BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53

Konservatuarlarda olmayan “fikri haklar” dersi!....

“Fikri haklar” mutlaka konservatuarlarda lisansta veya yüksek lisansta okutulmalı…

 Konservatuar veya müzik bölümü öğrencisi; iyi bir solfej ve çalgı eğitimi almalı, yanına oyunlarını, repertuarlarını, müzik tarihini, müzik sosyolojisini, müzik terminolojisini, okuyuş/çalış tekniklerini v.b. katmalıdır. Bu yazdıklarımız iyi/kötü verilmektedir. Ancak, şu bir gerçek ki, başarı; öğrencinin müziğe olan ilgisi ve öğretim elemanının örnek olması ile doğru orantılıdır.

Öğrencinin bulunduğu aile ortamı daha sonra gelmektedir. Başarıyı isteyen öğrenci, her türlü imkanı zamanımızda bulmakta zorlanmamaktadır.

Herkesin sorunu var ve dağlar kadar büyük zannediliyor. Oysaki başkasının derdi  dinlense “benim derdim de dertmiymiş” deneceği mutlak. Zannediliyor ki, Y.Paşmakçı, A.Sağ, M.Erenler, A.Yavaşça, E.Deran, M.Torun. v.b çok güzel ve rahat şartlarda yetişip bugünkü itibarlarını kazanmışlar. Lütfen, o değerli sanatçılarla sohbet etme fırsatını yakalayın. Göreceksiniz ki,günümüzde  çok daha iyi şartlarda olanlar lar var ama başarı oranı aşağılarda.

Neden acaba?!..

Konservatuar öğrencisi, ilerideki hayatında gerekli olacak, alanla ilgili haklarını bilmiyor. Konservatuarlarda, terminoloji birliği zaten yok!.. (), (http://www.inter/konservatuarlarda-yonetim-uygulamalari-2-1227472y.htm). Lisans, yüksek lisans ve sanatta yeterlikte ilgili/ilgisiz, doğru/yanlış bir çok ders var, ama, geleceğini belirleyecek, haklarını öğretecek  “fikri haklar” gibi  bir ders hala yok!..

O zaman; alandakilerin, yanlış kişilerin ellerinde oyuncak olmalarının, haklarını gasp edenlerin önü açılıyor.

Oysa; bu bir “girişimcilik ruhunu”  canlandırmak…

Konu;  sadece bir yerde konser verip parayı cebe atmak değil!...

“Aşın kaynarken, para kazanırken  herkes dost” da;  ya sonra, ya yaşlılıkta, ya bir kaza sonrası olabilecek olumsuzluklarda ne  yapılacak?

İşte müzikle uğraşan  kişilerin haklarını öğretecek, onların  kurumlarla olan bağlantısını yapacak bir dersin -“fikri haklar”- lisansta olması şart. Üstelik bu zamanda ekmek gibi ihtiyaç…

Doğru notalama  ve arşivleme;

Kuraldır; eğer bir konu akademik  eğitimde yerini almış ise; kaynak kitaplarının, kütüphanesinin ve arşivinin sağlıklı olarak hazırlanması şarttır. İTÜ TMDK bile, kuruluş amaçlarında olduğu halde 34. Yılında bir kütüphaneye kavuşabilmiştir. Günümüzde Türk müziği eserlerinde, notaların doğru yazımı olarak, hala TRT kabul edilmektedir.

Ancak; eserler incelendiğinde bir çok yanlış ortaya çıkmakta, bu da yanlışların TRT eliyle yaygınlaşmasına sebep olmaktadır. Aslında, TRT bir eğitim kurumu değil, yayın kuruluşudur. Müzik kurumlarının programları hazırlayıp TRT’ye yayın için vermeleri ve destek olmaları gerekmektedir. TRT yıllarca önemli bir boşluğu doldurmuş ve üzerine vazife olmayan/kanunla gösterilmeyen işleri dahi doğruya yakın bir şekilde yerine getirmiştir. Ancak, belirttiğimiz  bu anlayışın gerçekleşeceğine dair bir çalışma, “üniversite konservatuarlarında” hala gözükmemektedir.

