BIST 10.400
DOLAR 32,23
EURO 34,95
ALTIN 2.412,19
HABER /  GÜNCEL

Kavgam, laikçi milliyetçiliği besliyor

Hitler'in Kavgam kitabının Türkiye'de en çok satan kitap olması, farklı bir yorumla açıklanmak istendi. Doç. Dr. Ayşe Kadıoğlu, "Laikçi milliyetçilik" kavramını çıkardı.

Abone ol

SABANCI ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. AYŞE KADIOĞLU:"Kavgam'dan beslenen laikçi milliyetçiliktir" Doç. Kadıoğlu, "Vatanseverliği tekeline alarak yapılan siyaset faşizan bir siyasettir. Laikçi ve muhafazakâr milliyetçilik var. Bugün faşizanlıkla dans eden laikçi kanat milliyetçiliği" diyor DERYA SAZAK: Irak işgalinin yol açtığı anti - Amerikancı refleks, AB hedefinden sapmalar, Nevruz'da Türk bayrağının yakılmasına tepki gösteren ordunun, 'Sabrımız taşıyor' mesajı. O arada 'best seller' olan Hitler'in Kavgam'ı... Nereye gidiyoruz? AYŞE KADIOĞLU: Bir milliyetçilik rüzgârı var, kitapçılarda Kavgam'ı görüyorum ama tepki çeken sözlerine rağmen Orhan Pamuk'un Kar romanı da çok satanlar arasında. Listelerde beraber ilgi görüyor, Türkiye böyle bir yer. Türkiye'deki kuşatılmışlık, 'kaybetme' duygusu mu, Kavgam'ı ilginç kılan? Yoksa, Doç. Aslı Tunç'un tanımıyla 'pop - ikon' olarak ideolojik içeriği boşaltıldıktan sonra pazarlanması mı? 1. Dünya Savaşı gazileri Nazilerin kuruluşunda etkendir. Hitler de savaşa gitmiş ve çok büyük hayal kırıklığına uğramış. Kaiser ülkeyi terk eder, 'Biz bunun için mi savaştık?' diye oturup ağlar. 1923'te başarısız Birahane darbesiyle Hitler hapse atılır. Kavgam'ı (Mein Kampf) yazar. Kitabın adını yayıncı koyar. Hitler şunu önermiş: 'Yalana, Aptallığa ve Korkaklığa Karşı 4,5 Yıllık Mücadele' Kitleleri etkilesin diye, 'Kavgam'a çevrilir. Enteresan fakat kötü yazılmış bir kitap. Faşizmin, muhafazakârlıktan nasıl ayrıldığını görürsünüz Hitler'in kişiliğinde. Faşizmin yükselişini anlamak için okunacak daha iyi kitaplar var. Hitler'in Kavgam'ı bir 'milliyetçilik manifestosu'dur. Etnik milliyetçiliği savunur. Yalanlar da var kitapta. Çok iyi bir ressam olarak kendisini sunar. Oysa resmi iyi değildir, Viyana Güzel Sanatlar Akademisi'ne alınmaz, mimarlık oku derler. Akademi, Hitler'i bir ressam olarak kazansa tarih başka türlü yazılırdı, belki 50 milyon insan hayatından olmazdı. Çerçeve doldurmak üzere yapılan resimlerle hayatını kazanmış Viyana yıllarında. Hitler'in bir korkusu vardır. Proleterleşmemek isteyen bir orta sınıf korkusu. Bu daha sonra Nasyonal Sosyalist harekete yansır. Yahudi karşıtlığı nasıl oluşuyor? Sermayeye ve basına karşı da tepkili. Hitler'in çok etkilendiği Viyanalı G. R. Schönerer var. Bu kişi Viyana'da toprak sahibidir ve milletvekili olur. Hitler'i hayatı boyunca etkileyen bir slogan söylemiştir: 'Museviler olmadan, Roma olmadan, Almanya'nın çatısını çatmak.' Hitler'in amacı, hayatı boyunca başucunda asılı duran bu slogan olmuştur. Dinin yerine geçecek bir ideolojinin yaratılması çabasını görüyoruz. Ben 19. yüzyılın sonu ile bugün yaşadıklarımız arasında çok ciddi paralellikler olduğunu düşünüyorum. Yükselen milliyetçi dalga ve yeni sağ açısından. Yeni sağ Yeni sağı, klasik muhafazakârlardan ayıran, halka yakınlığıdır. Daha avam bir ideoloji olarak ortaya çıkar. Klasik muhafazakârlık seçkinci bir ideolojidir. Klasik muhafazakârlık avamlaştığında faşizan bir yapı ortaya çıkıyor. 