BIST 10.046
DOLAR 32,40
EURO 34,60
ALTIN 2.379,23
HABER /  GÜNCEL

Haydar Baş'ın sözleri de Balyoz'da

Çetin Doğan, avukatı Celal Ülgen aracılığıyla basına mektup gönderdi. Mektupta Haydar Baş'ın sözlerinden de alıntı yaptı.

Abone ol

4 No’lu Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu B Blok 9 Al Koğuşu’nda kalan emekli Orgeneral Çetin Doğan, avukatı Celal Ülgen aracılığıyla basına mektup gönderdi. Doğan, darbe planı hazırladığı yönündeki iddiaları yalanladığı mektubunda, kendisine karşı derin bir komplo kurulduğunu ve belli bir merkezden üretilmiş belgelerle tutuklandığını iddia etti. Hakkındaki belge ve iddiaları 16 sayfada çürütmeye çalışan Doğan, tutuklanma sürecinde yargıya ’siyasi baskı’ uygulandığını da öne sürdü:

Four Seasons ’daki yemek

“Balyoz davasında siyasi kişilerin müdahalesi veya siyasetin gölgesi var mıdır? Bu konuda ben sadece yaşadıklarımı ve şahit olduğum hususları anlatmakla yetineceğim. Şimdilik eldeki verilerle bu konudaki kararın kamuoyunca verilmesini istiyorum:

* Savcılıkta sorgum 10:30’da başladı, 15:30’da bitti.

* Sayın Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı ’nın Beşiktaş Adliyesi’nden ayrılması ise saat 16:00 sularında gerçekleşti. Nereye gittiği ve kiminle yemek yediği kendi beyanları ile sabittir.

* Sayın Hakim Ali Efendi Peksak tarafından sorgumun yapılmasına 21:50’de başlandı.

* Sorgulamayı yapan Savcı Sayın Bilal Bayraktar’ın bir vesileyle yaptığı özel bir beyanın görülmekte olan davada siyasilerin bir gölgesi olup olmadığı konusunda bir fikir verebileceğini sanmam nedeniyle, savcının sarf ettiği sözlerini mealen aşağıya aktarıyorum: ”Evet, üst düzey yöneticilerden bana bu davaya ilişkin telefon edildi. ’Sen gençsin, bunları tanımazsın ha!’, yolunda telkinlerde bulunmaya çalışıldı. Ben de kendilerine üç çocuğumun bulunduğunu ve maaşımdan başka bir gelirim bulunmadığını, ancak doğru bildiğimi yapacağımı ifade ettim.

* Savcılık sorgusu ile nöbetçi hakimce sorgunun başlaması arasında tam 5 saat 20 dakika geçmiştir. Nöbetçi Hakim Sayın Ali Efendi Peksak’ı uzunca bir süre bekledik. Nerede olduğunu soruşturduğumuzda, katipler tarafından ’yemekte’ olduğu yolunda bilgilendirildik! Bu demektir ki Sayın Çolakkadı yemekte iken Sayın Peksak da yemekte imişler! Bu konuda gerekli soruşturma yapılması için avukatlarım tarafından HSYK nezdinde girişimde bulunulmuştur.

* Hakim ve savcılarımızın Adalet Bakanlığı Müsteşarı ile görüşerek karar vermiş olabileceği yolunda bir kuşku duyulması dahi adil yargılamaya gölge düşürmez mi?

‘Her gün üzerimi arıyor kızımla görüştürmüyorlar’

Çetin Doğan, 16 sayfalık mektubunda cezaevi koşullarından da şikayet etti: “4 No’lu Silivri Kapalı Ceza infaz Kurumu’nda hayat, kurumda görevli personelin gösterdiği ’iyi niyete rağmen’ bir ceza niteliği taşımaktadır. Şayet burada iseniz, sizin ’şüpheli’, ’sanık’ veya ’hükümlü’ olmanız fark etmiyor. İlgili Tüzük gereğince cezaevi içerisinde tutuklu ve hükümlülerin tabii olduğu bütün kısıtlamalar aynı. Daha başka bir deyişle yargısız infaz ediliyor, hükümlü gibi ceza çekiyorsunuz.

Her gün üzeriniz aranıyor, ayakkabınız çıkartılıyor, haftada ancak bir gün olan (15 dk) telefonla görüşme hakkımı, ABD’deki kızımla konuşmak istediğim de kullanamıyorum kızımın telefon faturası isteniyor.”

Hukuk size de lazım olabilir...

“Sonuç itibariyle sizin tutukluluk halinizle uzlaşsa da uzlaşmasa da hükümlüler gibi ceza görmeye devam ediyorsunuz. İntikam ve rövanş peşinde olanların bu durumdan memnuniyetlerini tahmin etmek zor değil. Hedef ben miyim, yoksa henüz tam teslim alamadıkları bir kurumu daha fazla ezmek ve baskı altına almak mıdır, kararı sizler verin! Saygıdeğer hakimlerimize, savcılarımıza, politikacılarımıza, dışarıda olanlara, işlenen hukuk cinayetlerini bir seyirci gibi izleyenlere duyurulur. Hukuk belki bir gün size de lazım olabilir... ”

‘Haydar Baş’ın konuşmasını kopyalayıp yapıştırmışlar’

