişkin bir politikası yok. İşsizliği nasıl önleyeceğine ilişkin çok somut bir politikası yok. Dolayısıyla Türkiye’de bir siyaset boşluğu doğdu. Bu siyaset boşluğu doğduğu içindir ki zaten Genelkurmay Başkanı ve diğer kuvvet komutanları diğer partiymiş gibi açıklama yapmaktadırlar. Keza Parlamento’da muhalefet yok. Türkiye’de hem Kürtler açısından hem de Türkiye’nin geneli açısından var olan siyasal boşluğu dolduracak yeni demokratik bir çıkış yapmak gerekiyor. DEHAP, HEP’ten bu yana bir geleneğin partisi. Daha çok çatışma döneminin partisi olarak biçimlendi. Çatışmadan beslendi. Sokakta eylem partisine dönüştü. DEHAP isteseydi bile Türkiye’nin sorunlarına kucak açan bir çözüm partisi olamazdı. Şimdi biz DEHAP’ın mevcut olan bu kitlesel yapısını da alarak, onun yapamadığını yapmak, gerçek Türkiyeli bir partiye dönüştürmek istiyoruz. Biz partileştiğimizde DEHAP kendisini feshedecek. Ve bize katılacak.

Bu süreçte Kürtlerin bazı kesimleriyle de mücadele etmek durumunda kalacaksınız.

Tabii, içimizde değişimden yana olmayan duruşların olduğunu çok iyi biliyoruz. Yani devlet içinde bir statüko olduğu gibi, Kürt gruplar içinde de bir statükocu anlayış var. Ama biz zaman içinde bunun eriyeceği görüşündeyiz.

Biz sizleri neden sadece Kürt sorununa ilişkin görüşlerinizle tanıyoruz? Kadına yönelik şiddet, kız çocuklarının eğitimi, yoksulluk, yolsuzlukla mücadele... Neden sosyal projeler yapmıyorsunuz?

Yapıyoruz. Bakın Türkiye’de Kürt sorunu kadar bir fuhuş sorunumuz var. Bizim işsizlik sorunumuz var. Bizim yoksulluk sorunumuz var. Demokratik Toplum Hareketi hayatın her alanına eşit yaklaşacak. Kürt sorununa yaklaştığı kadar Rize’deki balıkçılık sorununa yaklaşacak. İşte Kütahya Gediz’de grizu patlamasında ölen maden işçilerimizin sorununa yaklaşacak. Kadına yönelik şiddete, töre cinayetlerine yaklaşacak. Çevrecilerin sorunlarına yaklaşacak. Ötelenen insanların sorunlarına yaklaşacak. Bu konularda üniteler oluşturmaya başlayacağız ve bunları bilimsel akademik kurullara dönüştüreceğiz. Her konuya ilişkin özgün bir politikamız olacak.

Bayrak yakma olayını kınadınız, güzel. Peki neden sizin etkinliklerinizde Türk bayrağı olmuyor?

Nevruz’da, 600 bin insan toplandı. Bazı çevreler 700 bin diyor. Orada birer Türk bayrağı bulundurulmalıydı. Daha doğrusu Türkiye bayrağı. Bu ülkede yaşayan bütün etnik grupları, bütün dinsel azınlıkları, bütün inanç gruplarını temsil eden bir sembol. Bence bundan sonra yapılacak tüm etkinliklerde, makul ölçülerde bir Türk bayrağının da bulundurulması sanıyorum bu şeyi de ortadan kaldırır.

Bayrağı yakan çocuğun içindeki nefreti nasıl giderebiliriz?

