BIST 10.471
DOLAR 32,77
EURO 35,09
ALTIN 2.457,99
HABER /  GÜNCEL

En büyük cephanelik İsrail'de

Nükleer Silahsızlanma Anlaşması'na da imza atmıyan İsrail tesislerini denetime de açmıyor.

Abone ol

Altı milyon nüfuslu İsrail, nükleer silah sayısı ve gelişmişliği açısından dünya sıralamasında beşinci sırada. Rusya, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Fransa ve Çin'in ardından gelen İsrail, Nükleer Silahsızlanma Anlaşması'na da imza atmıyor ve tesislerini uluslararası denetime açmıyor. Sisler ardında bir tarih İsrail'in nükleer araştırma programı 1948'de devletin kurulmasıyla birlikte başladı. 1949'da yapılan araştırmalarda Negev çölündeki Berşeba yakınlarında düşük kaliteli uranyum yatakları bulundu. İsrail Atom Enerjisi Komisyonu (IAEC) 1952'de Savunma Bakanlığı bünyesinde gizlice kuruldu. İsrail'in ilk nükleer reaktörü olan Dimona'nın kuruluşu sırasında Fransa'dan yardım alındı. İki ülke arasındaki işbirliği 1960'ların başlarına gelindiğinde Fransa'nın İsrail'e projeyi açıklaması ve uluslararası denetime açması için baskı yapması üzerine sona erdi. İsrail ile Fransa'nın ortak nükleer denemeler yaptığı iddia edilse de kanıtlanamadı. Uranyum rezervlerinin kısıtlı olması İsrail'in Güney Afrika ile işbirliğine gitmesine yol açtı. 1970'ler ve '80'ler boyunca süren işbirliğinde İsrail, Aparteid rejimine nükleer teknoloji ve bilgi vererek karşılığında uranyum aldı. 1979'da Hint Okyanusu'nda gerçekleşen bir nükleer denemenin İsrail - Güney Afrika ortaklığı ile gerçekleştirildiği iddia edildi. ABD ile elele Amerika Birleşik Devletleri, İsrail'in nükleer programına başlangıcından itibaren destek verdi. İsrailli bilim adamları ABD'de eğitim gördü. ABD, 1955'de "Barış İçin Atom" programı çerçevesinde, küçük bir "araştırma" reaktörünün kurulmasına da ön ayak oldu. Dismona'nın varlığının 1958'de casus uçaklar tarafından keşfedildi. İsrail önce iddiaları redderek sitenin bir "tekstil fabrikası" olduğunu söylese de 1960'da Başbakan Ben-Gurion bir nükleer reaktörün "barışçı amaçlar için" inşa edildiğini açıkladı. Reaktörü uluslar arası denetime açmayı reddeden İsrail ABD ile bir denetim mekanizması üzerinde anlaştı. 1962'de başlayan ve yedi yıl süren denetimlerin sonucunda Amerikalı denetçiler "bir silah programının olmadığını" açıkladılar. 1969'da ABD Başkanı Nixon, İsrail Başbakanı Golda Meir ile bir anlaşma yaparak "İsrail nükleer silahlanma programını kamuoyuna açıklamadığı ya da testler gerçekleştirmediği takdirde denetimlere son verileceğini" açıkladı. İsrail'in nükleer programı ilk defa 1986'da İsrailli teknisyen Mordeçay Vanunu tarafından açıklandı. Vanunu, gizlice çektiği fotoğrafları ve kaçırdığı bilgileri İngiliz Sunday Times gazetesine verdi. Vanunu'nun açıkladığı bilgiler, İsrail'in 1964'den beri 100 ila 200 nükleer başlık üretebilecek kadar plütonyum işlediğini ortaya çıkardı. Dimona reaktörünün kapasitesi kurulduğundan beri birkaç kat arttırılmıştı ve İsrail yılda 10-12 nükleer bomba yapabilecek kadar plütonyum işliyordu. Vanunu aynı zamanda silah programının ABD'li denetçilerden nasıl saklandığını da ortaya çıkarmış oldu. Sahte duvarlarla kapatılan asansörlerle yerin altı kat altına, bomba parçalarının üretildiği ve plütonyumun işlendiği bölüme inilebiliyordu. Vanunu gizlice İsrail'e kaçırılarak "vatan hainliği" ile suçlandı ve 18 yıla mahkum edildi. Kitle İmha Silahları Bilançosu İsrail'in 200'den fazla nükleer savaş başlığına ve termonükleer silahlara sahip olduğu sanılıyor. Nükleer araştırmaların yürütüldüğü Negev Nükleer Araştırma Merkezi'nde bir plütonyum/trityum üretim reaktörü, kimyasal ayrıştırma tesisleri ve nükleer parça üretim merkezi bulunuyor. Dimona reaktörü 1963'den beri uluslar arası denetime tabi olmaksızın plütonyum üretiyor. İsrail bu konudaki uluslararası anlaşmalara imza atmıyor. Küba, Hindistan ve Pakistan'la birlikte Nükleer Silahsızlanma Anlaşması'na imza atmayan dört ülkeden biri olan İsrail, imzalaması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin almış olduğu 13 kararı da yok sayıyor. İsrail'in gelişmiş bir kimyasal silahlar programına da sahip olduğu iddia ediliyor. Nes Tsiyona'daki Biyolojik Araştırmalar Enstitüsü içerisinde sürdürüldüğü tahmin edilen program resmen açıklanmış değil. Fakat 1992 yılında Amsterdam'dan Tel-Aviv'e giderken düşen bir uçakta bulunan 50 galon kadar dimetil metilfosfonat (sarin gazı üretiminde kullanılan bir madde) İsrail'in hardal ve sinir gazı üretebilme kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor. İsrail Kimyasal Silahsızlanma Konvansiyonu'na imza atmasına rağmen henüz uygulamaya koymadı. Aynı şekilde, somut bir kanıt olmamakla birlikte İsrail'in gelişkin bir biyolojik silah stokuna da sahip olduğu düşünülüyor. Kanıtlanması mümkün olmasa da, İsrail ordusunun1948 savaşları sırasında Filistinlilerin su kaynaklarını dizanteri ile zehirlediği iddia ediliyor. İsrail Biyolojik Silahsızlanma Konvansiyonu'na da henüz imza atmadı. İsrail'in nükleer başlık taşıyabilecek iki füzesi var. Jeriko I, 750 kiloluk bir nükleer başlık ile 500 kilometre gidebilirken; Jeriko II'nin menzili 1500 kilometreye kadar ulaşıyor. İsrail'in balistik ve cruise füzelerinden ve insansız hava araçlarından oluşan savunma sisteminin başka hiçbir ülkede benzeri yok.