BIST 9.917
DOLAR 36,28
EURO 37,94
ALTIN 3.421,32

Kırmızı adam

Bismillahirrahmanirrahim

Bizim Berber Adil anlatıyor!

Küçük bir köpek yavrusu almış koymuş köye!

Hafta sonları gittiğinde de yavruyu gezdiriyormuş!

Geçen hafta köpek yavrusu yanında olduğu halde köyün kahvehanesine girip lafa dalınca köpeği boğdurmuş.

Üzgün oturuyordu!

-Köpek boğdurmak ne demek, öldü mü köpek, diye sordum!

-Yok ne ölmesi, yukarı mahalleden bir köpek sadece biraz hırpalamış, yüzünü dişlemiş, dedi.

-E iyi işte neden bu kadar üzülüyorsun mübarek, köpeğin yaşıyor ya!

Üzgün üzgün yüzüme bakıp “Ürktü.” dedi!

-Ürktü mü? E normal, yavrucağa saldırmışlar.

-Hah! İşte ben de onu diyorum, saldırıya uğradığı için ürktü. Bundan sonra korkak olma ihtimali yüksek olur küçükken ürken köpeklerin, dedi ve eline usturasını alıp tıraş hazırlıklarına başladı!

Öylece bakakaldım!

Demek köpek yavruları küçükken saldırıya uğrar ya da ağır bir depresyon hâli oluşturacak bir işin içine girerse ürküyor ve bu durum hayatları boyunca devam ediyordu!

-O zaman çocuklar için de aynı şey geçerli diyebilir miyiz? diye sormuş bulundum.

“Sakın haaa!” diye yerinden zıpladı!

Beş yaşına kadar bir çocuğa bağırmak bile Berber Adil’e göre cinayetle eş değer ağır bir ebeveyn kusuruydu!

Tıraş bitene kadar tek kelime etmedim!

Acaba çocuklara yapılması kusur sayılan şey toplumların başına gelirse ne olurdu?

Öyle ya!

Tanzimattan bu yana aydınlarımız “Evropa evropa!” deyip durmuş, “Bizden adam olmaz!” lafzını beyinlerimize nakış gibi işlemişti.

Laf dönüp dolaşıp aynı yere geliyor!

İnsana ne dersen o olur!

İnsana diyeceğimizi nasıl diyeceğiz Hoca?

İşte filmcilerin arasında kopan kavganın nedeni de bu?

Çünkü sinema hâlâ en etkili “bir şey söyleme”, “hikâye” anlatma sanatı.

Şiir öldü!

Tabutuna son çiviyi kadim dostum Safa Karataş çaktı.

Roman desen sürünüyor!

Müzik hâlâ etkili -aslında şiir müziğin içinde yaşıyor- ama “Hani bekleyecektin?”, “Ağlamak yok yüreğim!”, “Simitçi, kahveci, gazozcu!” filan kafasında!

Tiyatro desen, böğrümde bir ağrı!

Geçen gün bizim oğlanla alışveriş merkezinde dolaşıyoruz. Birisi geldi elimize broşür tutuşturdu! “Bu ne?” diye sorduk!

-Birazdan çocuk tiyatrosu başlayacak! Oğlunuzla izleyin çok güzel bir oyun, dedi.

Gaza geldik, hatırı sayılır bir bilet parası karşılığında koridorda -çünkü bütün koltuklar doluydu-bizim için özel ayarlanmış koltuklarımıza oturduk.

Salon hınca hınç çoluk çocuk dolu!

Ben ki tiyatro festivallerinin aranan adamı, kırmızı halıların Kemal Hocası, dört buçuk yaşındaki bizim veletle bir tiyatro anımız olacak, salondaki herkesten daha heyecanlıyım!

“Anneni seviyorsan alkışla, babanı seviyorsan alkışla!” oyun başlamadan önce çalan şarkıya en çok eşlik eden benim!

Öyle bir alkışlıyorum ki herkes bana bakıyor, “Bu nasıl bir ana baba sevgisi!” diye.

Oyun başlıyor!

Şimdi akıllının biri oturmuş, çocukların izlediği çok bilinen çizgi filmlerden birisini takribi yarım saat uğraşarak tiyatroya uyarlamış, sokaktan geçen üç beş tane genci çevirip “Gel bizim oyunda oyna.” diye kandırıp sahneye çıkarmış.

Olay bu!

Oyunculardan birisinin suratını kırmızıya boyamışlar.

Kendisi oyundaki kötü adamımız!

Ama nasıl bir içten nasıl bir yaşayarak oynamak! Kötü adamı oynamaktan anladığı şey de bağırmak!

Eleman bir bağırıyor! Salondaki bebe şebe yerinden zıplıyor!

En öndeki bir kız çocuğu dayanamadı başladı bağırarak ağlamaya!

Anası aldı götürdü!

Sonra baktık oyuna yeşil suratlı başka bir meczup dahil oldu!

Bu da insan beynindeki endişeyi temsil ediyormuş!

En iyi oyunu kırmızı suratla yeşil meczup çıkardı! Ellerinden geleni yaptılar “Çocuklar altına işesin!” diye.

Nasıl bir kafaysa oyundaki iyi karakter “Uzun ince bir yoldayım!” türküsünü söyledi acıklı acıklı!

Ellerimle yüzümü kapattım!

Neyse laf uzamasın!

Oyundan sonra bizim velet “Beni bir daha buraya getirme!” diye bildiğiniz emir verdi.

Olur, dedik. Kös kös evin yolunu tuttuk.

 Son Söz:

“Kendilerine resul gönderdiğimiz insanlara, resullerinin çağrısına uyup ona göre amel edip etmedikleri hakkında elbette hesap soracağız. Gönderilen o elçilere de tebliğ edip etmediklerini soracağız.” (Araf, 7/6)