Şimdi bakın, evvelden köye operasyon düzenlenirken, Şırnak’ta, Van’da, Hakkari’de, Diyarbakır’da. Tankların ve panzerlerin üzerinde Türk bayrağı vardı. Operasyona giden özel tim görevlilerinin alınlarında, kollarında Türk bayrağı vardı. Yani Kürtlerin Türk bayrağıyla ilişkilerinde bu travmatik kırılmayı da görmek lazım. Yaşadığı her acıyı bayrakla sembolize etmiş bir güç. Hoş o bayrağın renginde kendi kanı olduğunu biliyor. Atası ölmüş, dedesi ölmüş, babası ölmüş, abisi ölmüş. Ama her acıyla karşı karşıya kaldığında, o acıyı bir bayrakla sembolize etmişler. Ve müthiş bir psikolojik kırılma yaşanmış, travma yaşanmış. Bunu yavaş yavaş ortadan kaldıracağız. Bunu aydınlar, siyasetçiler, Türkiye’nin iç dinamikleri yapacak. Yani Türk bayrağının artık acıyı sembolize etmediğini, birliği, sevgiyi sembolize ettiğini zamanla göreceğiz. Bir çırpıda bugünden yarına olacak bir şeyler değil.

Şu meşhur “Kürtler ne istiyor” ilanı... Anladığım kadarıyla Kürt hemşehrileriniz size bir kazık attılar.

Kürtler, Kürtleri andıçladı. Bizim, üzerinde konsept sağladığımız metin bu değildi. Provokasyona geldik.

Ama siz, sizi andıçlayanlarla ilişkinizi kesmediniz. Yine gidip Paris’e görüşüyorsunuz.

Pek çok insanla görüşmüyoruz. İnanın o bildiriye imza koyan pek çok insanla da görüşmedik. Tepkimizi Kendal Nezal’a, Paris Kürt Enstitüsü başkanına da söyledik. Dedik, yaptığınız doğru bir şey değildi. Siz Türkiye’de federasyonu savunabilirsiniz; ama biz bunun bir çözüm olmadığını düşünüyoruz. Biz diyoruz ki, cumhuriyetin demokratikleştirilmesi en ileri federal çözümden bile çok daha gerçekçi ve ileridir. Yani Türkiye’de ne etnik bir federasyonu uygulayabilirsiniz, ne coğrafi bir federasyonu gerçekleştirebilirsiniz. Yani coğrafya olarak da bölemezsiniz, nüfus olarak da bölemezsiniz Türkiye’yi.

Talabani, Barzani ve Irak’taki son gelişmelerin Türkiye’ye nasıl yansıyacağını düşünüyorsunuz?

Herkes çok iyi biliyor ki, Irak Kürtleri on yıllardır bağımsız bir Kürt devletini hedefliyorlar. Özellikle baba Barzani’nin oğul Barzani’ye siyasal vasiyeti de bu yöndeydi. Talabani’nin Irak devlet başkanlığına getirilmesi, Irak Kürtlerinin Talabani şahsında Demokratik Irak Devleti’ne entegre edilmesi gibi Irak’ın toprak bütünlüğünü güvenceleyen bir sonuç yarattı. Yani Demokratik Federal Irak Kürtlerinin bağımsızlık ütopyasını başka bahara erteledi. Oğul Barzani de yönetsel işleyişte yer almayarak babasının mirasına sahip çıkmış oldu. Belki de yıllar sonra bağımsız bir devletin gerekmediğine ilişkin yaygın bir kanı da oluşabilir. Çünkü Irak Kürtlerinin istemleri sistem içinde karşılandıkça, sosyo-ekonomik standartlar yükseldikçe bu algılama daha da güçlenecektir. Irak Kürtlerindeki bu sıçrama kuşkusuz Türkiye Kürtlerini de heyecanlandırıyor, umutlandırıyor. Hükümet, bundan Kürt sorununun barışçıl çözümü konusunda olumlu sonuçlar çıkarmalı. Kürtler sisteme demokratik siyasal haklarını kullanarak, özgünlüklerini koruyarak katıldıkça; o ülkelerin toprak bütünlüğü garantilenmiş olur. Ağırlıklı olarak Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ta yaşayan Kürtler, çatısı altında yaşadıkları devletleri demokratikleştirerek sisteme entegre olmalıdırlar. 20. yy’da bir etnisite artı bir dil eşittir bir devlet demekti. Şimdi bir etnisite artı bir dil eşittir demokrasi... İşte bizler şahsında sadece Kürt halkını hedefleyen 2 Mart 1994 darbesiyle Kürt halkı Parlamento dışına itilmiş oldu. O gün bugündür bu itilmişlik duygusu % 10 barajında takılı kalmaya devam ediyor.