BIST 10.248
DOLAR 32,27
EURO 34,78
ALTIN 2.398,41
HABER /  GÜNCEL

Cezaevi isyanlarının nedeni ve çözümleri!

Türkiye'de Şanlıurfa cezaevi ile başlayan ve diğer cezaevlerine yayılan isyanların nedenlerini ve çözümlerini, konuyla ilgili araştırma ve inceleme yapan uzmanlarla görüştük.

Abone ol

Şanlıurfa E tipi cezaevinde Cumartesi günü çıkan yangın sonucu 13 tutuklu ve hükümlünün hayatını kaybetmesi, ardından da isyanların Adana, Gaziantep ve Karaman cezaevlerine sıçraması Türkiye’de cezaevleri sorununu yeniden gündeme getirdi.

Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun çeşitli cezaevlerine düzenlediği ziyaretler sonucunda yayınladığı raporlarda birçok cezaevinde kapasitenin üzerinde tutuklu ve hükümlü bulundurulduğu ve bunun havasızlık, temizlik, hükümlü ve tutuklular arasında gerginliklerin oluşması gibi sorunlara yol açtığı belirtiliyor.

Şanlıurfa cezaevini ziyaret eden komisyon üyelerinden Barış ve Demokrasi Partisi milletvekili Ertuğrul Kürkçü, BBC Türkçe'ye yaptığı açıklamada, Urfa cezaevinde isyana neden olan sorunların daha önce ziyaret ettikleri Mardin, Gaziantep, Osmaniye ve Mersin cezaevlerinde de yaşandığını ve hepsininde kapasitelerinin çok üzerinde insan barındırdığını aktardı.

Kürkçü’nün yanısıra, İnsan Hakları Derneği Cezaevleri Komisyonu'ndan Sevim Kalman da Şanlıurfa cezaevindeki koğuşlarda 6-8 kişi kalması gerekirken 18 kişinin kaldığını ve isyanın temel olarak kapasite fazlalılığı ve bundan kaynaklı yer sorunu, havasızlık, temizlik, aşırı sıcak nedeniyle çıktığını ifade ediyor.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu başkanı Ayhan Sefer Üstün ise bugün yaptıkları açıklamalarda Şanlıurfa cezaevindeki isyanın havalandırma tartışmasından kaynaklanmadığını aktardı.

‘Anlatılan senin hikayendir’

Urfa cezaevinde yaşananların benzer koşullara sahip cezaevleri için örnek alınması gerektiğini söyleyen Kürkçü, “Urfa cezaevi diğer cezaevleri üzerinden Türkiye’ye, 'anlatılan senin hikayendir' dedi” diyor.

Şanlıurfa cezaevi 264 kapasitelik olmasına rağmen 1000’in üzerinde tutuklu ve hükümlüyü barındırıyor. Cezaevinde daha önce de olumsuz koşullara karşı isyanlar çıkmıştı. 2010 yılında bir mahkum kendini yakmış ve 2011 yılında da mahkumlar koğuşlardan birini ateşe vermişti.

 

Cezaevi yönetiminin tutuklu ve hükümlülere karşı aşırı keyfi, sert otoriter ve çoğu zaman ideolojik bir saldırganlık içinde olduğunu belirten Kürkçü “Susuzluk, havasızlık, anlayışsızlık, baskı hepsi bir araya gelince bir yangın için bütün yanıcı maddeler bir araya toplanmış oluyor” diyor.

Kürkçü'nün sıraladığı Urfa cezaevinde yaşanan sorunlar arasında, girişte çırılçıplak soyunup aranmak, sosyal faaliyetlerin bulunmaması, mahkumların birbiri ile görüşebilecekleri ortak alanların olmamasının yanısıra katı disiplin uygulamaları bulunuyor.

İHD Cezaevi komisyonu düzenli olarak tutuklu ve mahkumlardan mektuplar alıyor. Sorunların kimi zaman yer sorunu kimi zaman tedavi hizmetlerine erişilememesi olduğunu belirten Kalman, kendilerine gelen başvuruları kamuoyuna taşıdıklarını, gerekli resmi başvuruları yaptıklarını ancak sonuç alamadıklarını söylüyor.

Kürkçü de Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu olarak hem adli hem de siyasi mahkumlardan aldıkları temel şikayetlerin cezaevine giren bütün mahkumların çırılçıplak soyularak aranmaları, katı disiplin uygulamaları, ziyaretlerin sınırlandırılması, mektupların yerine gitmemesi gibi sorunlar olduğunu söylüyor. Ancak birçok durumda tutuklu ve hükümlülerin şikayetleri dikkate alınmıyor ve dilekçeler işleme konmuyor.

Uzun tutukluluk süreleri

Avrupa Konseyi ve Uluslararası Af Örgütü raporlarında da belirtildiği gibi, Türkiye'de davalar çok uzun sürüyor ve tutuklu yargılanma oranı ciddi düzeyde artmış durumda. Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde de çok sayıda dava mevcut. Bu durumun cezaevlerinde kapasite sorunu yaratan etmenlerden birisi olduğu düşünülüyor.

