BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,73
ALTIN 2.501,04
HABER /  GÜNCEL

Cübbeli Ahmet Hoca şarkıcılara fena çattı

Cübbeli Ahmet Hoca, şi­ir­le­rin­de ve şar­kı­la­rın­da Allah'a isyan edenlerin Be­rat ge­ce­sin­de bile affedilmeyeceğini söyleyerek tepki gösterdi.

Abone ol

Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, Vahdet gazetesindeki yazısında, şairlere ve şarkı sözü yazarlarına 'Allah'a isyan ettikleri' gerekçesiyle tepki gösterdi.

"KAHPE FELEK NEREDE, İSYANIM TANRIYA..."

"Şi­ir­le­rin­de ve şar­kı­la­rın­da Al­la­h’­a is­yan eden, ka­de­re, fe­le­ğe küf­re­den ki­şi­ler Be­rat ge­ce­sin­de de af ol­maz­lar. Al­lah hiç kim­se­ye zer­re ka­dar zul­met­mez. Ki­şi­le­rin, top­lum­la­rın ba­şı­na ge­len şey­le­rin ar­ka­sın­da mut­la­ka ila­hi ada­let var­dır." diyen Cübbeli, "Şi­ir­le­rin­de ve şar­kı­la­rın­da “Kah­pe fe­lek ne­re­de?” di­yen­ler, “A­da­le­tin ne­re­de?” di­yen­ler, “İs­ya­nım tan­rı­ya­” di­yen­ler ma­ale­sef be­ra­t ge­ce­si de af ol­maz­lar. Bu şa­ir­le­rin şar­kı­la­rı­nı söy­le­yen­ler, bir de bun­la­rı ef­kâr­la­nıp da din­le­yen­ler, ce­hen­nem­de bir ef­kâr­la­na­cak­sın ki sen, ha­ki­ki ef­kâ­rı ora­da gö­re­cek­sin. Si­ga­ra­ da yok ki tüt­tü­re­sin. Her ta­raf ateş za­ten ner­de ne­yi tüt­tü­re­cek­sin. Ef­kâr­lan­mış! Ne ef­kar­la­nı­yor­sun?! Al­la­h’­a “Ka­der bu. Kah­pe fe­le­k” di­yor ha­şa ve kel­la. Ha­dis-i şe­rif­te “Al­-lah-u Teâ­la bu­yu­ru­yor ki: Âde­moğ­lu fe­le­ğe sö­ver, onun fe­lek di­ye söv­dü­ğü be­ni­m” (Bu­ha­rî, Tef­sir 45) buy­ru­lu­yor. Çün­kü fe­lek ya­rat­ma­dı, me­lek ya­rat­ma­dı. An­ne­ni de, ka­rı­nı da alan Al­lah, ma­lı­nı da ba­tı­ran Al­lah. Öy­ley­se ya­ra­tan Al­lah ise rı­za gös­ter­mek la­zım. Ki­me sö­vü­yor­sun ya­hu?! "diyerek tepkilerini sıraladı.
cubbeli-ahmet-hoca.20150526115816.jpg
İşte Cübbeli Ahmet Hoca'nın o yazısından çarpıcı satırlar: 

G­VU­RU MU­SAL­LAT EDER

Şi­ir­le­rin­de, şar­kı­la­rın­da “İ­la­hi ada­let yok mu?” di­ye so­ru­yor­lar. İla­hi ada­let öy­le bir var ki­… Os­man­lı son za­ma­nın­da bo­zul­ma­say­dı, bu mil­let hak et­me­sey­di, Al­lah düş­ma­nı mu­sal­lat eder miy­di? 4 mez­hep müf­tü­sü Ali Hay­dar Efen­di bi­le “Bu mil­le­ti bu ha­le ge­ti­ren ho­ca­lar­la, şeyh­le­r” der miy­di? “Me­şi­hat­ta 60 ta­ne ho­cay­dık. Hep­si de al­la­me-i ci­han. 6 ki­şi na­maz kı­lar­dı, ge­ri­si kıl­maz­dı­” der miy­di? “50 li­ra rüş­vet­le is­te­di­ğin ye­re ka­dı, müf­tü ola­rak ta­yin olur­su­n” der miy­di? Zen­gi­nin, ağa­nın oğ­lu oku­ma­dı­ğı hal­de med­re­se ya­zı­lıp as­ker­den fi­rar eder miy­di? Sen bu ka­dar bo­zu­lur­san Al­lah da gâ­vu­ru mu­sal­lat eder kar­de­şim.