Bu arada, birçok kişi, kendi yaptığı besteleri ve derlemeleri; kurumlara vermemekte, kendi adına yayınlamakta ya da telif hakları ile uğraşan meslek birliklerine vermektedir. Oysa; bu alanda yapılan bestelerin ve derlemelerin sağlıklı değerlendirilmesi için; bilgi birikimi-alanda uzmanlık ve özellikle derlemeler için bir profesyonel ekip kurulması gerekmektedir. Ülkemizde Cumhuriyet’in kurulması ile başlayan derleme faaliyetleri, son 40 yıldır kişisel çalışmalara dönüşmüştür. Yine; eserlerin yıllar sonra doğru olarak icra edilmesi için de  “arşivleme”  önem kazanmaktadır.

Ben, 1980’ lerde TRT İstanbul Radyosu’nda program yaparken, dışarıya nota götürmek mümkün değildi. Çoğaltılan eserler kullanılır, sonra geri arşive teslim edilirdi. Bu notaların yanlış kısımları kayıt sırasında düzeltilir, ama ana notaya (bilgisayara) işlenmez, sadece sanatçıların elindeki nüshalarda doğru yazılmış notalar bulunurdu. Son durum: TRT tarafından satışa sunulan CD lerle yanlışların çoğalmasına sebep olunmuştur.

Konservatuarlarda aynı yanlışı sürdürmüşler, nota yazımı elemanı almamışlar, düzeltme komisyonu kurmamışlardır. Dolayısıyla, eserler üzerinde yapılacak çalışmalar içinde-özellikle akademik eğitim müziğinde kullanılan (özellikle halk ezgileri, halk türküleri) ezgilerde yapılan incelemelerde, bestelerin ve derlemelerin; notalanmasında; genel müzik kurallarına uyulmadığı, evrensel müzik işaretlerinin kullanılmadığı, eksik işaretlemeler yapıldığı, prozodi ve usul hataları yapıldığı” görülmektedir. 

Doğru arşivleme için; kurumlar arası çalışmalar yapılarak, notalar evrensel kurallar gözetilerek tekrar ve acilen yazılmalıdır. Bunun için yetişmiş insan potansiyelimiz vardır. Müzik alanında; sorumluluk sahibi, kişilikli ve yetenekli gençler yetiştirmek için emek verilmeli, zaman ayırmalı, bu iş için kafa yorulmalı ve geleceğimiz için, müziğin kazanması için ciddi projeler üretilmelidir…

Ancak; doğru notalama ve arşivleme, meslek birliklerinin işi değildir. Her kurum bu alandaki görevlerini ve sınırlarını çizmeli, kadrosunu kurmalı ve bir an önce çalışmalara başlamalıdır.

“Herkes evinin önünü temizlerse” zaten kirlilik sorunu ortadan kalkacaktır.

Elbette;  “kurumlar arası paylaşımı” sağlayarak!...

(Not: Bu yazı MESAM Vizyon Dergisi Mart 2016 sayısı  için hazırlanmış ve yayınlanmıştır.)

TRT’DE DIŞ YAPIMLAR YANITI!…

“TRT Genel Müdürü Şenol Göka, TBMM KİT Komisyonu üyesi CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in sorularına yazılı yanıt verdi. Programın, Fiyaka İletişim ile TRT ortak yapımı olduğu, kurumun İstanbul stüdyolarında çekildiği ve TRT personelinin çalıştırıldığı açıklandı. Programın ilk 26 bölümüne 845 bin lira, 27'den 44'üncü bölümüne kadar da 510 bin lira ödendi. Toplamda 1 milyon 355 bin lira, TRT' bütçesinden karşılandı. TRT, 2011-2016 arasında, dışarıya yaptırdığı programlar için toplam 1 milyar 686 milyon lira, konuk ve program sunucularına ise 95 milyar lira ödedi. TRT'nin 9 binden fazla çalışanı olmasına karşın ‘dışarıya' yaptırdığı programlar için geçen yıl 423 milyon lira ödendi.” (Basından)

