BIST 9.916
DOLAR 32,51
EURO 34,90
ALTIN 2.441,24
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

Atatürkün psiko-biyografisi

Psikanalist Vamık D. Volkan Atatürk'ün yaşamı ve iç dünyasını anlattı.

Abone ol

Amerika’da yaşayan Kıbrıs asıllı Türk psikanalist Vamık D. Volkan’ın kitapları arasında, ulusların psikolojisini incelediği psiko-tarih türünde yapıtlar ve terörün temellerine inip hakiki sebeplerini sorguladığı araştırmalar var. En büyük eseriyse Atatürk’ü ölümünden yıllar sonra deyim yerindeyse psikanalize aldığı ‘’... Batı’da çok önemsenmesine rağmen bizde ihmal edilen, hatta neredeyse görmezden gelinen psiko-biyografi türündeki bu kitap hakkında Vamık D. Volkan’la konuştuk…

Atatürk’ün psiko-biyografisi neden gerekliydi?

Atatürk imgesi çocukluğumdan beri, bir Türk olarak kendi ideallerime nasıl erişebileceğimi gösteren, içimde özgürlük duygusu oluşmasını sağlayan bir semboldü. Onu anlamak, kendimi de daha iyi anlamamı sağlayacaktı.

Bu kitabın görmezden gelinmesinde, Atatürk’ü etten kemikten oluşmuş bir insan olarak kabul etmek yerine onu hâlâ simge addetmemizin etkisi olabilir mi?

Haklısınız. Kitap, 80’lerin başından itibaren birçok engelle karşılaştı. Saftım herhalde, akademik bir çalışmanın politik itirazlarla karşılaşacağını tahmin edemedim. Mesela Washington’daki Türk Büyükelçisi Atatürk hakkında bir kitap yazdığımızı öğrenince beni elçiliğe çağırarak gözdağı verdi. Kitabı yazmamız 7 yıl sürdü. Bir kopyayı dönemin Kıbrıs Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a gönderdim. Neyse ki, Denktaş Atatürk’ün bir insan olarak tanıtılmasının onun büyüklüğünü daha açık gösterdiğini söyleyerek cevap verdi.

Psiko-biyografi yazımında objektif olunabilir mi? Siz olabildiniz mi?

Yazanın kendi psikolojik motivasyonuna, psikanaliz konusundaki bilgisinin derinliğine ve incelenecek materyalin yeterli olup olmadığına bağlı. Norman Itzkowitz’le birlikte çalışmamız çok önemliydi. Itzkowitz, psikanaliz üzerinde çalışmış nadir tarihçilerden. Kitabın her bölümünü ilk ben yazdım, sonra Norman Itzkowitz’e gönderdim. O yazdıklarıma bir tarihçi gözüyle bakıp değişiklikler ve eklemeler yapıyordu. 7 yıl her ânımızı Atatürk’ün imgesiyle yaşadık. Kitap çıktığında Virginia Üniversitesi büyük bir davet vermişti. O gece rüyamda Türkçe ve yabancı dillerde çıkmış gazete başlıkları gördüm, Atatürk’ün öldüğü yazıyordu. Rüyamda hüngür hüngür ağladım ve Atatürk’e böylece veda etmiş oldum.

Zihninizdeki Atatürk imgesini babanızın imgesinden ayırmak için sizin de psiko-analizden geçmeniz gerekmiş…

Babam öğretmendi, Kıbrıslı bir çiftçinin çok okuyan çocuğuydu, Atatürk’ün yaratmaya çalıştığı yeni Türk kimliğini benimsemişti. Bizler karizmatik liderleri, bilinçdışımızda birer ‘baba’ figürü olarak algılarız. Ben psikanalist olabilmek için zaten analizden geçmiştim ancak Atatürk’ün iç dünyasını anlatabilmek için onun zihnimdeki imgesini babamın imgesinden ayırmalıydım. Kendi fikirlerimin ve duygularımın etkisinde kalarak psiko-biografisini yazdığım kişinin iç dünyasına farkında olmadan hayali eklemeler yapmamalıydım.

YASLI BİR ÜLKENİN KURTARICISI

Onu kitabınızda nasıl ele aldınız?