Bİ­ZE ŞA­İR­LİK LA­ZIM DE­ĞİL

İla­hi ada­let var­dır. Os­man­lı­’da yı­kıl­dıy­sa, yı­kıl­ma­yı mu­cip gü­nah­lar su­dur et­miş­tir.

Ku­r’­an’­da “Al­lah bir kav­me ver­di­ği­ni, o ka­vim ken­di­si­ni bo­zup de­ğiş­tir­me­dik­çe de­ğiş­tir­mez.” (Ra­’d Su­re­si-11) buy­ru­lu­yor. Bu mil­let ken­di iyi ha­li­ni boz­du­ğu için Al­lah ni­me­ti de­ğiş­tir­di. Pe­ki, o za­man Al­la­h’­ın ne su­çu var bun­da?
Bü­tün olay­la­rın ar­ka pla­nın­da mut­la­ka ila­hi ada­let var­dır. “Şüp­he­siz ki Al­lah, hiç kim­se­ye zer­re ka­dar zu­lüm et­mez.” (Ni­sa Su­re­si-40) buy­ru­lu­yor.

Onun için şa­ir­le­rin ara sı­ra ef­kâr­la­nıp, ka­fi­ye­yi tut­tu­ra­yım di­ye atıp tut­tuk­la­rı var­dır. Bi­ze de çok şa­ir­lik la­zım de­ğil­dir. Ku­r’­an’­da şa­ir­ler su­re­si var. “O şu­arâ’­ya (şâ­ir­le­re) ge­lin­ce, on­la­ra az­gın­lar uyar.” (Şua­râ Su­re­si-224) di­yor Ku­r’­an. “On­la­rın her va­di­de şaş­kın şaş­kın do­laş­tık­la­rı­nı ve ger­çek­te yap­ma­dık­la­rı şey­le­ri söy­le­dik­le­ri­ni gör­me­din mi?” (Şua­ra Su­re­si-225, 226) buy­ru­lu­yor.

ÇOK KUV­VET­Lİ DE­LİL

Şai­rin bi­ri bir ka­dın­la na­sıl zi­na et­ti­ği­ni an­la­tan, ağ­zın­dan bur­nun­dan baş­la­ya­rak her ta­ra­fı­nı tas­vir eden şi­ir yaz­mış. Olay he­men ka­dı­ya in­ti­kal et­miş. Şii­riy­le be­ra­ber ge­tir­miş­ler şai­ri. Zi­na­dan do­la­yı ada­mı recm ede­cek­ler. Şa­ir ba­ya­ğı uya­nık­mış.

Sa­de­ce şa­ir­lik yet­mi­yor, ha­fız­lık da la­zım de­mek ki. Şa­ir ka­dı­ya “Si­ze bir ayet-i ke­ri­mey­le zi­na yap­ma­dı­ğı­mı is­pat ede­ri­m” de­miş.

Ka­dı bu­yur de­yin­ce he­men “On­la­rın her va­di­de şaş­kın şaş­kın do­laş­tık­la­rı­nı ve ger­çek­te yap­ma­dık­la­rı şey­le­ri söy­le­dik­le­ri­ni gör­me­din mi?” (Şua­ra Su­re­si-225, 226) aye­ti­ni oku­muş. Ka­dı “A­yet­ten de­lil çok kuv­vet­li gel­di­” de­miş ve be­ra­atı­na ka­rar ver­miş şai­rin. O za­man ayet fa­lan oku­du­ğun­da ye­ti­yor­muş.

Şim­di özel mah­ke­me­ye ne ayet sö­kü­yor, ne ha­dis. Ama Al­la­h’­ın hu­zu­run­da ayet sö­ker. Onun için biz işi­mi­ze ba­ka­lım.

SA­HA­BE DE Şİ­İR SÖY­LER­Dİ

İs­la­m’­a, Ku­r’­an’­a, sün­ne­te uyan şi­ir­ler var. Sa­ha­be-i ki­ram şi­ir söy­ler­di. Haz­re­ti Ebu­be­kir, Ömer söy­ler­di. An­cak Ra­su­lul­lah (Sal­lal­la­hu Aley­hi ve Sel­lem) söy­le­mez­di. Ku­r’­an’­da “Biz, O’­na (Pey­gam­be­r’­e) şi­ir öğ­ret­me­dik. Ve (bu), O’­na ya­kış­maz. O (O’­na in­di­ri­len), sa­de­ce zi­kir ve apa­çık Ku­r’­ân’­dı­r” (Yâ­sîn-69) buy­ru­lu­yor. Çün­kü şi­ir söy­ler­se ayet ile ka­rı­şır. Ama sa­ha­be söy­ler­di.

