BIST 9.916
DOLAR 32,51
EURO 34,88
ALTIN 2.442,40
HABER /  GÜNCEL

Demirel gazetecileri de şaşırttı

Hafızası konusunda hiç yanılmayan eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 28 Şubat Süreci'nin 1997 yılında gerçekleştiğinde ısrar edince, gazeteciler de yanıldı.

Abone ol

Halka ve olaylara Tercüman Gazetesi'nin Ankara Temsilcisi Hakan Akpınar, katıldığı bir televizyon programında, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile polemiğe girdi. Akpınar, girdiği bu polemiği ve Demirel'in nasıl yanıldığını yazdı. 28 Şubat polemiği ve Demirel'in telefonu ÖNCEKİ akşam HABERTURK Televizyonu'nda artık bir klasik haline gelmiş olan Melih Meriç'in Basın Kulübü Programı'na katıldık. Programın konuğu 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'di. Bazı gazetelerin Ankara temsilcilerinin de katıldığı programda, Sayın Demirel ile ağırlıklı olarak Avrupa Birliği'ni (AB) ve iç siyaseti tartıştık. Daha doğrusu, biz sorduk Demirel yanıtladı... Programda enteresan bir olay yaşandı. Askeri müdahalelerin AB sürecine olan etkisi tartışılırken, Melih Meriç, Demirel'e, 28 Şubat'ın bu süreci etkileyip etkilemediğini sordu. Demirel, 28 Şubat'ın bir darbe olmadığını savununca, ben de, dönemin Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in bir sözünü hatırlattım. Çiller, kendisiyle yaptığımız bir sohbette, 28 Şubat Süreci yaşanmasaydı ya da kendisi iktidarda kalabilseydi, Aralık 1997'deki Lüksemburg Zirvesi'nde Türkiye'nin tam üyelik yönündeki adaylığının kararlaştırılabileceğini savunmuştu. Demirel buna itiraz etti. Demirel, 28 Şubat Süreci'nin 1998'de yaşandığını ve zirvenin bir yıl önce gerçekleştiğini söyledi ve 'Geçmişe dönük bir eleştiri olur mu' diye sordu. Benimle birlikte programa katılan bazı gazetelerin Ankara temsilcileri de Demirel'i destekleyerek, sürecin 1998'de yaşandığını iddia ettiler. Demirel'in güçlü hafızası İŞİN doğrusu, 28 Şubat Süreci'ni 2001 yılında, Postmodern Darbenin Öyküsü başlığıyla kitaplaştırmış bir gazeteci olarak şaşırmıştım. Karşımda Süleyman Demirel vardı. O ki, siyasi tarihimizde hafızasının gücüyle iz bırakan bir siyasetçi ve devlet adamıydı. Yalnızca, aktif siyaset yaptığı günlerde değil, Çankaya Köşkü'ndeki Cumhurbaşkanlığı görevinde de hafızasının hep taze olduğunu göstermişti. Anadolu'dan kendisini ziyarete gelen partilileri isimleriyle tanır ve ailelerine selam gönderirdi. Karşınızda bu özelliği ile tanınan devlet adamı varsa, O'nun tarihler konusunda söylediklerini doğru kabul edersiniz. Programda hazır bulunan gazetelerin Ankara temsilcileri de beni yalnız bırakmışlardı. Onlar da Sayın Demirel'in bu konuda haklı olduğunu savunuyorlardı. Şaşırmıştım, acaba 28 Şubat kararları 1998'de mi alınmıştı. Hayır, emindim. Kitabını yazdığım ve bir gazeteci olarak içinde yaşadığım bu sürecin tarihini unutmam mümkün değildi. Neyse ki, son anda imdadıma Melih Meriç yetişti. O sırada programa ara verdi. Gözümün içine bakarak, şunları söyledi: - Bu konuyu ikinci bölümde tartışmaya devam edeceğiz ama bir maddi hatayı düzelterek... Verilen reklam arasında Demirel'in yanına gittim; 'Sayın Cumhurbaşkan'ım, ısrar ediyorum, 28 Şubat 1997'de yaşanmıştır' dedim. Sayın Demirel, sözlerim üzerine de geri adım atmadı. Programın ikinci yarısında Melih Meriç sözü bana verirken, 28 Şubat'ın tarihi konusunda benimle aynı düşünce de olduğunu söylese de Demirel'i ikna etmemiz mümkün olmadı. Demirel'i kim yanıltmış PROGRAM sonrasında ben de arşivlere bakarak, 28 Şubat'ın tarihini teyit ettim. Evet, 28 Şubat Kararları 1997 yılında alınmıştı. Şaşırmıştım. Demirel gibi siyasi bir deha ve hafıza küpü nasıl olmuş da bu tarihi yanlış telaffuz etmişti. Ertesi gün büroya geldiğimde sekreterimiz Sibel Hanım, 'Hakan Bey, Sayın Süleyman Demirel telefon hattında, sizinle görüşmek istiyor' diyordu. Merak etmiştim, acaba Demirel beni neden arıyordu? Yoksa, yine 28 Şubat tartışması mı diye geçirdim içimden... Yanılmamıştım. Sayın Demirel, telefonda, şunları söylüyordu: - Sen haklısın. Ben kayıtları tetkik ettim. 28 Şubat 1997'de yaşanmıştır. Lüksemburg Zirvesi de aynı yılın Aralık ayında...' Peki, Demirel nasıl olmuştu da, Türk siyasal tarihinde bir kırılma noktası olarak iz bırakan bu sürecin tarihini yanlış hatırlamıştı. Sordum ve Demirel de cevabı yapıştırdı: - Beni, Mustafa Balbay (Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi) yanılttı. O, programda 1998 diye üsteleyince O'na inandık... Ne diyelim. Bu olaydan sonra şu sözü hiç unutmamamız gerektiğini yeniden hatırlıyoruz: Hafıza-i beşer nisyanla maluldür... Yani, insanoğlunun hafızası unutmaya meyillidir; ama toplumun hafızasını elinde tutan gazetecilerin ise böyle bir lüksü yoktur. HAKAN AKPINAR / TERCÜMAN