Yargı ve emniyetin, cezaevleri sorununun tamamlayıcı parçaları olduğunu belirten Kürkçü, genel olarak polis fezlekelerinin iddianame haline geldiği ve yargıçların da önüne geleni tutukladığı bir iklimde cezaevlerinin giderek dolduğunu söylüyor.

 

Adalet Bakanı Sadullah Ergin ise, bugün yaptığı açıklamada cezaevi nüfusunun sadece yüzde 27.5'inin tutuklu olduğunu söyledi.

Ergin yaptığı açıklamada tutuklu ve hükümlü sayısındaki artışın nedeninin, suç oranlarında, ilgili kanunlarda ve mevzuatta yapılan düzenlemelerle cezaların artırılması olduğunu belirtti.

Cezaevlerinin denetimi şeffaf değil

İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye araştırmacısı Emma Sinclair-Webb cezaevlerinden çok sayıda şikayet yapıldığını ancak gereken tedbirlerin alınmadığını söylüyor.

Cezaevi sisteminin çok kapalı olduğunu belirten Sinclair-Webb, akraba ya da avukat değilseniz, cezaevlerini ziyaret etmek için çok ağır ve uzun prosedürler gerektiğini ve birçok insan hakları kurumunun izin alamadığını belirtiyor. Sinclair-Webb sorunların ancak şeffaf ve denetime açık bir sistem geliştirilebilirse çözülebileceğini savunuyor.

Türkiye’nin 2005 yılında imzaladığı ve 2011 yılı Eylül ayında Meclis tarafından onaylanan İşkenceye karşı Sözleşme’ye Ek Protokol (OPCAT), cezaevlerine ve gözaltı merkezlerine düzenli, haberli ya da habersiz, ziyaretler düzenleyebilecek bağımsız bir önleyici mekanizmanın oluşturulmasını öngörüyor. Türkiye’nin bir yıl içinde, yani 2012 Eylül ayında kadar ulusal bir önleyici mekanizmayı kurmuş olması gerekiyor. Türkiye yetkilileri bu mekanizmanın rolünü kurulması planlanan Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun üstleneceğini belirtmişti.

İşkenceyi Önleme Derneği (APT)’nin Avrupa ve Orta Asya uzman Matthew Pringle, yarın Meclis Genel Kurulu’nda görüşülecek Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun önleyici mekanizmanın rolünü yerine getirmek için çok yetersiz olduğunu söylüyor.

Yasa tasarısını incelediklerini belirten Pringle, tasarının sivil toplum örgütlerine danışılmadan hazırlandığını ve çok zayıf kaldığını belirtiyor. Aynı şekilde Kürkçü de “devletin yol açtığı insan hakları ihlallerinin ve devletin merkezi organı olan yürütme tarafından tayin edilen üyelerden oluşan insan hakları kurumunca çözüleceğine inanmak güç” diyor.

Pringle'a göre, “Eğer Türkiye’de Ulusal İnsan Hakları Kurumu yasası mevcut haliyle geçerse uluslararası standartlarla uyumlu olmayan bir mekanizma kurulmuş olacak”.

Atılacak adımlar

 

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden Sinclair-Webb, Türkiye’de daha önce de cezaevlerinde isyanların yaşandığını, 13 kişinin öldüğü bu son olayın sorunun kritik bir noktaya geldiğini gösterdiğini ve acilen kapsamlı, etkili ve hızlı bir şekilde idari ve gerekirse cezai soruşturmanın başlatılması gerektiğini belirtiyor.

Adalet Bakanı Ergin yaptığı açıklamada Türkiye'de cezaevleriyle ilgili geçmişten gelen büyük sorunlar olduğunu ve bu sorunları ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yapıldığını söyledi.

Ergin, alınacak önlemler ile ilgili Şanlıurfa Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'ndan 85 hükümlü ve tutuklunun yakın ilçe cezaevlerindeki boş kapasitelere sevk edildiğini ve önümüzdeki yıllarda toplam kapasitesi 108 bin 935 olan 196 yeni cezaevi açmayı planladıklarını kaydetti.

Birçok uluslararası insan hakları belgesinde cezaevleri ile ilgili düzenlemelerin mevcut olduğunu belirten Pringle, “Hükümetler bu adımları atmak için yeterince kaynakları olmadığını öne sürüyor. Ancak mesele sadece cezaevi sistemini değiştirmek değil aynı zamanda uygulamaları ve tavrı değiştirmek. Dolayısıyla bu sadece para ile ilgili değil” diyor.

Bu sorunların yığılmış sorunlar olduğunu belirten Kürkçü, giderek artan tutuklamalar ve mahkumiyetler nedeniyle, Adalet Bakanlığı’nın artan cezaevi yüküne yetişecek ne maddi kapasite, ne personel üretemediğini ve ceza indirimine gidilmesi ya da genel af gibi bir öneri olmadıkça bu hızla sorunun çözümünün çok uzun zaman alacağını söylüyor.

“Zihniyet, hukuki ve idari durum değişmedikçe cezaevi sorunu Türkiye’nin sorunu olmaya devam edecek”.