BIST 10.159
DOLAR 32,20
EURO 35,06
ALTIN 2.470,75
HABER /  POLİTİKA  /  MHP

Bahçeli'den Çanakkale sorusu

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin konuları değerlendiriyor.

Abone ol

Diyarbakır'da devam eden kazıların abartıldığını ve yaygara kopartıldığını savunanan
Bahçeli, somut delil olmadan devletin töhmet altında bırakıldığını ileri sürdü. Bahçeli, şehitlerin hakkını aramamakla suçladığı hükümete "Bundan sonra Çanakkale’yi de kazmayı aklınızdan geçiriyor musunuz? Malazgirt’e ve Çubuk’a da kazı ekibi gönderecek misiniz? diye sordu.

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin hedefinde AK Parti ve BDP vardı. Bu iki partiyi aynı amacı farklı sözlerle sahiplenen bir vücudun iki ayağı olarak niteleyen Bahçeli, Arınç'ın Diyarbakır'da Kürtçeyi övmesine tepki gösterdi:

"Bu bakanlar, görev alanlarının kendilerine yüklediği vazifeleri bir kenara bırakmışlar da, şimdi de hıyanet yarışına mı girmişlerdir?"

İşte Bahçeli'ni grup toplantısında öne çıkan mesajlar:

AKP VE BDP YAPIŞIK İKİZ

Türk milletinin varlığından rahatsız olan tüm mihraklar bu alandan yayılan fitne ışığında toplanmışlardır.

Bizi muhannete muhtaç etmek isteyen, son yurdumuzda etnik öbeklere ayrılarak birbirimize düşmemizi dileyen kim varsa bu şeytani zihnin etrafında bir araya gelmiştir.

Beraberliğimizi sonlandırmayı amaçlayanlar; küsmemizi, ayrılmamızı ve ortadan ikiye yarılmamızı projelendirenler, farklılık misyonerliğine soyunarak zem zem diyerek zehir içirmeye çalışmışlardır. Bu ifadeye çalıştığım karanlığın ve melanetin bir ucunda AKP, diğer ucunda ise danışıklı dövüş içinde bulunduğu siyasi bölücü BDP bulunmaktadır.

Siyasetin bu yapışık ikizi bir taraftan sahnede birbirleriyle kavga eden görüntü çizmektedir. Diğer taraftan ise arkadaki makyaj odasında, birbirlerini süslemekte ve sergiledikleri kirli oyunda kullanacakları replikleri karşılıklı olarak prova etmektedirler.

AKP ile BDP aynı yolun iki yolcusu, aynı rotanın iki takipçisi, aynı sayfanın iki yüzüdür. AKP ile BDP isim ve kelime farklılığı dışında her şeyiyle örtüşen bir sinsiliktir, karanlık emeldir ve milletimizin hayat hakkını eritmeyi hedefleyen asit siyasetinin iki failidir.

AKP ile BDP; aynı yolu değişik kılıkta yürüyen, aynı amacı farklı sözlerle sahiplenen bir vücudun iki ayağıdır. Bu nedenle Başbakan Erdoğan’ın BDP’yle kavga edişi günü kurtarmaya dönük sanal bir diklenmedir.

BÖLÜCÜLÜK İKSİRİNİN GEREĞİNİ YAPMAKTADIRLAR

Karşılıklı söz düelloları, ithamlar, yüksek perdeden konuşmalar AKP ile BDP arasındaki siyasi ulaşımın gizli şifrelerini barındırmaktadır. AKP ile BDP içtikleri bölücülük iksirinin gereğini gönül rahatlığıyla ve büyük bir heyecan içinde yapmaktadırlar.

ARINÇ BÖLÜCÜLÜĞÜN SELİNE KAPILDI

Bakınız, en son olarak, hükümetin ağlayan simasına eşlik eden iki bakanının katılımıyla gerçekleşen ve TRT Diyarbakır stüdyolarındaki bir açılış töreninde ortaya çıkan manzaralar her açıdan ibretlik olmuştur.

Yaşananlar siyasi bölücülerin arayıp da bulamadığı gelişmeleri ortaya çıkarmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı olma sıfatını taşıyan bu şahısların, ayrımcılığın dibine batmaları ve bölücülüğün seline kapılarak şuurlarını kaybetmeleri büyük bir talihsizlik olmuştur. Kaldı ki, Kürtçe’yi öven, Kürtçe konuşan ve bunu da marifetmiş gibi gösteren bu aymazlığın hoş görülebilecek hiçbir tarafı olmadığı açıktır.

