BIST 10.471
DOLAR 32,77
EURO 35,09
ALTIN 2.457,99
HABER /  GÜNCEL

Bir de O'nun ağzından dinleyin!

Başbakanlık Müşaviri Ahmet Tezcan, sansürcü olduğu yönündeki iddialara cevap verdi, medyayı topa tuttu.

Abone ol

Patlak veren 'Öpücük Skandalı' haberinin ardından neredeyse bütün medya O'nu, konuştu. Herkesin konuştuğu isim ise sadece İnternet Haber'e konuştu.. Başbakanlık Müşyaviri Ahmet Tezcan, sansürcü olduğu yönündeki iddialara cevap verdi, medyayı topa tuttu. İşte o röportaj: Bizim bildiğimiz Ahmet Tezcan Başbakanlık Basın danışmanı olmadan önce hep özgürlükleri savunan İnternet sitesi sahibi, özgürlükçü gazeteciliğin öncülerindendi. Ancak aynı Ahmet Tezcan bugün, sansürcü olmakla suçlanıyor. Ne oldu da bu hale geldi. Niye Ahmet Tezcan sansürcü oldu? Ahmet Tezcan sancürcü değil. İkincisi her yerde çıktı böyle olmadığını anlattı. İnternet Haber'de de çıktım kendimi anlattım. Ne yaptığımı ne yapmadığımı anlattım. Benim yaptığımın sansürle hiç bir alakası yok. Dünyanın her yerinde basın müşaviri bu tür olayları insaniyete dayanan bir şekilde karşı tarafa iletebilirler. -Karamanlis'in Emine Hanım'ı, öpmeye yeltendiği, öptüğü, öpmediği, tartışması için ne diyorsunuz? Ben bunu uzatılmasına dahi taraftar değilim. Çünkü biz bu insanları ikaz etmişiz. Bir insanı bu hareket rahatsız ediyorsa şöyle oldu böyle oldu diye bunu uzatmaya da hiç gerek yok. Altından başka şeyler çıkarmaya da hiç gerek yok. Yani bir insanın rencide edilmesinden bizim arkadaşlarımız haz duyuyor gibiler. Bu son derece insani bir talep. Bu talebi de kimlere edersiniz TRT'ye, AA'ya... Bir takım özel kanalları da aradım. -Ne dediniz. Çünki orada bir yanlış anlaşılma oldu. Tam olarak siz ne dediniz? Dedim ki "Böyle böyle bir şey var. Yayınlanması halinde Emine hanım rahatsız olacak. Yayınlanmazsa iyi olur". Bundan ibaret. "Özel"e dair bir kelime geçmedi mi? Ben gazeteci arkadaşlara sadece bir hassasiyeti ilettim. "Bu da onun kendi özelidir" dedim. Kadının kendi özel dünyasına has bir duygu bu. Onun kendi özeli yani. O onun özel hayatı demedim. Bu özel hayata girer demedim. -O özel hayata girmiyor değil mi? Tabi girmiyor. Ama şuna da karşıyım. Daha sonra Orhan Erinç bir açıklama yaptı. "Başbakan'la eşinin bulunduğu her yer kamusal alandır, bu özel hayat olmaz" dediler. Böyle bir şey olabilir mi? Mümkün mü? Burada iki insandan bahsediyoruz. Bunlar Başbakan olsalar da bulundukları her yer kamusal alan olamaz. Nitekim evine girmeye teşebbüs ediyor mu insanlar? Ha ben şunu gördüm. Başbakan tuvalete gittiğinde tuvalete kamerasını odaklamış vaziyette hazır bekleyen kameramanlar gördüm. Dünyanın neresinde böyle bir şey var. Böyle bir şey olabilir mi?. Mesela Hadi Özışık, mesela Orhan Erim, bulundukları yer itibarı ile kamuya mal olmuş insanlar, bunların özel şeyi olmaz bulundukları her yer kamuya açıktır diyerek her gittiği yere kamera dolaştırırsan, bunun ne kadar rahatsızlık vereceği ne kadar taciz edici bir şey olduğu o zaman anlaşılır. Yorgo Kırbaki ile konuşuyoruz. Yunanistanda yaşayan bir gazeteci arkadaşımız kendisi. Bu meselelerden