19. yüzyılın sonu ile bugünkü Türkiye arasında bir bağ kurarsam, o dönemde yükselen milliyetçi dalganın 'ötekisi', yani düşmanı sosyalistler, Yahudilerdir. Bugünkü Türkiye'de yükselen milliyetçi dalganın 'ötekisi' kim diye baktığımda, liberaller, demokratlar ve aydınlar görünüyor. Türkiye siyasetinde bir eksen kayması derken, AB sürecini destekleyen aydınlarla, güvenlik politikalarını öne çıkaran güçler arasında milliyetçilik refleksine dayalı bir bölünmeden, karşıtlıktan mı bahsetmek gerekiyor? AB trenine atlayan insanların 'memleketi sattığını' düşünen çevreler var. Vatanseverliği tekeline alan bir anlayış geçerli. Ulus devletin geleceğinin küreselleşme ve AB nedeniyle tartışıldığı, vatandaşlığın ulus devletten boşanıp, insan haklarına bağlandığı bir dönemde, ulusal egemenlik tartışması yeniden gündeme geliyor. Aslında bu korkular yersiz. Böyle vatanseverliği tekeline alarak yapılan siyaset faşizan bir siyasettir. Liberal ve demokratlar da vatanseverdir. Ülkeyi satmazlar! AB trenine atlamayı öne sürmek vatanseverlikten çark etmek anlamına gelmez. Milliyetçiler bugün tartışmayı o yöne itiyorlar. Siz 'vatanı satanlar' safına düşürüldüğünüz anda meşruiyetinizi yitiriyorsunuz. Bunun zorlanması milliyetçilikten öte faşizan bir rüzgârdır. Türkiye'de muhafazakâr milliyetçilik var. Bir de laikçi kanadın dile getirdiği milliyetçilik. Bugün faşizanlıkla dans eden, Kavgam'dan beslenen aslında laikçi kanat milliyetçiliğidir. Sol, hiç bu kadar devletçi - statükocu olmamıştı. Soldaki partiler orta alt sınıflardan, yoksullardan uzaklaştılar. Kızılelma koalisyonu neden oluştu? Çünkü, laik kesim tutkalını yitirdi. Türkiye'deki solun geleneğinde devleti kutsamak var. Ancak dışarıda buna sol denmez. O yüzden Türkiye'de CHP ve o gelenekten gelen partiler sosyal demokrat olamadılar. AB sürecinde devletin gücü törpülendiği için eskiden sol olan kimi akımlar milleti kutsamaya başladılar. İşçi Partisi, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Ülkü Ocakları el ele poz verdiler. Kızılelma koalisyonu budur. Kızılelma tartışması Kızılelmacı olmadan, Irak işgaline karşı çıkmak da, demokrat olmak da mümkün... AB'nin getirdiği bir demokratikleşme rüzgârı var. Buna karşı İstiklal Savaşı dönemi seferberliği üzerinden siyaset yapmak yanlış. Artık Cumhuriyet'in demokratikleşmesi söz konusu. Ulus devletin kuruluş parametreleriyle, geçmişin korkularıyla bugün yaşayamayız. Cumhuriyet'in temel ilkesi olan ulusal egemenliğin hedefi Batılılaşma iken bugün Batı 'ulusal egemenlik' retoriğinin dışına çıkmamızı istiyor, öyle de bir ironi var. CHP'den MHP'ye kayış Türker Alkan'ın yorumuyla, 'Bizim faşizmimiz kendi felaketini yaratmıştır, Kahramanmaraş katliamı, Sivas'ta aydınların yakılması yakın tarihimizin acı olayları, Hitler'e ayrıca öykünmemizi gerektirmiyor!' Türkiye'de faşist geleneğin Avrupa'dakine hiç benzemediğini düşünüyorum. Alman faşizmi, Nasyonal Sosyalist Parti'nin, Nazilerin devleti ele geçirmesidir. Türkiye'de o kadar güçlü bir devlet geleneği vardır ki bir siyasi partinin o yapı üzerinde tahakküm kurması zordur. Fakat şimdi AB süreciyle devletin kutsallığı biraz törpüleniyor ya, laik kesim şimdi millette arıyor bu kutsallığı. İşte bu aleni faşizanlıktır. CHP'den medet uman fakat aradığını bulamayan kesimlerin, milliyetçi dalgayı yükselterek MHP'yi güçlendirmeye çalıştığını düşünüyorum. Bundan sonra siyasetin ekseni, bir yanda AB'ci, küreselleşmenin sosyal adalet üzerindeki etkilerini eleştiren ancak demokratikleştirici etkisini kabullenmiş kesimlerle, -ki 17 Aralık'a kadar AKP bunu temsil etti- İstiklal Savaşı seferberliği, anti - emperyalizm üzerinden siyaset yapan daha milliyetçi taraflardan oluşacak. Sol artık gündemde değil