Elbette bizim kimsenin ana diline bir itirazımız yoktur Hiçbir vatandaşımızın diline kinimiz, tahammülsüzlüğümüz de bulunmamaktadır. Herkes anasının dilini doğal ve doğru olarak konuşabilecek ve kullanabilecektir.

Ancak, Türk milletini temsil eden ve siyasi sorumluluk üstlenmiş bir iktidarın; Türkçe’nin dışında başka bir dilin savunuculuğuna tevessül etmesi tarafımızdan asla kabul edilemeyecek ve görmezden gelinemeyecektir. Bizim için tek ve vazgeçilmez bir kural vardır; o da, Türk devletinin dilinin tek ve bunun da Türkçe olduğu hususudur.

SİCİLİ BOZUK BAKANLAR

Diyarbakır’da Kürtçe hayranlığını ve bağlılığını itiraf eden AKP’nin bozuk sicilli bakanlarının, bu halleriyle Türk milletine hakaret ettikleri ve bölücülüğün ikmalini sağladıkları kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortadadır.

Başbakan Erdoğan medyada köşe tutmuş eski dostlarına tazminat davası açmakla uğraşacağına, bakanlarına odaklanmalı ve gereğini süratle yapmalıdır.

Diyarbakır’da başka, Ankara’da başka konuşan, Yozgat’a gidince ağız, Manisa’ya uğrayınca tarz değiştiren bu siyaset kaypaklığının, Türkiye’nin geleceğine darbe üstüne darbe vurduğu kesinlik kazanmıştır.

Kabinenin ağlayan üyesinin, Kürtçeyi kast ederek; “Elbette bunu öğrenmemiz, dinlememiz, anlamamız gerekiyor. Çünkü bir lisan, bir insan. Bir insanın kimliğini kabul ediyorsak, dilini de kabul etmemiz lazım.” ifadeleri, hakikaten de bir yol ayrımında olduğumuzu açıkça göstermektedir.

Bu yüzkarası beyanlardan ve gelişmelerden sonra, merakımız, bu ülke bölünmüştür de bizim haberimiz mi olmamıştır? Bu bakanlar, görev alanlarının kendilerine yüklediği vazifeleri bir kenara bırakmışlar da, şimdi de hıyanet yarışına mı girmişlerdir?

AKP’nin içinde bulunan, millet ve vatan sevgisinden asla şüphe duymadığım vatansever milletvekilleri bu rezilliklere daha ne kadar katlanacaklardır? Hükümetin bu bölücü ve art niyetli üyelerini daha ne kadar taşıyacaklar, haklarını ne kadar yedireceklerdir?

Hükümetin içinde vatanına bağlı, milletine sevdalı bakanlar ne zaman bulunacaktır Cumhuriyet’i savunmakla mükellef savcılar kepazeliklere daha ne kadar sessiz duracaklardır?

Başbakan Erdoğan’ın Zerdüşt diyerek suçladığı, aşağıladığı zihniyetle, hükümet üyelerinin Diyarbakır’da aynı safa girmeleri de, AKP’yle BDP arasındaki cepheleşmenin ve karşıtlığın yalnızca bir senaryodan ibaret olduğunu göstermektedir.

İBLİSİN YOLUNDAN GİDİYORLAR

Görüldüğü kadarıyla, iblis’in yolunu takip eden yalnızca BDP değildir ve AKP’de kendisine bahtiyarlık ve coşku içinde eşlik etmektedir.

Nihayetinde az önce de dile getirdiğim gibi, AKP ile BDP siyasetin yapışık ikizidir ve amaçları itibariyle çok da tehlikelidirler.

