BIST 9.916
DOLAR 32,46
EURO 34,79
ALTIN 2.439,17

Gerekçeli karar...

Her olayda peşin peşin ya red, ya kabul kolaycılığı içinde hareket ediyor, birbirimize kırıcı olmak pahasına red veya kabullerimizi dayatıyoruz.

Hal böyle olunca tansiyon yükseliyor, toplumsal olarak geriliyoruz.

Kesin inançlarımız aklımızı, bilgimizi, gerçeklerimizi perdeliyor ve sonuçta üzülüyoruz.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali ve yinelenmesi kararı sonrasında pek çoğumuz imali fikir ettik, yetmedi düşüncemizi açıkladık. Kimimiz YSK’ya kıyasıya hücum etti, kimimiz haklı buldu.

Bekleyemedik ki gerekçeli karar açıklansın ve üzerinde duralım, tartışalım.

YSK dün gerekçeli kararını açıkladı. İlçe ilçe, sandık sandık tüm iddialarla ilgili bulgularını ilk ikiyüz sayfada vermiş. Sonrasında da elli sayfalık bir değerlendirme yapmış.

Üşenmedim, oturdum ikiyüz elli sayfalık metni okudum…

Katılan katılır, katılmayan katılmaz. YSK İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali ve yenilenmesine dönük kararını bu gerekçelerle vermiş.

AK Parti ve MHP YSK’ya İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali ve yenilenmesi talebi ile gitmiş. Ayrıca Büyükçekmece ve Maltepe ilçelerinde belediye başkanlığı seçiminin iptali ve yenilenmesi talebinde bulunmuş. YSK’da bu talepler çerçevesinde ve gösterilen gerekçeler üzerinden incelemesini yapıp karara varmış.

“Aynı sandıkta dört oy, niye biri iptal de diğerleri geçerli” tartışmaları birer mugalata, ezber…

Çünkü YSK talep neyse ona göre inceler, resen incelemesini genişletmez veya istenmeyen konuda karar almaz. Partilerin itirazları bu şekilde sınırlı olmuş.

Gerekçeyi savunmak veya reddetmek üzere de cümle kurmayacağım.

Herkesin okuma yazması var, merak eden, vakti olan okusun.

Aklına yatarsa benimser, yatmazsa benimsemez.

Herkes hukukçu değil, hukuk temeli almış değil, olmak zorunda da değil, bilmez zorunda da değil, dolayısıyla muhtemeldir ki toplumun büyük bir kısmı çok teknik ve hukuki bir dille yazılan gerekçeyi de zaten anlamayacaktır. Bu da çok normal.

Mesele artık karar ve gerekçe olmaktan çıktı.

İnsanların kesin inançları var. İnançları, ideolojileri kendilerine “doğru” geleni zaten ilham ediyor.

Savunanlar da, reddedenler de savundukları veya reddettikleri ile ilgili çok fazla malumattar oldukları ve her şeyi dosdoğru bildikleri için savunma veya reddetme yoluna gitmiyor.

Reddediyoruz, çünkü öyle inanıyoruz.

Savunuyoruz, çünkü öyle inanıyoruz.

Bilginin, gerçeğin, doğrunun ve hakkın önemi ortadan kalkıyor…

YSK karanını verdiği andan itibaren insanlar da kendi tutum ve davranışlarını belirlemiş ve alınan karara yönelik olarak bir kanaat geliştirmişlerdi. Gerekçeyi görerek konu ile ilgili kanaatini belirleyecek, duruşunu netleştirecek kimse kalmamıştı.

Gerekçenin yazımı ve yayınlanması arasında geçen süre de yine tartışmanın bir parçası haline getirilip red veya savununun argümanları arasında yerini aldı.

Bu halimiz bizi çok yoracak, sıkıntıya sokacak…

 Tarafgirliklerimiz bizi gerçeklerden ve doğru olandan uzaklaştıracak. İşte esas tehlike ve tehdit budur hepimiz için.

Gerekçenin değerlendirme kısmından aklımda kalan bir cümleyi aktarayım: İstanbul’da sandık kurullarında öngörülen kamu görevlisi olma şartlarını taşıyan 220 binin üzerinde insan var, sandıklar için bunlardan 93 binine ihtiyaç var ama yarısına yakını şartları uymayanlardan seçilmiş… Peki neden?

Gerekçeli kararı tartışmayacağım, olumlu veya olumsuz bir şey söylemeyeceğim.

Ama konu seçim bile olsa hepimizin hakkın, hakikatin arayışı içinde olmamız gerektiği bir süreçte ideolojik prangalardan sıyrılma çabasına bile girmeksizin hareketi tercih ettiğimizi bir kez daha yineleyeceğim.