BIST 9.717
DOLAR 32,57
EURO 34,97
ALTIN 2.446,23

Her gün yeni bir yalan yeni bir tuzak

İlle de LGBT'li ya da Mehdi mi olmak gerekiyor?

Düşman her zaman fırsat kollarmış, rakibin zayıf bir anını yakalamak için. Maalesef bugünlerde ülkemiz aynen bu durumlardan geçiyor. Ülkeyi karıştırmak isteyenler durumdan vazife çıkarıp ortalığı karıştırmaya başladılar yine.

Uzun zamandır pusuda yatıp fırsat kollayan vatan ve millet düşmanları istedikleri fırsatı Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanmasıyla yakaladılar. Yapılan atamayı bahane edenler ülkeyi bir kere daha ateş çemberinin içine sokmaya çalışıyorlar.

Protesto edilmesi hak ise ehil kişiler aklı selim şekilde daha akıllıca ve daha doğru bir zeminde bunu gerçekleştirirler. Eğitimle alakası olan kişiler tarafından söz sahibi olanlar devreye girer.

Mesele aslında bir üniversite camiasını ve eğitimcileri ilgilendiriyor. Bu konuda söz söylemesi gerekenler belli. Ancak protesto edenlere baktığımızda eğitimle, üniversiteyle uzaktan yakından alakası olmayan kişiler çıkıyor karşımıza.

Protesto için ille de LGBT'li mi olmak gerekir?

Protestocuların kahir ekseriyeti DHKP-C militanları veya LGBT üyeleri.

Eğer bir üniversitenin hak arama mücadelesi LGBT gibi bir derneğe kaldıysa vay o üniversitenin, eğitimin ve memleketin haline…

Eğitim denince akala medeniyet gelir, medeni insanlar gelir.

Sorunlarını konuşarak ve fikir teatisinde bulunarak çözen insanlar akla gelir.

Edepli, konuşmasını bilen, terbiyeli insanlar gelir akla.

Oysa bugün Boğaziçi Üniversitesi’ne ait bir konuyu tartışanların çapulculardan farkı yok. Tek bildikleri slogan atmak, yakıp yıkmak. Cinsel tercihleri üzerinden ahlaksızlık yapmak.

Özgürlükçü ve entelektüel mesaj bu şekilde verilmez!

Amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olunca olaylar farklı yerlere çekiliyor maalesef. İnşallah aklı selim bir an önce devreye girer de ülkemiz insanının çekilmek istendiği tuzağa düşmeyiz.

Son bir haftada yaşananlar bağımsız gibi gelmesin. Fikri Sağlar’ın hezeyanı, Sözcü gazetesinin rezaleti, eski bir komutanın imalı lafızları, bir gazetecinin doğal afetleri istiyor olması, üniversite gösterileri ve ikinci bir Tuğçe Işınsu vakası gibi duran ama daha çok 28 Şubat kalıntısı kendini Mehdi ilan eden yalancı bir kadın.

Ortaklaşa yapılmaya çalışılan şey; fitne, yalan, entrika.

Sosyal medya hesaplarından güya Mehdi olduğunu iddia eden bir kadın çıkarıldı bir televizyon ekranına. Karşısına da az çok mürekkep yalamış, kendilerini entelektüel diye tanıtan insanlar çıkmış. Sosyal medyacı kadın kendini canlı yayında Mehdi olarak ilan ediyor ve ardından hocaların ve Diyanetin Müslümanları aldattığını dile getiriyor.

Hadi sosyal medyacı kadının amacı belli, belli ki meczup, yalancının birisi ya da malum merkezlerden aldığı talimat gereği çığırtkanlık yapıyor. Ya karşısında oturanlara ne demeli. Böyle bir meczubu muhatap almak neyin nesidir yahu.

Memlekette konuşacak bir konu kalmadı da bir meczubun saçma sapan iddialarını tartışmaya mı geldi sıra. Bir de Mehdiliğini iddia eden şahıstan mucize göstermesini isteme, yağmur yağdırmasını isteme yok mu tam evlere şenlik.

Her şeyden önce bu kadın ekrana çıkarılmamalıydı. Hadi çıktı diyelim bu kadın niye muhatap alınıp karşısında tartışma yapılır ki…

Ortaya çıkan görüntü ise sadece topluma zarar veriyor haberiniz olsun.

Gündelik hayatını sadece entrika üzerine kuran insanlar/kurumlar hırslarından dolayı kendilerine ve geleceklerine kötülük yapıyorlar. Bunun en güzel örneğini şu anda ABD’de müşahede ediyoruz.

Yıllarca Demokrasi getireceğiz diye Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye yönelik kurmuş olduğu tuzakları ve entrikaları hatırlayalım.

Şimdi ise Washington'da sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. Göstericilere gözyaşı bomba ile müdahale ediliyor…

Kurmuş oldukları tuzaklarda boğuluyorlar.

Erdoğan’ı devirmek için muhalefeti desteklemeliyiz diyen Biden ve Türkiye’de kurtuluşu ABD’den bekleyenler!

Unutmayın! Fitne çıkarma telaşında hırs ve entrikalarla kurmaya çalışılan tuzaklar, kurana tuzak olur.

Üniversitelere yayılmaya çalışılan olaylar, Müslümanları boş işlerle uğraşan insanlar olarak gösteren programlar, fitne çıkarmaya çalışan gazeteciler ve siyasetçiler… Bütün bu olayların aynı şer odakları tarafından entrikalar ile yönetildiğini görmemek için ancak akılsız olmak gerek.

Bugünler yine uyanık ve akıllı olmamız gereken günler...

Yazının sonunda naçizane kendi gözlemimce birkaç hatırlatma yapmanın doğru olacağı kanaatindeyim.

-Gelişmeler sürecinde dijital mecraların ve medyanın hamaset ile kullanılması durumunda efektif sonuçlar vermediğini Ak Parti artık görmüş olması gerekir. Söylemiş olduğum bu gerçek, Gezi olaylarında da farklı zamanlarda da yaşanmıştı. Önlem almak istiyorlarsa kolları sıvamaları gerekir.

-Kendi gündemlerimizi oluşturamadan kurulan tuzaklarla mücadele etmeye başladık. Savunma siyaseti ile gündemlere çözümler üretmek muktedir olmayı akamete uğratacaktır kanaatindeyim.

-İktidar kadrolarından ayrılarak farklı kulvarlarda görev icra edenlere de bir hatırlatmam var. Duçar kaldığımız bu olayları iktidarı eleştirebilmenin fırsatı olarak görmek sizi sadece karşı tarafın adamı yapıyor. Karşı tarafa geçmiş olmanız bilginizi artırmıyor. Özgürlüğünüzü artırmıyor. Size entelektüel bir kazanım sağlamış olmuyor. Sadece bir taraftan diğer tarafa geçtiniz bu kadar. Değişen bir şey yok yani. Olan hepimizin ülkesine oluyor.