sonra Yunanlı gazetecilerin hepsine sordu, dedi ki "Ya gecenin saat 23:30'u mu ne şimdi dedi Başbakan Karamanlis eşi ile birlikte sinemaya yada bir kafeteryaya gitse peşinde kaç gazeteci olur?" dedi. Hiç bir tane olmaz dediler. Türkiye başbakanının böyle bir şansı yok. Tuvalete bile gidemiyor adam kamerasız. Böyle bir taciz dünyanın neresinde var. Bu bir taciz. Erdoğan taciz mi ediliyor? Yani şey olarak söylemiyorum bunu, illede yani başlık atmaya çalışıyorsan, o çıkıyor ortaya. Mesela takibe gittiklerinde Yorgo Kirbaki ile konuşan Yunanlı gazetecilerin söyledikleri şu; Takibe gittiler. Birinci gün görüntülendiler doğal olarak eşi ile elele falan. Bundan sonra hiç bir gazeteci artık ilgilenmez. Ama Başbakan Erdoğan yılbaşında tatile gideceğinde karayolu ile takip edilmemesi ricasında bulunuldu, kıyamet koptu. Karayolunda takip sırasında kaza meydana gelebileceği için ricada bulunduk kıyamet koptu. bizimkiler sansürle çok içli dışlı yaşadıkları için ve sansür önce beyinlerde olduğu için sansürü çok seviyorlar. Şimdi hiç bir tanesi söyleyemez ki kendilerine iletilmiş benzeri ricaları hiç bir şirket geri çevirmediklerini biz burada 40 kişiyiz ve birbirimizi biliriz. -Sonra Türkiye'ye döndünüz bu hadise devam etti. Vatan yazarı Mustafa Mutlu ile bir polemik başladı? Mustafa tuhaf şeyler yazmış. Bir e-mail ile bunun böyle olmadığını söylemeye çalıştım. Sonra telefonla konuştuk Mustafa tuttu, bunu yayınlıyacağını söyledi. Ben dedim ki sana yayınlaman için değil bilesin diye e-mail attım dedim. Yok bunu herkez bilsin dedi. Sonra ertesi gün baktım ki bazı cümleler çıkartılmış. Bunlar önemli cümleler. Çünkü benim gazetelerde yer alan beyanatımın çarpıtıldığını söylüyorum. İkincisi bana şey tavsiyesinde bulunuyor, Başbakan her bişey istediğinde evet demememi söylüyor. Ben de her isteğine evet demediğimi hayır da diyebildiğimi hayır dediğimde ve bunun gerekçesini anlattığımda doğru olanın kabullenmek haysiyetine sahip birisi olduğunu söyledim. Bunu da yağcılık olarak yorumladılar. Bugüne kadar benim çalıştığım kurumlarala ilgili ne söylediğimi herkes bilir. Ben bunu gazetelerde yazdım. Ben bunu televizyonlarda söyledim. Bulunduğum her ortamda iş teklif eden herkese söyledim. Dedim ki benim bugüne kadar çalıştığım hiç bir işyerinde patronum olmadı. Çünkü benim patronum benim rızkımı verendir. Benin rızkımı vermeye de hiç bir mahlukun güçü yetmez. Dolayısı ile hayatım boyunca yağcılık noktasında patrona asla yağcılık yapmadım. Ve geçmişte gazetelerde ayrılışlarımın istifalarımın kovuluşlarımın gerekçelerine bakan bir insanın bunu söylemesi için vicdansız olması lazım. İkincisini ise söylemeye dilim varmıyor. Sonra bu arada yani TRT'den edilen bir ricanın yerine gelmemesi halinde yapacak hiç bir şey yok yaptırım açısından. Onun gerekçesini anlatıyorum. TRT üzerinde yetkisi olan tek kurum vardır o da RTÜK. Hiç bir RTÜK üyesini mevcut hükümet ve parti üyesi seçmemiştir. Onu niye saklıyorsun benim sözlerimi çarpıtıyorsun. Niye bunları yazmıyorsun? Bir gün sonra nasıl yayınladı. Kopuk kopuk cümleler halinde