Gerçekten bu ülkede olanları anlamak mümkün değil. TRT’nin yetişmiş ve başarılı programlar yapmış yapımcıları, kızakta bekletilip sadece maaş alırken, dış yapımlara para ödenmesine –üstelik TRT stüdyoları kullandırılarak-  gerek var mı?  Bu uygulama dün de böyleydi, bugünde… Tersi olsa düzelme olurdu…Yönetmelikler buna göre hazırlanmış…Demek ki; merkez valileri, müşavirler ve TRT’de  yetişmiş kadrolu ama boş kalan arkadaşlar, hükümetlerinde işine geliyor…Yazık…

TÜBİTAK’IN BÜYÜK YANLIŞI…

Antalya TED Koleji’nden 10. sınıf öğrencisi Mehmet Can Dursun ile 11. sınıf öğrencisi İrfan Efe Boztepe, “şeker hastalarının iyileşmeyen yaraları için atık yengeç ve karides kabuklarından yara bandı” üretti. Projelerini TÜBİTAK’ın lise öğrencileri için düzenlediği bilim yarışmasına yolladılar. Ancak TÜBİTAK bölge jürisi, geçen ocak ayında yaptığı değerlendirme toplantısında projeyi beğenmedi ve bölge sergisine bile çağırmadı. Ancak iki liseli genç, aynı projeyi ABD’deki Genius Olimpiyatları’na gönderdi. Ve atık yengeç-karides kabuklarından yara bandı, 54 ülkeden 2 bin 450 proje ile girdiği yarıştan “dünya birincisi” olarak çıktı. Üstelik Oswego New York Eyalet Üniversitesi de “yıllık 10 bin dolar burs vererek” gençleri eğitimlerini burada sürdürmeye davet etti. Öğrenciler bu projeyi neden ve nasıl yaptıklarını şöyle anlattı: Irak savaşı sırasında askerlerin kanayan yaralarına kitosan tozu serpip kanamayı durdurduklarını okumuştuk. Bu da yengeç gibi kabuklu hayvanlarda olan bir madde. Biz bunu polilaktik asit ile birleştirdik. Bu asit yorulunca vücuttan çıkan bir asit yani insana yabancı değil. Bu yara bandı da özellikle şeker hastalarının kapanmayan yaraları ile yanık yaralarında kullanılacak. Çünkü açık yara mikrop kapıyor, kapatınca da iyileşmiyor. Bu bant hava geçirici ve çözünür özellikte... (Pervin Kaplan/Habertürk)

GÜNÜN SÖZÜ…

“Diyorlar ki: “Hep aynı adamlarla çalışıyorsunuz.” E o adamlardan bir demet daha bul, onlarla da çalışayım. Biz birbirimizi çok zor şartlarda bulduk. Ben arkadaşlarımın, benden daha iyi oyuncular ve duyuları daha yüksek sanatçılar olduğunu hissettiğim ve bildiğim için onları resmen kovalayarak bu ekibi oluşturdum. Sahne tasarımı, görüntü yönetmeni, kostüm sorumlusu... Beraber çalışmaktan zevk aldığım insanlarla iş bitiminde hep “E neden ayrılıyoruz ki?” derken buldum kendimi. İnsanın hayatta yaşayabileceği en büyük lüks bu. Eş dostla değil, çok iyi aktörlerle ve sanatçılarla çalışıyorum. Ve bunun için büyük uğraş veriyorum, kaynak yaratıyorum.” (Cem Yılmaz)