BIST 10.756
DOLAR 32,26
EURO 34,92
ALTIN 2.430,72
HABER /  GÜNCEL

DEHAP'lılar Bakan'a küfretti!

Hüseyin Çelik seçim gezisine çıktı. Kürt vatandaşlardan küfürler yedi. Ama karşı koymadı. Bakan Çelik, MHP ve DEHAP'ı şikayet etti; olaylara ilginç bir yorum getirdi.

Abone ol

MİLLİ Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Mersin'deki Nevruz şenliklerindeki bayrak yakma girişiminin ardından Trabzon ve Sakarya'da yaşanan toplumsal olayları değerlendirdi. Çelik, siyasetin uçlarında bulunan iki partinin gerilimden faydalandığını iddia ederek, "Bayrak işinde bu iki parti birbirini besliyor. Kendi evhamlarımızla kendimizi kandırıyoruz. Son dönemlerdeki anketlerde DEHAP ve MHP'de başabaş bir yükselme var. Bana göre, Türkiye'de etnik kimlik üzerine siyaset yapmak adamı iflah etmez. Etnik kökene bağlı siyasetle Türkiye partisi olamazsınız" dedi. Hüseyin Çelik, provokasyonların her zaman olacağını belirterek, 28 Mart yerel seçimleri sırasında başından geçen bir olayı şöyle anlattı: "Bir gün bir seçim gezisindeyiz. Sandıkların kurulduğu yere gittik. Bana Kürtçe, zarfı açılmamış küfürler ediyorlar. Polislere dedim ki 'Fiziki saldırı olmadığı sürece müdahale etmeyin' Çünkü biliyorum ki, 'Bakan, polisle sandık bastı' diyecekler. Yuhaladılar, küfrettiler, olay çıkarmadan ayrıldılar. Sonra bir ortamda FB Başkanı Aziz Yıldırım'a dedim ki, 'Siz futbol adamlarının pişkinliği ilk kez benim de işime yaradı. O küfürler edilirken dedim ki, sanki ben bir hakemim, onlar da seyirci..." "Siyaseti batıran kafa" "Siirt'te seçim gezisinde DEHAP'lı bir yönetici bana 'Burada size ekmek yok. Doğuya gelmeyin, batıya gidin' dedi. Bu sözüne sert tepki gösterdim. 'İşte sizi batıran bu kafa. Siz bu düşünceyle 3 vilayetten başka yerde oy alamazsınız' dedim. Biz tüm Türkiye'nin partisiyiz. Biz Mardin, Şırnak, Kızıltepe'ye de gidiyoruz, Edirne, Trabzon, İzmir'e de gidiyoruz. Güneydoğu meselesini ön plana çıkarıp siyaset yapmanın Türkiye açısından bir cinayet olduğunu düşünüyorum." "Hasılat iyi" Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, "Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası" çerçevesinde vatandaşların ve kurumların büyük desteği olduğunu söyledi. Son dönem için "hasılat iyi" değerlendirmesini yapan Çelik, şu bilgiyi verdi: "Van Gölü kıyısında Merkez Bankası'nın yaptırdığı 400 kişilik devasa bir tesis var, bir dönem üniversiteye, sonra il özel idaresine devredilmiş. Şimdi işadamı Fettah Tamince (Rixos Otel) tesisi alıp işletecek. Ayrıca Çaldıran'a okul yapacak. Mardin Mazıdağı'nda Süryani bir işadamı Yatılı İlköğretim Bölge okulu yaptırdı. Avukat Münci İnci, memleketi Van'da bilişim lisesi yaptıracak. Geçtiğimiz hafta Trabzonlular gecesinde 15 okul bağladım. 30 trilyondan fazla eder. İstanbul'a gidişimde Finansbank, Doğu'da 12-13 okul yaptıracağını açıkladı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş ile de 12,5 trilyonluk bir protokol imzaladık. Yani bu gidişimde İstanbul'dan 25-30 trilyonluk hasılatım oldu." "Eğitimi yerinde düzeltiyoruz" Bakan Çelik, gittiği illerde eğitim sistemini "check-up'tan geçirdiklerini ifade ederek, yöntemini anlattı: "Bir ile gitmeden birkaç gün önce 19-20 daire başkanını gönderiyorum. Ben gidene kadar eğitim alanındaki her şeyi baştan aşağı inceliyorlar. Vali, belediye başkanı, il milli eğitim müdürü de taramaya katılıyor. Bunun en iyi yönü sorunları yerinde görebilmek. Bürokratlar bugüne kadar Ankara'dan ayrılmamışlar. Bizde en iyi bürokrat, sorunları üstüne iletmeyen bürokrat olunca sorunlar hasıraltı edilmiş. Ankara'dan soruyoruz, "her şey çok iyi" diyorlar, gidip bir bakıyoruz her şey berbat" "Her ile özürlü okulu açamayız" Hüseyin Çelik, her şehre her özürlü grubu için okul açılmasının mümkün olmadığını söyledi. Yapılan okulların ailelerin tavrı nedeniyle boş kaldığını savunan Bakan Çelik, şöyle devam etti: "Her ilde bir okulu dolduracak görme özürlü yok. Aileler çocuklarını başka illerdeki okula göndermeye de yanaşmıyor. Denizli'de beş yıldızlı otel gibi 250 öğrenci kapasiteli bir görme özürlü okulu var. Sadece 60 öğrenciye hizmet veriyor. Niğde'deki özürlü okulunda da 31 öğrenci, 31 personel var. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) özür şartlarını belirlemiş. Altıncı parmak da özür sayılıyor ve DSÖ rakamlarına göre Türkiye'de 9-10 milyon özürlü var. Yani her 7-8 kişiden biri özürlü. Bizde eskiden kalma kötü bir alışkanlık var. Birçok aile özürlü çocuğunu ayıp sayıyor, gizliyor ama yine de özürlü sayımız bu kadar yüksek değil." kaynak: tercumangazete.com