yayınladı. bir öncekini okumayan okuyucu ne anlayacak bundan? Bir kurnazlık var. -Mustafa'nın size karşı her hangi bir husumeti var mı? Niye böyle yapıyor? Niye sizin yazınızı makaslıyor? Onun sebebini ona sormanız lazım. Bir arkadaşa da niye böyle yaptın diye soran arkadaşa demiş ki "Benim yerim çok dardı. Ahmet Tezcan bana 4 bin vuruşluk bir yazı göndermiş, koyacak yerim yok o yüzden koyamadım". Bu arkadaş bana bunu söyler söylemez hemen bilgisayardan gönderdiğim yazının kaç vuruşluk olduğunu araştırdım. Aradaki boşlukları bile ölçtüm. 2663 gibi bir şey...Bir ikincisi ben bir açıklama gönderdiğim zaman yayınlamasını bekleyerek göndermedim. Fakat bu gibi durumlarda ne kadar yazılmışsa onun haddini aşmamak onunla sınırlı kalmak gibi bir şeyim var. Ben ona ne kadar yazmışsam aynı oranda cevap beklerim. Şimdi ben yazarım. İstediğim cümleyi alırım. İstediğimi atarım lüksüne kimse sahip değildir. Yayınlayacaksan tam yayınla. Benim köşe yazarlığım yaptığım dönemde Mustafa Mutlu yoktu. 4. Kuvvet Medya'yı yaptığım zaman bize gelen bir açıklama varsa şayet, o açıklamada bizimle ilgili en çarpıcı en sert cümleyi başlığa çıkarırız. Mesela Uluç Gürkan Ahmet Tezcan'a yakışmadı diye bir şey göndermişti. Şak diye koydum yukarıya. Ahmet Tezcan'a yakışmadı diye altını da olduğu gibi koydum. Sonra ona cevabımı verdim tabi. Hakaret etmeden aşağılamadan bir takım sıfatlar kullanmadan. Eğer sıfatlarla konuşmaya başlayacaksak benim kelime hazinem çok geniştir. -Bugünkü yazıda o da size cevap vermiş? Cevabını vermiş onu aldım. İddiaları ile ilgili ne diyorsunuz? Mustafa Mutlu bu kez daha farklı iddialar gündeme getirmiş. Başbakan'ın yurtdışı gezilerinde TRT ve AA dahil tüm medyaya kapatacağız demiş. 1 böyle bir şeye sadece benim değil kimsenin gücü yetmez. Böyle bir saçma şey söylemem mümkün değil. Başbakan'ın yurdışı gezilerinde sınırlı katılım gerektiren bazı bölümler var. Tabiiki Başbakan'ın heyetler arası görüşmeleri karşılama töreni tokalaşma gibi. Şimdiye kadar yapılan her iki tarafın karşılıklı önceden görüşerek kararlaştırdığı bir sınırlı sayı azaltılması. Nedir işte, iki kamera öbür taraftan iki kamera bu taraftan. İki foto muhabiri öbür taraftan iki foto muhabiri bu taraftan. Bugüne kadar biz TRT ve AA dahil Başbakan'ın özel fotoğrafçısı hariç, TRT ve AA vardı. TRT'nin bunları servis yapmasını istiyorduk. Ama her seferinde benim mutlaka TRT'yi arayıp bunu diğer arkadaşlara servis yapın demem gerekiyor. Bizim iki kameramız var. Ben dedim ki bu kameralardan bir tanesini yurdışına getireceğiz. TRT ve AA'nın yanında bizim kameramız da çalışacak. Ve servisi bizim kamera yapacak -Arada korkunç bir fark var Bu uygulamayı biz zaten Ankara'da yapıyoruz. Kısıtlı kameranın, alanın darlığı nedeniyle, karşı tarafın talebine göre gibi durumlarda TRT kamerasının yanında bizim kamera da oluyor, Ankara'da bizim çoğaltma şansımız da var. İsteyene bunu servis yapıyoruz. Nasıl yapıyoruz ham olarak. Biz sadece yurtdışına getiremiyoruz. -Mustafa Mutlu böyle bir "Müthiş plan" dediği şeye herkesi inandıran bir senaryoyu nasıl