Bu iki siyasi partinin benzerliklerine ve kesiştiği alanın büyüklüğüne dikkatlerinizi çekmek isterim:

AKP’nin demokratik açılım iddiaları ve BDP’nin demokratik özerlik talepleri, aynı hedefe iki kapıdan geçme ve ulaşma kurnazlığından başka bir şey değildir.
İmralı canisi iki partinin de ilgi ve müzakere çabasının odağındadır.
İkiside İmralı’ya saygı ile yaklaşmakta ve sayın diye hitap etmektedir.
Ana dilde eğitim taleplerine ikisi de sıcak ve meraklıdır.
Birisi gizli, diğeri açık olmak üzere İmralı canisinin affı ikisinin de gündemindedir.
Milli kimliğe ikisi de hasım ve tahammülsüzdür.
İkisi de dağdaki eşkıyaya gençlerimiz diyerek seslenmektedir.
Üniter yapının bozulması, millet birliğinin dağıtılması ikisinin de planları arasındadır.
Peşmerge reisi Barzani ikisinin de dostu ve kardeşidir.
“Ne Mutlu Türküm diyene” sözünü duyunca ikisi de küplere binmekte, ikisini de hafakanlar basmaktadır
Türk milletinin vazgeçilmezlerinden, kırmızıçizgilerinden ve milli değerlerinden bu iki parti de rahatsız ve tepkilidir.
AKP ile BDP; Dersim isyanı konusunda aynı düşüncelere, Türkiye’nin akıbetiyle ilgili benzer düşlere, federasyon konusunda birbirine yaklaşık eğilimlere sahiptirler.

AKP EŞİTTİR BDP

Bu gelişmelerin ışığında hiç kimse, AKP eşittir BDP denklemini inkar edemeyecek ve görmezden gelemeyecektir.

Sözde Kürdistan’ın zihinlere yerleştirilmesi ve kabul ettirilmesi konusunda AKP’nin müsamahası ve toleransı, BDP’nin ise sabırları ve sınırları zorlayan gayretleri yer almaktadır.

Bilhassa, Irak’ın kuzeyindeki peşmerge yönetiminin, gerek Irak’ın parçalı yapısından, gerekse de Arap Baharı’nın sağladığı uygun ortamdan istifade ederek cazibe merkezi olmaya çalıştığı anlaşılmaktadır.

Peşmerge reisi Barzani’nin, Suriyeli Kürtleri bir araya getirerek toplantı tertip etmesi ve birleşin çağrısında bulunması yanı başımızdaki zaman ayarlı bombanın her an patlayacağını işaret etmektedir.

2012 yılı içinde geniş kapsamlı bir Kürt Konferansı için tüm hazırlıkların yapıldığı dikkate alındığında, Türkiye’nin etnik bir fırtınanın kapısında durduğu fark edilecektir.

Erbil’in, Kürdistan’ın kurulması için kuluçka faaliyeti yürüttüğü ve AKP’nin de buna sessiz durduğu görülmektedir. Başbakan Erdoğan bir yanda Irak, tüm Iraklılarındır derken; diğer yanda küresel projeler kapsamında adım adım ilerletilen dört ayaklı Kürdistan’a zımnen onay vermektedir.

Takdir edeceğiniz üzere bunun bir ayağı da Türkiye’dir ve bu alçaklığın taraftarlarının ve savucularının kimler olduğunu aziz milletimiz gayet net olarak bilmektedir.

Elbette böylesi bir rezil projenin gerçekleşebilmesi için Türkiye’nin milli devlet ve üniter yapısından savrulması ve ayrılması gerekecektir.

Küresel projeler doğrultusunda; Türkiye önce demokratik özerklik, arkasından iki dilli ortak kurucu halkın olduğu bir devlet, ardından federal devlet ve daha sonra da birleşik Kürdistan fikrinin somutlaşacağı bir batağa doğru hızla gitmektedir.

Şu kadarını ifade edebilirim ki, bu sürecin kılavuzu; mahlası BOP, gerçek ismi yeni sömürgecilik olan kanlı projedir Eşbaşkanlığını Başbakan’ın yürüttüğü bu proje, milli devletlerin ve milletlerin egemenliklerini kaybetme riskini belirgin hale getirmekte, ya da alt kimliklere ve kültürlere ayrışarak sosyolojik bir geri dönüşüm ile parçalanmasını öngörmektedir.

Bu açıdan Türkiye her iki tehdide AKP hükümetiyle maruz kalmakta ve bundan kaynaklı sorunları alabildiğine yaşamaktadır. Siyasi bölücülerin Kürdistan taleplerini arsızca dile getirmeleri ve vatanımızın bir yöresine farklı bir anlam yüklemeleri, hep bu bahsetmeye çalıştığım bulanık ve buhranlı güzergâhın alıştırma ve ısındırma hamleleridir.

