BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53
HABER /  GÜNCEL

Cemaat hükümete ve Erdoğan'a fena patladı

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı suskunluğu bozup Cemaatin reaksiyonunu ortaya koydu. Cemaat, Gülen'in iadesinin istenmesine sert tepki verdi.

Abone ol

Gülen Cemaatinin sözcüsü konumundaki Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan flaş açıklamalar geldi. Vakıf, Gülen'i iadesinin istenmesine ilişkin Başbakan Erdoğan'a sert yanıt verdi.

Vakıf Başkanı Mustafa Yeşil, Erdoğan'ın darbe dönemlerini bile aratır hale geldiğini söyleyerek, Gülen'in ABD'den istenmesine sert tepki gösterdi.

Dün Beşiktaş Swiss Otel’de bir basın toplantısı düzenleyen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) yöneticileri, Fethullah Gülen ve Hizmet Hareketi’ne yönelik planlı bir saldırı ve linç kampanyası yürütüldüğünü iddia etti.

Mustafa Yeşil’in açıklamalarından satır başları şöyle:

*Linç kampanyası nefret söylemini geçti:Anayasa Mahkemesi’nden medyaya, iş dünyasından insan hakları örgütlerine kadar farklı ve eleştirel görüşler dile getiren tüm kişi ve kurumlar hedef alınarak itibarsızlaştırılmaktadır. Bir süredir bu kara propaganda kampanyasının hedefindeki toplum kesimlerinden biri de Hizmet Hareketi’dir. Bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan, bazı kabine üyeleri ve hükümete yakın medya organları tarafından Hizmet Hareketi’ne yönelik linç kampanyası, çoktan nefret söylemi düzeyini geçmiştir.

DÜNÜN EN ÇOK OKUNAN HABERİ

zafer-çağlayana-saat-firmasindan-şok.jpg
ZAFER ÇAĞLAYAN'I BİTİREN SAAT FİRMASININ AÇIKLAMASI (TIKLA OKU)

*Yürütmenin gücü kullanılarak hukuk askıya alınıyor: Farklı düşünenler, iktidar imkânları ve devlet gücü de kullanılarak vatana ihanet ve darbe söylemleriyle suçlanmaktadır. Demokratik hukuk devletinde asla kabul edilmeyecek, temel insan haklarını ayaklar altına alan bu söylem ve uygulamalar herkesin gözü önünde cereyan etmekte, siyasi hedef ve çıkarlar için yürütmenin gücü kullanılarak hukuk askıya alınmaktadır.

*Darbe dönemlerini bile aratır hale geldi: Milletimizin fedakârlığının eseri, dünyadaki gururu ve en önemli küresel markası olan Türk okullarını karalayarak kamu imkânlarıyla kapattırma çabası, öğretmenlerine yaşatılan mağduriyet, hizmete gönül veren işadamlarının baskı altına alınması ve Erdoğan’ın ‘Bunlara su bile yok’ tehdidinin arkasından yaşanan boykot ve mağduriyetler darbe dönemlerini bile aratır hale gelmiştir. Gerçek şu ki; hukuk tanımayarak Camia üzerinde yürütülen bu linç kampanyasının gelecekte farklı dini cemaatleri ve diğer sivil oluşumları hedef almayacağını kimse garanti edemez.

FETHULLAH GÜLEN'İN İADESİNİ İSTEMEK ALGI OPERASYONU

*Başbakan Tayyip Erdoğan, bir Amerikan televizyonuna verdiği demeçte; Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında “Stratejik ortağımız ABD’nin Fethullah Gülen’i iadesini ümit ediyorum. En azından sınır dışı etmeliler.” dedi. Hakkında hiçbir soruşturmanın olmadığı bir dönemde Başbakan’ın böyle bir ifade kullanması, vahim olduğu gibi muhtemel bir soruşturma sürecinin ne kadar siyasi olacağının da kanıtıdır. Kaldı ki Hocaefendi, daha önce değişik iddia ve iftiralarla yargılanmış ve beraat etmiştir. Hukuk ilkeleri açısından iadesini gerektirecek ve uluslararası nitelikte kabul edilebilecek hiçbir gerekçe ve delil bulunmamaktadır. Gerçek böyle iken medya üzerinden bu tür bir girişimde bulunmak, ‘Camia’nın sanki Amerika’nın güdümündeymiş imajı ve algısı’ oluşturmaya dönük bir gayret olduğunu göstermektedir.

*“Camia ABD’nin güdümünde” lafa bühtandır: Hâlbuki evrensel insan hakları, hukuku ve değerlerini hedef alarak birlikte yaşamayı kendisine şiar edinmiş olan Hizmet Camiası; ABD’nin de dâhil olduğu yaklaşık 160 ülkede eğitim faaliyetleri göstermektedir. Bütün bu faaliyetlerin bir devletin, bir kültürün veya bir gizli servisin güdümünde yapılıyormuş gibi gösterilmesi Anadolu’nun her kesiminden fedakâr gönüllüler başta olmak üzere bütün bu ülkelerdeki, farklı din, dil, etnik köken ve kültüre sahip Hizmet Hareketi dostlarına hakaret ve bühtandır.

