BIST 9.882
DOLAR 32,58
EURO 35,01
ALTIN 2.463,03
HABER /  GÜNCEL

Görmez: İsrail'in kuruluşu ile IŞİD arasında fark yok

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Habetürk yazarı Ruşen Çakır'a konuştu.

Abone ol

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, IŞİD ile İsrail'i karşılaştırdı.  "İsrail’i kuran Tevrat yorumu ile Şam ve Irak’ta devlet kurmak isteyen din yorumu arasında çok fark yok." diyen Görmez, o yorumlara dayanarak İsrail'in katletmeyi mübah gördüğünü söyledi.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Ruşen Çakır’ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.  İşte Habertürk gazetesinin manşetine taşıdığı o röportajdan bir bölüm:

Daha önce El Kaide ile olmuştu ama IŞİD’le çok daha etkili bir Selefilik gündeme geldi. Sahiden bu tür akımları Selefi ya da yeni Selefi gibi kavramlarla açıklamak doğru mudur?
Bunlar salt dini hareketler değil, siyasetten bağımsız değerlendiremeyiz. Filistin ve Afganistan işgalleri bu tarz hareketleri var etti. Irak işgali ve Suriye olayları bunların toplumsal zemin bulmasını sağladı. Bu coğrafyada yaşanan travmaların sonunda böyle bir zemin var olmuştur. Siz Irak işgalinden sonra 1.5 milyon insanın öldürülmesi ve milyonlarca insanın yaralanması, yine bir o kadar kadının tecavüze uğramasından bağımsız olarak bunları düşünemezsiniz. Tüm İslam dünyasında yaralı bilinçler oluşmuştur. Yaşanan bu hadiseler adeta topyekûn toplumsal bir kusmadır. Elbette kusma bir hastalığa ve sağlıksızlığa işarettir.

Şiddete meyilli insanlar kendini meşrulaştırmak için mi Selefiliğe başvuruyor yoksa Selefiliği o kadar ilerletiyorlar ki sonunda şiddete mi ulaşıyorlar?
Çağımızda Selefi bir tutumun var olduğu biliniyor. Ancak bu tutumlar silaha dayalı şiddetten ziyade daha çok dini içerikli bir tavrı içinde barındırıyor. Silah ve şiddete dayalı hareketleri sadece bu Selefi yaygınlaşmayla izah edemeyiz. Selefi tutum sadece İslam’la ilgili bir husus değildir, hemen hemen bütün dini yapılarda bu tarz bir tutum vardır. Öze dönüş olarak ifade edilen bu yaklaşım tarihsel süreç içerisinde İslam toplumlarında olagelmiştir, ancak bu tutumun egemen olduğu söylenemez. Hıristiyanlık’ta kopuş önce teolojik oldu, sonra siyasallaştı. Bizdeyse önce siyasi kopuş yaşandı daha sonra ona uygun teoloji bulundu. İlk asırları dikkate alacak olursak Müslümanların ilk büyük kopmaları siyasi nedenlerden oldu. Bugün de öyle.

IŞİD'İN KURDUĞU DEVLETLE İSRAİL DEVLETİ ARASINDA PEK FARK YOK

Adam Fransız. Müslüman oluyor, üç gün sonra Suriye’ye gidip savaşıyor. Anlaşıldığı kadarıyla İslam’ı en sıradan Müslüman kadar bile bilmeyen insanlar Irak’a, Suriye’ye cihada gidiyor...
Onlar İslam ile tanışmadan önce geçen hayatı boş bir hayat olarak görüyor. O yılları birkaç gün içerisinde telafi edeceğini düşünüyor. Dünya bu yöntemi ilk defa İslam dünyasında ortaya çıkan hareketlerle görmüyor. Gözlerden kaçıyor ama İsrail’i kuran Tevrat yorumu ile Şam ve Irak’ta devlet kurmak isteyen din yorumu arasında çok fark yok. Sıfırdan siz bir Tevrat yorumuyla dünyadaki bütün mensuplarınızı bir toprağa toplayacaksınız. Ama doğrudan dinden ve dini metinlerden hareketle. O yorumlardan hareketle başka insanlara ait toprakları ellerinden alacaksınız. O yorumlara dayanarak size direndikleri takdirde hepsini katletmeyi mubah göreceksiniz. Mesela dünya bunu meşru kabul etti. Hâlâ ABD ve İngiltere’de “Filistinliler kimdir?” diye soruyorsunuz, “Filistinliler İsrail’in vatanına el koyan işgalciler” diye cevap veriyorlar. Bu yanlışı bütün dünya kabul etti. Hiç kimse bunun bir din yorumundan kaynaklandığını, Yahudilikteki Selefilik olduğunu konuşmadı, tartışmadı. Hıristiyanlığın tarihine baktığımızda da Yüzyıl Savaşları, ondan önceki büyük kopuşlar, birbirlerine karşı düzenledikleri Haçlı Seferleri, birbirlerinin mabetlerini yok etmeler... Orada neticede ne oldu? İnsanlar “Din buysa biz bu işte yokuz” dedi ve bugün hayatı ve varlığı her türlü aşkınlıktan arındıran seküler düşünce ondan sonra ortaya çıktı. Benim endişem o ki eğer Müslümanlar akıllarını başlarına almaz ve gerçekten ilahi hikmetten uzaklaşmaya devam ederlerse Arap Baharı’ndan sonra yaşananlar, şiddetin ve vahşetin İslam ile özdeşleştirilmesi sadece Batı’da İslamofobinin güçlenmesine, İslam’ın o topraklarda bir güvenlik sorununa dönüşmesine yol açmayacak. Gelecek kuşaklar kendi dinlerinden kopuş sürecine girecekler ki bu kopuşun onları nereye götüreceğini bilemiyoruz.