Türkiye’nin, bu tehlikeyi bertaraf edecek ve mevcudiyetini koruyacak siyasi iradesi maalesef yoktur ve bu nedenle AKP büyük bir zan ve töhmet altındadır.

Ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Türk milletinin geleneksel çizgisinden sapması ve anlam kaynaklarından uzaklaşması için sosyal, siyasal, ekonomik ve psikolojik şartlar geçtiğimiz yıllar içerisinde adım adım tekemmül ettirilmiştir.

Özelikle önemli ve lokomotif milli güç unsurları olan sanayi, ticaret ve ekonomik aktörler, bahse konu bu sürecin tam etkisine girmiş ve menfaat bağı ile kilitlenmişlerdir. Bu çaresizlik ortamı, geçim derdiyle boğuşan vatandaşlarımızın da seçeneksiz kalmasına neden olmuştur.

İşleyen sürece engel olabilecek yada geciktirebilecek kim varsa, milli devlet ve millet varlığını korumaya, muhafaza etmeye kararlı, vizyon ve hedef sahibi hangi kesim bulunuyorsa toptan iftiraya uğramış ve kara bir propagandanın hücumu altında kalmıştır.

Anlaşıldığı kadarıyla ilerleyen süreçte, Irak’ın kuzeyindeki çıbanbaşının tam olarak ilanı ortaya çıkacak, PKK ve İmralı canisine af dayatmaları cevap bulacaktır.

AF ÇAĞRILARINA AKP DÜNDE RAZI


Diyarbakır’da Demokratik Toplum Kongresi’nin iki gün süren Ara Genel Kurul toplantısının sonuç bildirgesinden, İmralı canisi için af çağrıları çıkmasının başka türlü izahı da olmayacaktır. Zaten AKP buna dünden niyetli ve isteklidir.

Ancak doğabilecek tepkiler ve siyasal maliyet nedeniyle, öncelikle kamuoyu hazırlama faaliyetlerini dört bir koldan sürdürmektedir.

Manşetlere rağmen iktidar olduklarını iddia eden Başbakan Erdoğan’ın, dokuz yılı aşan iktidar yıllarında, bölücülük bizzat kendi elleriyle manşetlere taşınmış ve zirveye ulaştırılmıştır.

Bundan böyle, özellikle bahar aylarıyla birlikte, bölücü örgütün ses getirecek spot eylemleri; sınır birliklerine, karakollara ve üs bölgelerine muhtemel saldırıları sebebiyle, kamuoyunun silahsız bölücülüğe rıza gösterecek noktaya kadar itileceği anlaşılmaktadır.

Geçtiğimiz yıl, uzun bir süredir kaldığı yurtdışından, AKP tarafından getirilen bölücü emellere sahip bir şahsiyet tarafından, PKK’nın devlet tarafından kurulduğu ithamları ve silahların gömülmesine dair söz ya da yayınlar hep bu konseptin birer parçası olarak karşımızdadır.

Hatırı sayılı bir zamandır devrede olan sözde iyi ve masum PKK’yla, kötü ve kanlı PKK ayrımı yeniden malum çevrelerce ısıtılmaktadır.

KEMAL BURKAY'A TEPKİ

Hatta AKP’nin ekranlardan eksik olmayan bir yöneticisi de, bölücülük korosunun sesi en çıkan simalarından birisi olarak dikkat çekmektedir. Kime ve hangi odaklara hizmet ettiği meçhul olan her devrin görünen yüzü, PKK’nın derin devlet desteğinde kurulmuş bir örgüt olduğunu ileri sürebilecek kadar bilincini kaybetmiştir.

Benzer sözlerin, sözüm ona Kandil’le çekişme içinde bulunan bazı bölücüler tarafından kararlılıkla gündemde tutulması, çok geniş bir planın işlediğini bize kanıtlamaktadır.

Bir an için farz edelim ki, madem PKK devlet yapılanmasıdır, bu kapsamda bunun delilleri nerededir ve nerelere gizlenmiştir?

Bu iddia sahipleri, ellerinde konuyla ilgili belge veya bilgi var da bunu aziz milletimizden saklıyorlarsa, o takdirde yabancıların menfaatini gözeten kiralık zihniyetler olarak anılmaktan yakalarını kurtaramayacaklardır.