*ÜLKEYİ MUHABERAT DEVLETİNE DÖNÜŞTÜRDÜ : 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması, hukuk usulü içinde ve meri kanunlar çerçevesinde yargının gerçekleştirdiği bir süreçtir. Şayet usul ve esasa ait yanlış ve eksikler varsa bunların denetimi hukuk sistemi içinde mümkündür. Dört bakanın istifa ettirildiği ve Yüce Divan’a gönderilmesinin gündemde olduğu bir ortamda; iddialara cevap vermek ve yargının işini yapmasına yardımcı olmak yerine, hukuk çerçevesindeki bir soruşturmayı darbe girişimi gibi sunmak, gerçeği tersyüz etmektir. Ortada bir darbe var ise bu 17 Aralık sonrası yaşanan; yürütmenin yargıya müdahalesi, hukukun siyasallaştırılması, Anayasa hükümlerinin açıkça çiğnenmesi, medyanın baskı altına alınıp sosyal medyanın yasaklanması, özgürlüklerin kısıtlanarak ülkenin adeta muhaberat devletine dönüştürülmesidir.

*DİNLEMELER: Taviz verilmemesi gereken bir ilke olarak, hukuka aykırı her türlü dinleme ve özel hayatın ihlali niteliğindeki eylemleri şiddetle kınıyor ve faillerin bir an önce yargı önüne çıkarılmasını talep ediyoruz. Bununla birlikte, üzerinden aylar geçmesine rağmen dinleme iddiaları hakkında tek bir somut delil ortaya konulmaması dikkat çekicidir. Evrensel hukuk ilkeleri ve İslam’ın temel değerlerine göre; ‘iddia eden iddiasını ispatla yükümlüdür’ ve ‘kesin hükümle suçluluğu ispat edilene kadar kişi masumdur’.

*DIŞ BAĞLANTI VE AJANLIK KAMUFLAJI : Dış bağlantı, ‘ajanlık’ ve ‘casusluk’ gibi akıl almaz ve mesnetsiz komplo teorileriyle Camia’nın günah keçisi haline getirilmesi izan ve insaf dışıdır. Hiçbir somut delil ortaya koymadan, ‘kanaat, his ve algılarla’ yapılan iftiralar, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını sonuçsuz bırakmayı hedeflemekte ve ayrıca nefret suçu oluşturmaktadır.

*Dinleme iddiaları, tasfiye ve baskılara gerekçe yapılıyor: Hukuka aykırı her türlü dinlemeyi kınarken, başta Sayın Fethullah Gülen olmak üzere Hizmet Hareketi’ne yakın kişi ve kurumların telefon görüşmelerinin hukuk dışı yollarla dinlenip servis edildiğini, daha da vahimi bu hukuksuz dinlemelerin siyaset meydanlarında kullanıldığını ve Hizmet Camiası’nın topyekûn suçlu ilan edilip nefret söyleminin mağduru haline geldiğini görmekteyiz. Bütün yetki ve teknik imkânlara sahip olan yürütme organı, hukuk sürecini sürüncemede bırakmakta ve dinleme iddialarını keyfi olarak belirli kişi, kurum ve gruplara karşı yıpratma, tasfiye ve baskı aracı olarak kullanmaktadır.

*ERDOĞAN DİNLEME DELİLLERİNİ AÇIKLASIN: Cumhurbaşkanı’ndan Genelkurmay Başkanı’na, Anayasa Mahkemesi’nden eski bakan ve işadamlarına birçok insanın dinlendiği veya kasetinin bulunduğu Başbakan tarafından iddia edilmektedir. Erdoğan’ın bu iddiayı destekleyen delilleri muhataplar ve yargıyla paylaşmaması başka türlü bir şantaj algısı oluşturmaktadır. Baykal ve MHP kasetlerinin siyaseti dizayn etme yönünde kullanılması ve bir türlü aydınlatılmaması da bu konudaki kaygıları güçlendirmektedir.

BÖCEK KONULDU İDDİALARI : Başbakanlık ofisine böcek konulduğu ve Dışişleri Bakanlığı’ndaki Suriye toplantısının dinlendiği iddialarıyla alakalı olarak da ortaya konulmuş hiçbir delil yoktur. Olay, hükümet medyası tarafından kimi zaman havada uçan böceklere, kimi zaman korumalara, kimi zaman çaycı ve temizlik görevlilerine yıkılmakta, ancak Dışişleri müfettişleri, MİT, Emniyet, TİB ve adli makamlardan olayı aydınlatacak hukuki bir adım atılmamaktadır. Bütün bunlara rağmen uzun süredir Hizmet Camiası bu çirkin iftiralarla suçlanmaktadır. Alabildiğine sıkı güvenlik önlemleriyle korunan mekânların ancak yüksek teknolojiyle dinlenebileceği bilinen bir gerçektir. Benzeri, ancak devletlerarası karşı casusluk faaliyetlerinde görülebilecek olan bu tür bir dinleme vakasını bahane ederek “kanaat oluştu” türünden ifadelerle sivil bir hareketi yıpratmak akıl ve hukuk ölçüleriyle bağdaştırılamaz. Zira bu, bir devlet ve millet meselesidir. Devletin en mahrem görüşmelerini dinleyen ve sızdıranların yanı sıra görevini ihmal ederek bu zaafı oluşturanlardan da hesap sorulması hükümetin namus borcudur.