ortaya attı? Bana gönderdiği e-mailinde diyorki "Sen benim konuştuklarımı banda kaydetmemiş olabilirsin ama ben tedbirimi alıp kayıt yaptım" diyor. Demek ki bu konuşmayı banda almış beni mahkemeye verecek. Hiç mahkemeye vermeye gerek yok. Bu bandın kopyasını bana göndersin. Benim "Başbakanın yurtdışı gezilerinde TRT ve AA dahil bütün medyaya kapatacağız" gibi bir cümlem varsa şayet, ben derhal görevi bırakayım. Gazetecilerin kıyısına dahi uğramıyayım. Ekmeğimi başka yerden arayayım. Bu hem gazeteciliği hem de başbakanlığı terkedeyim. Ben bunu yaparım. defalarca da yaptım. Buna herkes şahit. Televizyonları başında oturan insanlar da şahit. Böyle bir cümle yok. O anlama gelecek hiç bir cümle yok. Zaten teorik olanı bırakın pratik olarak bunu yapmanın imkanı da yok. -Bunların hepsi yalan mı? Evet... -Mustafa Mutlu ile devam ettirecek misiniz polemiği? Bir yere gitmek, insanlar iki kaşının ortasında konuşmaya başladığında, öfke ile konuşursa, öfke insanın gözüne de perde olur, ruhuna da perde olur kalbine de perde olur. Dolayısı ile ben ona cevap verince öfkelendi. Diyorlar ki "Sen Başbakan'ın Basın Müşaviri'sin sen hiç bir şeye cevap verme" Olur herkes bana ağzına geleni söylesin ben cevap vermeyim. Hiç kusura bakmasınlar. Bana yayın yolu ile bir şekilde suçlamada bulunanlar yine yayın yolu ile cevabını alır. -Türkiye'nin alışık olmadığı bir şey. Bugüne kadar başbakan müşavirleri hep sustu. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var -Sizi sıkıntıya sokmaz mı? Sizin üzerinizden Başbakana saldırmazlar mı? Onu yapan haksızlık etmiş olur. -Ya da Başbakan'a yüklenip sizin orda bulunmanızı engellerlerse? Edebilirler tabi bence hiç bir mahsuru yok. İsteyen istediğini yapsın. Anam beni "Benim oğlum Başbakan Basın Müşaviri olacak" diye doğurmadı. Böyle bir şey yok. -Bir gün sayın Başbakan size "Ahmet sus konuşma" diyebilir mi? Başbakan'a ben bir gün "Benden yana sıkıntı var mı?" diye sordum. Bu hadiseden aylar önce. "Hayırdır?" diye sordu. Ben de "Olur ya benim çalışmalarımdan memnun kalmamış olabilirsiniz" dedim. "Birileri size benimle ilgili şeyler söylemiş olabilirler. Biliyorum ki siz birinin suratına karşı böyle şeyler söyleyemezsiniz". Çünkü onun duygusal bir tarafı var. "Memnun olmadığınız bir taraf varsa hemen çekilebilirim" dedim. Güldü, "Yok" dedi. Ben bunu ara ara Başbakan'a sorarım. Benden yana sıkıntısı varsa şayet hemen ayrılabilirim. Mustafa Mutlu'nun yazdıklarından sonra tekrar aynı soruyu sormayı düşünüyormusunuz? -Yo hayır gerek yok., -Ne olabilir de Ahmet Tezcan şapkasını alır gider. Şahsınıza yönelik saldırılara anında refleks gösteriyorsunuz? Bu konu ile ilgili mi? -Hani siyasetçilerde vardır bu tavır? Ama ben siyasetçi değilim. Benim hiç bir siyasi kariyerim ve yönüm yok. Benim hiç bir makam ve parasal beklentim yok. Tek beklentim var. Medyada bugüne kadar kaç sene oldu, işte 15 seneyi aştı. Geldiğimiz belli bir nokta var. Medyanın problemleri ile ilgili. Yıllardır ben bunlarla ilgileniyorum. Bunlarla ilgili çile çekiyorum. Bunlardan bir tanesinin doğru yere oturduğunu