Yok eğer, iddialarına dayanak teşkil edecek bir bilgi veya kanıt bulunmadan, belirli maksatları gözeterek; kulaktan dolma haberlerle, uydurma bilgilerle ve imal edilen yalanlarla, bölücü terör örgütünü devletle irtibatlandırıyorlarsa, müfteriliğin bile kendileri için nazik bir tanımlama olacağını bilmeleri kendilerinin hayrına olacaktır.

Şayet bu görüşün tarafları, şereflerini ve haysiyetlerini iki paralık etmek istemiyorlarsa, sözlerinin muhteviyatını ve kaynağını bir an önce itiraf etmeli ve açıklamalıdırlar.

Devleti PKK’yla aynı noktaya getirmek ve bölücü terör örgütünü Türkiye Cumhuriyeti ilişkilendirmeye çalışmak aşağılık bir tertibin ve alçakça yürüyen bir organizasyonun işi, işlemi ve ürünüdür.

Tam da burada, şu sorular ister istemez kafamıza takılmakta ve aklımıza gelmektedir:

2002 yılındaki sıfır terör noktasından bugüne nasıl gelinmiştir?
İnsan gücü, lojistik imkânları, potansiyeli ve propaganda kanalları darbe üstüne darbe yine bölücü örgüt, nasıl olmuştur da dokuz yıllık AKP döneminde küllerinden yeniden dirilmiştir?
Peki, Türkiye’nin küresel hedefler paralelinde bölünmesi amacıyla, PKK’nın tekrar ayağa kaldırılması mı gerekmiştir?
Bunun için de PKK’yla AKP arasında bir rol ve görev paylaşımı mı yapılmıştır?
Geride kalan yıllara baktığımızda, bölücülüğün; AKP teneffüsü ile ayağa kalktığı, terörü tırmandırdığı, dayattıkça aldığını görünce de daha fazla hunhar eyleme müracaat ettiği anlaşılmaktadır.

İMRALI'YI YAZLIK ADAYA ÇEVİRECEK GİRİŞİMLERE KAPALIYIZ


Bölücülüğü masumlaştıracak, PKK militanlarını affedecek ve İmralı Adası’nı yazlığa dönüştürecek her teklife de sonuna kadar kapalı ve uzak olacağız. Hükümetin timsah gözyaşları döken kuşkulu siması, ne kadar uğraşsa da, ana dilde eğitim taleplerinin önünü açacak her girişime aşılmaz ve geçilmez milli bir duvar olacağız.

Ve direneceğiz, dayanacağız, vazgeçmeyeceğiz; Türk milletinin birlikte yaşama ülküsünü inşallah zayıflattırmayacağız.

Son günlerde cereyan eden gelişmelerin birbiriyle yakın ilgi ve ilişkileri olduğu şüphesizdir. Diyarbakır İçkale’de, restorasyon çalışmaları nedeniyle yapılan kazılar sonucunda kemik ve kafataslarına ulaşılması yeni bir tartışmanın ve cepheleşmenin fitilini tutuşturmuştur.

Bu kapsamda koparılan gürültünün, yapılan suçlamaların iyice zıvanadan çıkmaya başladığı görülmektedir.

YAYGARA KOPARILIYOR

Bulunan cesetlerin, faili meçhul cinayetlere kurban gittiğine dönük yaygara ve yaklaşımlar abartılı bir şekilde çoğalmıştır.Ç Üzerinde ittifak sağlanması gereken husus, eğer ortada bir cinayet varsa bunun ortaya çıkarılması, failleri tespit edilirse de gereğinin yapılmasıdır.

Milletimizi meşgul eden bu konunun tüm boyutlarıyla aydınlatılması, gerçekler ne ise üzerine gidilmesi gerekmektedir.

Neresi şüpheli görülüyorsa oranın incelenmesi, kazılması, adli ve tıbbi sürecin tamamlanması elzem hale gelmiştir.

DNA testleri başta olmak üzere, her yola başvurulmalıdır. AKP zihniyetinin nasıl olsa 326 kişilik Meclis çoğunluğu elindedir. Bu itibarla bahaneyle geçireceği, savsaklayacağı bir anı bile yoktur. Faili meçhul olarak görülen tüm kuşkuların kararlıkla irdelenmesi ve sonuçlandırılması bir zorunluluktur.