Hat­ta meş­hur Has­san bin Sa­bi­t’­e “Ey Has­san, müş­rik­le­rin, kâ­fir­le­rin yüz ka­ra­la­rı­nı or­ta­ya koy! Ceb­ra­il se­nin­le­dir. Es­hâ­bım si­lâh­la harb et­tik­le­ri gi­bi sen de dil ile harb et!” der­di.

Haz­re­ti Has­sa­n’­a min­ber kur­du­rur­du, “Çık şu min­be­re­” der­di. Ken­di­si de otu­rur­du “Ba­na şi­ir ya­kış­ma­z” der­di.
İs­te­se hep­sin­den iyi söy­ler. O za­man ki şi­ir en iyi teb­li­ği ara­cı. O şi­ir­le bu ta­ra­fı yı­kı­yor, bu da şi­ir­le o
ta­ra­fı yı­kı­yor.

Haz­re­ti Has­san bir şi­ir söy­ler­di, müş­rik­ler re­zil olur gi­der­di. Onun için biz bu ma­na­da şii­re kar­şı de­ği­liz.

Os­man­lı bo­zul­ma­say­dı, bu mil­let hak et­me­sey­di, Al­lah düş­ma­nı mu­sal­lat eder miy­di? Ali Hay­dar Efen­di bi­le “Bu mil­le­ti bu ha­le ge­ti­ren ho­ca­lar­la, şeyh­le­r” derdi.

SA­BÂN-I SE­RiF ORUC­LA­RI­NIN FA­ZiLET­LE­Ri

Üsâ­me ib­ni Zeyd (Ra­dı­yal­lâ­hu An­hü­mâ) şöy­le an­lat­mış­tır:

Bir ke­re ben:“Yâ Ra­sû­lel­lâh! Şa­bân­da oruç tut­tu­ğu­nuz ka­dar hiç­bir ay­da oruç tut­tu­ğu­nu­zu gör­me­di­m” de­di­ğim­de:
“O re­ceb ve ra­ma­zan ara­sın­da kal­mış bü­yük bir ay­dır ki in­san­lar on(un ulu­lu­ğun)dan gâ­fil­dir. O, ken­di­sin­de amel­le­rin âlem­le­rin Rab­bin(in hu­zûr-u ma­ne­vî­sin)e yük­sel­ti­di­ği bir ay­dır.

Ben de ame­li­min oruç­luy­ken yük­sel­til­me­si­ni se­vi­yo­rum (da onun için bu ay­da çok oruç tu­tu­yo­rum)” bu­yur­muş­tur. (Ne­sâ­î, no:2221; Bey­ha­kî, Şu­‛a­bu-l-îmân, no:3540, 5/352-353; Ah­med ib­ni Han­bel, el-Müs­ned, 5/201; İb­ni Ebî Şey­be, el-Mu­san­nef, 3/103; Mün­zi­rî, et-Ter­ğîb, no:1537, 2/122)

ŞABAN ORUCUNUN KIYMETİ BİLİNMEZDİ

Bu ha­dîs-i şe­rif­ten an­la­şıl­dı­ğı üze­re in­san­lar, kıy­met­li ha­ram ay­lar­dan ol­du­ğu için öte­den be­ri re­ceb-i şe­rîf oru­cu­na önem ve­rir­ler­di, fa­kat şa­bân-ı şe­rîf oru­cu­nun kıy­me­ti­ni bil­mez­ler­di. İş­te bu yüz­den Ra­sû­lül­lâh (Sal­lal­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şa­bân oru­cu­nu sün­net ola­rak teş­rî et­ti.

Enes (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh) şöy­le de­miş­tir:

“Ra­sû­lül­lâh (Sal­lal­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) oru­ca baş­la­dı­ğı za­man o ka­dar de­vam eder­di ki ar­tık biz: ‘Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)in bu se­ne oruç aç­ma­ya ni­ye­ti yo­k’ der­dik.