Doğan, ’Balyoz Hareket Planı’nın bilgisayarda ’Kopyalama ve Yapıştırma’ metodu ile imal edildiğini’ öne sürdü, buna örnek olarak da Haydar Baş’tan yaptığı bir alıntıyı gösterdi:

“Bu durum, belli amaçla uyduruk ve iğrenç senaryo üretim merkezinde görevli personellerin, biraz kıt zekalı, biraz da tembel oluşlarını kanıtlamaktadır. Zira 2003-2007 döneminde ülkemizdeki gelişmeler ve bazı değerlendirmeler 2002 tarihli plana ilham kaynağı olmakla kalmamış, bazen aynen (birebir) kopyalanıvermiştir. 2 Aralık 2002 tarihli olduğu iddia edilen Balyoz Hareket Planı’ndan bir alıntıyı aynen aşağıya çıkarıyorum.”

“Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kalkınmada uygulanan ulusal model ile çeşitli sahalarda büyük başarılar elde edilmiştir. Bu dönemde uygulanan model ile ülkemiz Belçika’ya uçak ihraç edecek seviyeye ulaşmıştır. Ancak 1945 yılından sonra ülkemiz tekrar siyasi, kültürel, ekonomik yönlerden kuşatma altına alınmış; Batılı Devletler Atatürk döneminde hayata geçiremedikleri SEVR projesini AB, IMF ve Dünya Bankası yoluyla uygulamaya başlamışlardır.”

Bu konuşma 2005’te yapıldı

Şimdi ise Sayın Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Kongresi’nde yaptığı 27 Kasım 2005 tarihli kapanış konuşmasından bir alıntıyı aşağıya alıyorum: Devletimizin kurucusu Atatürk’ün döneminde yani 1938’e kadar çeşitli sahalarda kalkınma plan ve projeleri uygulanmış ve çok büyük başarılar elde edilmiştir. Bu dönemde kalkınmada uygulanan Milli Model ile ülkemiz Belçika’ya uçak ihraç edecek seviyeye ulaşmıştır. Fakat Atatürk’ten sonra ülke tekrar siyasi, kültürel, ekonomik vs. topyekun bir kuşatma altına alınmış, Batılı devletler, Mustafa Kemal döneminde hayata geçiremedikleri SEVR Projesini AB, IMF ve Dünya Bankası yoluyla gerçekleştirmeye başlamışlardır.

‘TÜBİTAK ne hallere düştü’

Belgenİn gerçek olduğu yönünde bilirkişi raporu hazırlayan TÜBİTAK da Doğan tarafından sert bir dille eleştiriliyor: Savcılık Balyoz Planı’nın düzmece olmadığı yolundaki iddialarını, büyük ölçüde bir “Bilirkişi Raporuna” dayandırmış bulunmaktadır. Anılan Bilirkişi Raporunun TÜBİTAK tarafından hazırlandığı, savcı tarafından ifade edilmiştir. Bugün teknolojinin ulaştığı boyut dikkate alınarak, sadece bir CD’nin analiz edilmesi ve dosya takip usulü ile menşeinin kanıtlanması mümkün müdür? Yeni bir veya birkaç bilgisayar almak suretiyle, bilgisayarı hedef aldığınız kişinin adı ile kaydeder, bu bilgisayarda açtığınız klasör veya dosyaları bir CD’ye yükleyerek, bunların hedef aldığınız kişinin bilgisayarından çıktığı sanısını uyandırabilirsiniz. Doğrusu, TÜBİTAK’ın “Bilirkişi Raporu” Sayın Savcılarımızı ikna edecek bir kesin ifade taşıyorsa, bir zamanların çok övündüğümüz bu ulusal kurumumuzun da ne hallere düştüğünü varın siz karar verin.

Bu mektubu yazıyorum çünkü...


DOĞAN, bu mektubu neden kaleme aldığına duygusal satırlarla açıklık getirdi:

DİK DURUŞUMU BOZMAYACAĞIM: “...delillerin henüz tamamen toplanamamış olması, suçun mahiyeti...” gibi gerekçelerle üç haftayı aşkın bir süredir tutukluyum. Yakalama, gözaltı ve tutuklanma sürecinde onur kırıcı, hazmedilmesi zor “adli prosedürlerin” yaptığı tahribatın hesabını kimlerden sormam gerektiğinin bilincindeyim. Eski bir asker olarak yaşadıklarımı, verdiğimiz savaşın götürüsü olarak görüyorum. Bu nedenle “dik duruşumu” asla bozmayacağım.

TARİHE NOT DÜŞMEK: Bu mektubu yazış nedenim, tarihe bir not düşmek, toplumumuzun götürülmek istenen istikameti konusunda kamuoyuna uyarıda bulunmak içindir.

ÖNCE İÇERİ ALALIM, GERİSİ ALLAH KERİM: Geçmişi, söylemleri ve duruşu tepki uyandırmış, ihbar mektuplarına dayalı dedikodular üretilmiş, hedef alınan kişiyi, gerçek anlamda delil olup olmadığına bakılmaksızın, ‘Önce içeri alalım, gerisi Allah kerim’ anlayışıyla başlatılan bir yargı süreci var. E. Org. Çetin Doğan’dan istenen adeta kendini aklamasıdır