göreyim gözlerim açık gitmesin. Tek derdim budur. Gerisi umurumda bile değil. -Sizi seven saygı duyan gazeteciler, "Ahmet Tezcan Ankara'ya gidince değişti. Telefonlar cevap vermiyor, not bırakıyoruz geri dönmüyor" diyorlar. Siz değiştiniz mi? Hayır değişmedim. Benim Ankara'ya gittiğimde Yurtiçi geziler, yurtdışı geziler falan çok yoğundu. Ankara'ya gittiğimde yapmak istediğim işle ilgili pek çok şey için uğraşmamı gerektirecek işler vardı. Bundan önceki dönemde çökmüş olan basın merkezini yeniden ayağa kaldırmak gibi... Ne yaptınız? Öncelikle oradaki insanlar merhaba dedim. Kapı çalan biri oldum. Çalışan insanlarla tanıştık. Onlara önemli bir iş yaptıklarını söyledik. Ne yapıyorlardı gazete küpürü topluyorlardı. 24 kişi Başbakanlık'ta gazeteleri kesiyorlar. Küpür haline getiriyorlar. Fotokopi çekiyorlar ve arşivliyorlar. Bunun dışında bir şey yapmıyorlar. Onların neye ihtiyacı var. Bunu öğrendim ne yapmak istiyorlar bunu öğrendim. Sonra bbm.gov.tr adlı bir internet sitesi açtım. Şu anda test yayınında. Bununla ilgili pek çok şey amaçlıyorum. Öncelikle gazetecilerin Başbakanın programı ile ilgili hızlı bilgi almasını sağlıyorum. Daha sonra orada yapacağımız özel haber ve söyleşiyi hem genel medyanın hem de İnternet medyasının oradan alarak kullanması için özel haber ve söyleşiler yapmak istiyorum. Orada yine gazetecilere yönelik bilgi notları. Basın Merkezi'nin bir fotokopi merkezine dönüşmekten kurtardım. Bu küpürleri internete yayarak herkese açmayı planlıyorum. Şimdi onu yapmaya başladım. Şu anda Başbakanlıkla ilgili bugünkü küpürleri ve yorumları internetten taranmış bir şekilde bulabilirsiniz. Dijital arşiv oluştu ve fotokopi sisteminden kurtuldu. Bunun dışında Başbakanlık içerisinde önceki hükümet döneminde iyi yerlerde çalışmış daha sonra halkla ilişkiler ya da görevi mektup okumaya mahkum olmuş eski gazetecileri tespit ettim. İçlerinde Yazıişleri Müdürlüğü, Genel Yayın Müdürlüğü yapmış olanlar var. Muhabirler var. Foto muhabirleri var. 5 tanesini hemen basın merkezine aldım. Onları aldım bu arkaraşlar hem internet sayfasının editörlüğünü yapıyorlar hem de medya analizi yapıyorlar. Gazetelerde yayınlanan haberlerde eleştiriler hangi noktada yoğunlaşıyor. Ne kadar olumlu ne kadar olumsuz haber yayınlanıyor. Bu olumsuz haberlerden ne kadarı dikkate alınabilir değerde ne kadarı dikkate alınmaz değerde. Bizim için en önemli olan da eleştiriler hangi noktada yoğunlaşıyor. Bu eleştirilerin doğruluk payı nedir. Haklı mıdır değil midir? Haklı ise neler yapılabilir bununla ilgili haklılık raporları düzenlenir. Bu çok önemli. Bir yol gösterici bir analiz şu anda çok haklı bir şekilde ama maksada makuf işaretler veren raporlar hazırlamaya başladı arkadaşlar. 