Bir de oru­cu aç­tı­ğı za­man bir za­man tut­maz­dı, tâ­ki biz: ‘Ra­sû­lül­lâh (Sal­lal­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)in bu se­ne oruç tut­ma­ya ni­ye­ti yo­k’ der­dik. Oruç­lar içe­ri­sin­de en çok şa­bân oru­cu­nu se­ver­di.” (Ah­med ib­ni Han­bel, Ta­be­râ­nî, Mün­zi­rî, et-Ter­ğîb, no:1538, 2/122; Hey­se­mî, el-Mec­ma­, 2/192)

ÖLECEKLER O AYDA YAZILIR

Yi­ne Enes (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)dan ri­vâ­yet edil­di­ği­ne gö­re, Ra­sû­lül­lâh (Sal­lal­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)e:

“Ra­ma­zan­dan son­ra han­gi oruç da­ha üs­tün­dür?” di­ye so­rul­du­ğun­da: “Ra­ma­za­na hür­me­ten şa­bân oru­cu­du­r” bu­yur­du. “Han­gi sa­da­ka da­ha üs­tün­dür?” di­ye so­ru­lun­ca da:

“Ra­ma­zan­da­ki sa­da­ka­” bu­yur­du. (Tir­mi­zî, Ze­kat, no:663, 3/51-52; Be­ğa­vî, Şer­hu­’s-sün­ne, no:1778, 6/329; İb­ni Ebî Şey­be, 3/103; Ebû Ya‛­lâ, no:3421, 6/154; Mün­zi­rî, et-Ter­ğîb, no:1539, 2/123; Bey­ha­kî, Şu­‛a­bu­’l-îmân, no:3539, 5/352; es-Sü­ne­nü­’l-küb­râ, 4/305; Ali el-Mut­ta­kî, Ken­zü­’l-um­mâl, no:24292, 8/591)

Âi­şe (Ra­dı­yal­lâ­hu An­hâ)dan ri­vâ­ye­te gö­re:

“Ra­sû­lül­lâh (Sal­lal­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şa­bâ­nın ta­ma­mı­nı tu­tar­dı. Ben ken­di­si­ne: ‘O­ruç­lu ge­çir­me­yi en çok sev­di­ği­niz ay şa­bân­dı­r’ de­di­ğim­de: ‘Şüp­he­siz Al­lâh o se­ne öle­cek­le­ri o ay­da ya­zar (tak­dir eder). Ben de ece­lim gel­di­ğin­de oruç­lu ol­ma­yı se­vi­yo­ru­m’ bu­yur­du­lar.” (Ebû Ya‛­lâ, el-Müs­ned, no:4911, 8/312; Sü­yû­tî, ed-Dür­rü­’l-Men­sûr, 13/254; Mün­zi­rî, et-Ter­ğîb, no:1540, 2/123)

RAMAZAN DIŞINDA AYIN TAMAMINI TUTMAZDI

Âi­şe (Ra­dı­yal­lâ­hu An­hâ) şöy­le bu­yur­muş­tur. “Ra­sû­lül­lâh (Sal­lal­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) oru­ca baş­la­dı­ğın­da: ‘Da­ha aç­ma­ya­ca­k’ der­dik. Bir de aç­tı­ğın­da: ‘Da­ha tut­ma­ya­ca­k’ der­dik. Ra­sû­lül­lâh (Sal­lal­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)in ra­ma­zan dı­şın­da bir ayı tam tut­tu­ğu­nu gör­me­dim. Onun şa­bân­dan da­ha çok hiç­bir ay­da oruç tut­tu­ğu­nu da gör­me­dim.” (Bu­hâ­rî, Savm, 2/243-244; Müs­lim, Sı­yam, no:175, 1/810; Ebû Dâ­vûd, Savm, no:2434, 2/813; Ne­sâ­î, Sı­yam, 4/199-200; Ah­med ib­ni Han­bel, el-Müs­ned, 6/107; İb­ni Hıb­bân, no:3640, 5/262; Ab­dur­rez­zâk, el-Mu­san­nef, no:7861, 4/293; Be­ğa­vî, Şer­hu­’s-sün­ne, no:1776, 6/328; Bey­ha­kî, Şu­‛a­bu­’l-îmân, no:3535, 5/349; es-Sü­ne­nü­’l-küb­râ, 4/292-299)

"Bünyesi zayıf olanın, şabanın 15’inden sonra oruç tutmayıp, farz olan Ramazan-ı şerif orucuna hazırlanması iyi olur. Sağlığı yerinde olan ise, Şaban ayının çoğunu hatta tamamını oruçlu geçirebilir."

AYET-İ KERİME

“Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin, kabul edeyim. Kibirlenip bana ibadet etmek istemeyenleri, zelil ve hakir yapar, cehenneme atarım.” [Mümin 60]

HADİS-İ ŞERİF

“Rabbiniz, hayâ ve kerem sahibidir. Dua eden kullarının ellerini boş çevirmekten hayâ eder.” [Ebu Davud]

ALİMLERDEN ÖĞÜTLER

"Allah-U Teâlâ bir kuluna iman vermişse ona daha ne vermemiştir. İman vermemişse ona daha ne vermiştir!”