İSVEÇ'TEN PROVOKATÖR GETİRİLMELİDİR

İsveç’ten, kazılacak yerlerin adreslerini ifşa eden provokatör (Abdülkadir Aygan) ve yabancı servis figüranlarının ülkemize getirilmesi acilen sağlanmalı ve bunlara yönelik gerekli yaptırım hayata geçirilmelidir.

Faili bilinmeyen, belirsizliğe mahkûm edilmiş cinayetler ve ilişki ağları açığa çıkarılmalı ve netleştirilmelidir. AKP hükümeti, kendince, sözde demokratikleşmeden özgürleşmeye, vesayetten demokrasi açığına kadar her meseleyi gündemine almıştır.

O halde, faili meçhul karmaşasını ve kaosunu da çözmeli ve üstesinden gelmelidir. Türk milleti bu kazı siyasetinden ve anormal boyutlara ulaşan dengesiz ve kontrolsüz gelişmelerden yorulmuştur.

Özellikle durumun hassasiyetini fark edemeyenlerin; etseler de umursamayanların, televizyon ekranlarındaki ifşaatları ve izansız tespitleri çok kritik bir aşamaya gelindiğini göstermektedir. Bu kanaat sahiplerinin uzman ve bilen sıfatıyla medyaya çıkarılması da sorumsuzluğun ta kendisidir.

Kazılardan çıkarılanların ne olduğuna ve arkasındakilerin nelerden ibaret bulunduğuna; İstanbul’dan, Ankara’dan hükmeden bu gafillerin, soruşturma sürecinin sonuçlanmasını beklemeleri en sağlıklı olanıdır.

KAZI SİYASETİNDEN MİLLET YORULDU

Zihinleri bulandıran açıklamalar ve belirli bir amaç kapsamında yapılan yorumlar, terörle mücadelenin seyrini olumsuz etkilemenin yanı sıra, somut bir delil olmadan devletin baskı altına alınmasına da yol açmaktadır. Meselenin manidar bir başka tarafı ise, AKP hükümeti döneminde kazılmadık yer bırakılmamış, geçmişin yargılanması için her fırsat değerlendirilmiştir.

Şu gerçeklerin muhatapları tarafından hiç unutulmaması makul, mantıklı ve doğru olacaktır. Bu aziz vatanın her yerinde kefensiz kahramanlar yatmaktadır. Bu sayede üzerinde yaşadığımız toprak parçası bize yuva olmuş, vatan haline gelmiştir.

Arkeolojik kazılarla sonuç ve müsebbip aramaya çalışan AKP zihniyeti, atacağı adımlara toprağın altından bahaneler bulmaya, yapacağı işlere gerekçeler oluşturmaya çalışmaktadır.

MALAZGİRT'E KAZI EKİBİ GÖNDERECEK MİSİNİZ?

Bu konuda ille de kararlılık var ise, buradan kazı ve kazma siyasetini yürüten AKP anlayışına sormak isterim ki;

Bundan sonra Çanakkale’yi de kazmayı aklınızdan geçiriyor musunuz?
Dumlupınar’ı, Sakarya’yı da gündeminize alacak mısınız?
Malazgirt’e ve Çubuk’a da kazı ekibi gönderecek misiniz?
Ermeni çetelerinin katlettiği vatan evlatlarının sere serpe yattığı yerlere de iş makineleri sevk edecek misiniz?
Peki, iş buraya geldiğine göre, bu kahramanların haklarını da arayacak mısınız?

Yarın Mahşer Gününde, şehitlerimizin failleriyle girdiğiniz sarmaş dolaş halinizi nasıl anlatacaksınız?

Bu son kazılarla ortaya çıkan manzaranın, ülkemizin zaaf içinde bulunan huzurunu daha fazla bozmamasını temin etmek hükümetin en öncelikli görevleri arasındadır.

Hatalardan dersler çıkarılması, hukuk dışı faaliyetlerden sakınılması bizim en büyük dileğimizdir.

Ancak kazılarda bulunan her şeyin suçunu devlete yıkmak ve siyasi çekişmelere alet etmek; hem rahmete kavuşanların ruhlarına eziyettir hem de aramıza sokulan nifaktır.

Bu itibarla herkes konu üstünde konuşurken dikkatli olmalı ve ağızlarından çıkacak sözlerin nerelere ulaşacağını iyi hesap etmelidirler.