BIST 10.644
DOLAR 32,20
EURO 35,01
ALTIN 2.500,70
HABER /  GÜNCEL

Dündar'dan duygusal sözler

Beynindeki tümör nedeniyle ameliyet olan ve yoğun bakıma alınan Duygu Asena'nın çektiği acıları meslekdaşı Can Dündar da çekiyor. Dündar bu acıları bizimle paylaştı...

Abone ol

Can Dündar ameliyat olan ve yoğun bakıma alınan Duygu Asena'ya olan duygularını  yla anlattı...


Duygu Asena'yla aynı büroyu paylaştık bir ara...
1987'de yeni bir gazetenin heyecanındaydık.
Ercan Arıklı hepimizi Söz'de buluşturmuştu.
Gazete beklenen satış rakamına ulaşmayınca bir "kurtarıcı" arandı:
Aranan çare, hemen yan odadaydı.
O yıl çıkan ilk kitabı "Kadının Adı Yok" ortalığı kasıp kavurmuştu.
Derhal devamı ısmarlandı.
Gazetenin 10. gününde "Dev Yazı Dizisi" anonslandı:
"Kadının Adı Yok - 2"
Duygu, daha yazmaya başlamamıştı bile...
Daktilo başına geçtiğinde hepimiz heyecanla başucundaydık.
İlk satırları, çektiği aşk acısını anlatıyordu:
"Ne güzel ağlıyorum geceleri... Ondan ayrıldığım son gece gibi, yastığım hep ıpıslak. Ipıslaklığa yüzümü sürüyorum, sanki onun elleri; nemli ve terli..."
Bunlar hemen yayına veriliyor, devamı için gözler yine Duygu'ya dönüyordu.
Zavallı Duygucuk, duygularını günlük periyotta kâğıda dökebilmek ve gazeteye yetiştirebilmek için çırpınıyordu.
O telaştan, Türkiye'nin en çok satan romanlarından biri çıktı:
"Aslında Aşk da Yok"
* * *
Dün yine aynı mekanı paylaştık onunla...
Ayrı kentlerde, birer hastane odasında...
Bu kez acılardı bizi buluşturan...
Ve farklıydı sebebi, yastıktaki nemin...
O, hayatının en zorlu ameliyatına girdi dün...
Ben, dizine protez takılan annemin başucunda bekledim.
Gün boyu bir kulağım annemin düzensiz nefesindeydi, diğeri Duygu'dan gelecek haberde...
Şifa peşindeyken insan - hastanedeyken yani - nasıl da ayak diriyor geçmeye zaman...
O her daim gürül gürül çağlayan ırmak, suyu çekilmiş bir dere gibi hareketsiz duruyor, akmadan...
Güzelim geceleri sabırsızca noktalayan güneş gelmek bilmiyor.
Bir türlü sabah olmuyor.
Yürümüyor, mutluyken deli gibi koşturup duran akreple yelkovan...
Bir ameliyat kapısında beklerken, zaman tanrısının nasıl ikiyüzlü olduğunu fark ediyor insan...
* * *
Sonra güler yüzlü, usta bir doktor (ki bizimkinin adı Bülent Erdemli),
Ya da becerikli, melek bir hemşire (ki bizimkinin adı Naime Korkut),
Veya ansızın çıkagelen müşfik bir dekan (ki bizimkinin adı Tümer Çorapçıoğlu),
Ve onca zorluk içinde şifa dağıtmaya çalışan kadrolardan, akrabalardan, dostlardan oluşan bir sevgi çemberi...
... çekip alıveriyor insanın acısını bedeninden...
Gece sabaha dönüyor; zaman normale...
Yeniden, gürüldeyen bir ırmak oluyor o suyu çekilmiş dere...
Taranıyor annemin yastığına dağılmış gümüş saçları...
Yaralı bacak yürüyor.
Islak yastık kuruyor.
Darısı başına Duygu...
Darısı başına!..

YAZI:Can DÜNDAR