3 haftadır bu yapılıyor. Bunun dışında bahsettiğim iki kamera vardı ya hani. Dijital iki montaj setimiz de var. Kameralarımızı ve ekipmanı elden geçirdikten sonra bir takım haberler söyleşiler yapacağız. İnternet'le ve yerel medya ile ilgili. Haber ve mini söyleşiler olacak. onların yayınlamaları için imkan sunacağız. Bunun dışında yurdışı gezileri ve yabancı basınla ilişkileri sağlayacak bir küçük birim de oluştu. Onlar da yavaş yavaş yerine oturmaya başladı. Bir kaç proje daha var. Yani biz bir kadro oluşturmaya çalışıyoruz. Bunu da mevcut bürokratik yapı içinde oluşturmaya çalışıyoruz. Epey mesafe aldık. Güzel şeyler yapacağız. Öncelikle gazetecilere hızlı bilgi verilmesi için internet üzerinden SMS yolu ile bağ kurduk. Toplu olarak gönderiyoruz. Bunlar için gruplar kurduk. Başbakanlık, İstanbul, İzmit, Karadeniz muhabirleri... İnternet üzerdinden hangi grupla ilgiliyse, o gruba mesaj yazıp Başbakanla ilgili bilgi ve programı duyuruyoruz. Ani bir şey de olursa ceplerine iletiyoruz. Bunları yapmaya çalışıyoruz. Yerel medyayı dikkate almaya başladık. Bir yerel gazete ve yerel televizyonu yurtdışına getirdik. İmkanları buna müsait olmadığı için biz karşıladık. Bunu bir deneme mahiyetinde yaptık. Anadolu'daki yerel medyayı yurtdışına açmak ve o uçakta 40'a yakın ulusal basından gazeteci var. Onlarla görüşsünler kaynaşsınlar. Öğrenecekleri çok şey var. Başbakana soracakları soruları ne şekilde soracaklarını öğrensinler. Bunlar etkili oldu. Bir şey daha yapacağız. Basın yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, Basın Ateşeliği ile birlikte buradan giden Türk gazetecileri ile gittiği ülke gazetecisinin bir arada olabileceği resepsiyon gibi bir şey düzenleyeceğiz. Onların da bir birleri ile kaynaşacağı ortamı oluşturmaya çalışıyoruz. -İnterneti atladınız? Onlarla da ilgili internet haberciliği ciddi olarak yapan kurumsallaşmış sitelerden yine bu yurtdışı gezilere ve toplantılara dahil edeceğiz. Bir yönetmelik hazırlıyoruz. Başbakanlık muhabirleri ile birlikte İnternethaber muhabirlerinin de başbakanı takip etmesini sağlayacak bir ortam hazırlıyoruz. Yurtışı seyahatlerde aynı şeyler geçerli. -Yerel medya ile aynı kategoriye mi sokacaksınız. İnternethaber muhabirleri o belirlenen mali yükün altından kalkamıyorlar. O ücreti ödeyemiyorlar? Onu da Başbakanlık karşılar ama hepsini birden götürmek mümkün değil. Seyahatten seyahate götüreceğimiz kurum değişir. -İnternet medyası kurumsal olarak bu işi yapıyor. Gazetecilere özel faydalı konulardan İnternet medyasının da faydalanması için bir çalışmanız varmı? Yasa hazırlanması gerekiyor. İnternetle ilgili bir hukukun olması lazım. Mevzuat oluşması lazım. O konuda biliyorsunuz son basın kanununda bir önceki kanunda interneti ilgilendiren şeyler çıkarıldı. Niye çünkü onunla ilgili ayırt edici yasal düzenleme yapılmalıydı. O yasal düzenleme çerçevesinde ele alınacak bir konu. Benzeşik tarafları var. Hiç benzemeyen tarafları da var. İnternet haberciliği ile ilgilenen arkaraşlara tavsiyem. Bir an önce kurumsal bir yapıya kavuşmaya özen göstermeleri. Yani bu kurumsal yapı çok önemli. Güvenilirlik açısından da çok önemli. Künyesi olmayan bir çok site var. Ben çoğunun kimlere ait olduğunu bile bilmiyorum. Sadece duyumlarım var. kurumsal yapı olunca istismar da önlenir. Dünya da var mı İnternet haber siteleri haber ajansları ile rekabet ediyorlar. Onları yaya bıraktıkları bir çok olay var.