BIST 9.990
DOLAR 32,39
EURO 34,78
ALTIN 2.438,49

İkinci evliliği niye yapmayalım ki?

Gerçekte evli olan ama resmiyette evli olmayan ve aile olarak gözükmeyen birliktelikler çoğalacak!

Günümüzde insanlar maalesef aile kurmaktan korkar oldular. Oysa ki aile hem bu dünyanın hem de ahiretin süsü, güzelliği. Ama gelin görün ki biz bugün bu müesseseyi kurmaktan imtina hale geldik, daha doğrusu getirildik.

Pandemi öncesinde önceki evliliğini sonlandırmış, ikinci bir yuva kurma peşinde olan arkadaşımla uzun bir aradan sonra karşılaşınca kendisine takıldım. “Fırsat bu fırsat, sonbaharda ikinci dalga gelecek diyorlar, yazın yap şu evliliği de uzatma bu işi daha fazla. Nikahına bizi de davet edersin artık” dediğimde “Hocam, resmi nikah yapmayı düşünmüyoruz, sadece imam nikahı ile evleneceğiz” diye karşılık verince açıkçası şaşırdım. “Niye ki?” diye şaşkınlıkla sorduğumda “Hocam, evlilik kolay da boşanmak o kadar zorlaştı ki? Mahkeme kapılarında yıllarca gel git, nafaka derdi ayrı bir sorun. Yarın ne olur ne olmaz, hayat bu, olumsuz bir durumla karşılaşırsak uğraşmayalım diyoruz” cevabını aldım.

Şaşkın şaşkın bakarken “Hocam, şaşırmana gerek yok, bu tarz evlilikler arttı son zamanlarda. Hatta resmi nikah yapanlar da evlilik sözleşmesi yapıyorlar, eğer boşanırlarsa birbirlerine zorluk çıkarmayacakları konusunda. İnanın şimdi evlenmek değil de boşanmak bir dert oldu” demesin mi?

Nasıl yani!

Daha evlenmeden boşanmanın planlarını yapmak…

Bu düşünceyle yapılan evlilikler ne kadar sağlıklı olabilir ki?

Biraz sohbet edince bu düşünce tarzının arkasındaki malum sebep hemen kendini gösterdi: İstanbul Sözleşmesi.

Meğer bizim aile ve kadını koruyalım diye çıkardığımız kanun ve yönetmelikler aile kurumunun önündeki en büyük engel haline gelmiş.

İnsanlar resmi evlilikler yapmaktan korkar hale gelmişler.

İstanbul Sözleşmesi’nin aileyi koruyacağım diye getirdiği saçma tedbirler mevcut ailelerin parçalanmasına yol açtığı gibi sütten ağzı yananlar yoğurdu üfleyerek yeme durumuna gelmişler!

Korkarım bu durum bu şekilde devam ederse yakın bir gelecekte “resmi” olarak “aile” kavramına hasret haline geleceğiz.

Gerçekte evli olan ama resmiyette evli olmayan ve aile olarak gözükmeyen birliktelikler çoğalacak!

Virüs günlerinde sosyal mesafe gereği önlemlerle dolu günler geçiriyoruz. Önlemlerin başında da Camiler ve Cuma namazları geldi. Lakin asla namazlarımızı terk etmedik. Bu önlemlerden mülhem, toplumda yaşanan ahlaki çöküntüyü vurgulama amacı ile bir hocamın aile kurumunun geleceğine dair yaşanan tehlikeye dikkat çekmek için söylediği şu sözleri hatırlıyorum:

"Yedi minareli Cami yapılsa da beni teselli edemezsiniz. Cami olmasa da ben düz bulduğum her yerde 'Allahuekber' deyip namazı kılarım. Benim Peygamberim, Kâbe’nin dibinde bile on üç sene namaz kılamadı. Kâbe’nin dibinde namaz kılamadı, bir eksiği mi oldu? Bu ümmet çöllerde de namaz kılar ama ailesiz insan olarak devam edemez"       

Durumu abarttığımı ve dramatize ettiğimi düşünenler olacaktır mutlaka ama bunun şu anda az sayıda olsa da konuşuluyor ve fiiliyata geçiriliyor olması ileride maalesef çok ciddi sıkıntılara yol açacaktır.

İnanın ben ve bazı yazar arkadaşlarımız İstanbul Sözleşmesi’nin zararlarını anlatmaktan adeta dilimizde tüy bitti. Bu sözleşmenin getirdiği zararlar istatiksel olarak rakamlara da yansımaya başlamasına rağmen hâlâ niçin tedbir alınmaz bilinmez.

Tedbir alınması için illa ki kanun koyucuların da bu sözleşmeden zarar görmesi mi gerekiyor?

Biliyorum, yazının başlığına bakıp farklı şeyler yazacağımı düşünenleri hayal kırıklığına uğrattım. Ancak benim yaşadığım hayal kırıklığı karşısında sizinki devede kulak kalır.

Düşünebiliyor musunuz “aile” elimizden kayıp gidiyor ve biz bir şey yapamıyoruz.

Sadece seyrediyoruz ve adeta kör ve sağır duvarlarla konuşuyoruz.

Bu sözleşme eğer bu şekliyle yürürlükte kalmaya devam ederse bilelim ki “aile” adına daha çoooook hayal kırıklıkları yaşarız…