Türkiye'de 2007 seçimlerini yine muhafazakâr çoğunluk mu belirleyecek? Solsuz bir demokrasiye mi gidiyoruz? Bir denge kurulması gerekiyor ama ne yazık ki sol gündemde değil artık. AKP'nin karşısına çıkacak partiler, MHP ve DYP'dir diye düşünüyorum. Milliyetçi akımların bugün AKP'ye çalıştıklarını düşünüyorum. Türkiye'de yükselen bu milliyetçi dalga, karşısına liberal demokrat aydın kesimleri aldı. Onları 'memleketi satmak'la suçluyorlar. Oysa bu insanlar AB'yi bir 'Garbzede' Batı çılgınlığına düştükleri için seçmediler, 'antimiliter' oldukları için destekliyorlar. Hitler'i okuyan faşist olmaz Kavgam'ı kimler okuyor, gençler mi? Yasaklansın düşüncesi var. Yasaklanmaması gerekir. Partisiz kalmış laikçi kesimin hislerine tercüman olabilecek bir kitap. Tarih merakıyla okunduğunu sanmıyorum. Hitler fetişi öne çıkıyor. Hitler'i okuyarak faşizme kayar mı bir toplum? Kavgam'ı okudu diye faşist olmaz insanlar. Kötü de anılsa dünyayı birbirine katmış bir diktatörün hayatı. Merak edilebilir, okunabilir. Ancak bu kitabın, Hitler'in fetişleştirilmesi, var olan faşizan bir dalganın habercisidir. AKP milliyetçi olursa kaybeder AKP hükümeti nerede duruyor? 17 Aralık'ta AB'den müzakere takvimi alındıktan sonra tereddütler başladı... AKP bir yol ayrımında. Oyun teorisinde 'mahkûmun dilemması' diye bir çelişki vardır. Onu yaşıyor. AB trenine atlıyor. Demokratikleşmeyi sağladıkça kendi meşruiyeti güçleniyor. Ancak AB trenine atladıkça da kendi altını oyuyor. Diyalektik bir durum var. Mevcudiyetine yardımcı olan süreç AKP'nin aşınmasına da sebep oluyor. Türban sorununun çözümü gibi, kendi kitlesine özgürlükler alanında verdiği sözleri de tutamıyor. AB'ye doğru ilerlerken bunu çözeceğini düşünürken, Fransa'da, Almanya'da bazı eyaletlerde gözlenen türban yasağı AKP tabanındaki beklentiler açısından düş kırıklığı yarattı. AKP, İslami bagajı olan bir siyasi parti olarak iktidara geldi. AB politikasına destek verdiği için burjuvazinin de desteğini sağladı. AKP'nin artık bir karar vermesi gerekiyor. Türkiye'de bugün estirilen milliyetçi rüzgâra bakıp da 'Tabanımı kaybediyorum' diye milliyetçi yöne çark ederse AKP kaybeder. Çünkü milliyetçiliğin sahipleri var Türkiye'de; MHP, DYP gibi. O alanı AKP'ye bırakmazlar. AKP'nin, faşizanlığa kapılmayıp muhafazakâr bir parti olmayı seçmesi gerekiyor. Liberal bir parti olması da zor. AKP'nin AB'ye yönelik kararsızlığı, 'muhafazakâr demokrat' kimliğine de gölge düşürdü, basına karşı sertleşen tutumu, Ceza Yasası'ndaki ifade özgürlüğünü kısıtlayan düzenlemeyi savunuyor olması, 'AKP değişti mi?' tartışmasını yeniden gündeme getirdi. Güneydoğu konusunda Kürtler de bir açılım bekliyordu. Öcalan'ın yeniden yargılanması isteği de AKP'yi rahatsız edecek. Seçim de yaklaşıyor. AKP de yükselen milliyetçi dalgaya yelken açmak istemez mi? Bunu düşünüyorlardır. Milliyetçi dalgaya karşı durmak zor. Bu duygular yükselir, bayraklar asılır ama oy vermeye sıra geldiğinde insanlar hep rasyonel düşünür. Türkiye'de sandık hep bunu göstermiştir. Çünkü sokaklara dökülen bu insanlar son kertede sosyal ve ekonomik durumlarına bakarlar. AKP'nin de sosyal adalet refleksini hiç kaybetmemesi gerekiyor. Ayşe Kadıoğlu kimdir? İstanbul Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi'nde siyasal bilimler alanında doçent olarak görev yapıyor. Daha önce Boston Üniversitesi, Tufts Üniversitesi ve Bilkent'te ders verdi. Stanford Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Merkezi'nde araştırmacı olarak bulundu. MİLLİYET DERYA SAZAK