Annesi Zübeyde Hanım ile babası Ali Rıza Bey, ilk üç çocuklarını kaybetmişlerdi. Türkiye-Yunanistan sınırında, haydutlarla dolu küçük bir yerde yaşıyorlardı. Ölen çocuklarından biri dere kenarına gömülmüştü. Orayı su basınca bebeğin cesedi toprak üstüne çıkmış, vahşi hayvanlar tarafından parçalanmıştı. Daha sonra yerleştikleri Selanik’te hep bu olayın ve kaybedilen üç çocuğun anısı konuşuluyordu. Bütün bunlara daha sonra kendinden sonra dünyaya gelen kardeşinin ve babasının kaybı da eklendi. ‘Komplikasyonlu yas tutma’ dediğimiz bu olayın sürdüğü evde, çocuk Mustafa bilinçdışında ‘anneyi kurtarma’ görevini üstlenmeye karar verdi. Tabii her yas tutan ailenin çocuğu Atatürk’ünkine benzeyen bir iç işleyiş geliştirmez. Atatürk ‘onarıcı’ bir iç işleyiş geliştirdi. Yaşamı boyunca önce yas tutan annesini ve daha sonra yas tutan ülkesini iyileştirmek, mutlu etmek için çalıştı. Osmanlı’nın son 100 yılı çok kötüydü; 5 milyon kişi ölmüş, 5 milyon kişi mülteci olmuştu. Toplum büyük bir regresyon içindeydi. Atatürk’ün karakteri halkın ‘kendilik hislerini’ yüceltti, Türkiye’de herkesin paylaştığı bir heyecan dalgası, bir kendine güven yarattı, büyük devrimler böyle başlatıldı… Bugün onu halk düşmanı veya gelenek düşmanı olarak göstermeye çalışanlar var. Halbuki Atatürk bir erişkin olarak her gününde Türk halkını geliştirmek ve yüceltmekle meşguldü.

Atatürk’ün zaafları neydi? Kitabınızda onun narsisizminden de söz ediyorsunuz…

Atatürk’ün temel zaafı iç dünyasında kendini yalnız hissetmesiydi. Fakat bunu örtbas etmek için daha da onarıcı olmaya çalıştı. Narsisizmine gelince; kötü olan abartılmış narsisizmdir. Yararlı narsisizmdeyse kişi kendine olan hayranlığını halkının hissettiği regresyonu onarmak için kullanır. Travmaya uğramış, yas tutan ve aşağılanmış toplumlarda kurtarıcı bir liderin ortaya çıkması için zemin hazırdır. Bu kişi de çoğunlukla narsisizmi kuvvetli biridir. Başa geçtiğinde ya ‘onarıcı’ ya da ‘yıkıcı’ olacaktır. Onarıcı lider onu takip edenlerin özgürlüğü için çalışır, başarılı olursa daha da yüceltilir, insanlar tarafından sevilir, bu da liderin kendine olan sevgisini artırır. Hitler gibi yıkıcı liderlerse kendi büyüklüklerini ayakta tutmak için başkalarını ezerler. Atatürk’ün onarıcı bir lider olduğundan hiç şüphemiz olmasın. Osmanlı İmparatorluğu çökerken o ortaya çıktığı için çok talihliyiz.

Türkiye’nin içinde bulunduğu kutuplaşmadan zihinlerimizdeki Atatürk imgesi de nasibini almış gibi görünüyor…

Türkiye’de bir etnik kutuplaşma var. PKK terörü devam ediyor. Fakat halk arasında ‘ırkçılık’ dediğimiz insanları aşağılayan süreç gelişmedi. Gurur duymalı, dünyanın bunu bilmesini sağlamalıyız. Zira bu, Türklerle Kürtlerin yan yana ve barış içinde yaşamaları için gerekli zeminin mevcut olduğunu gösterir. İkinci kutuplaşma, dinin politikaya sokulmasıyla oluştu. İşte bu beni çok üzüyor. İnsanların inançlarına karşı değilim, dini politika için kullanmaya karşıyım. Tarih boyunca dinin politikaya karıştırılması hep kutuplaşmalara ve başka felaketlere yol açmıştır. Türkiye’de bu ikinci kutuplaşmayı başlatmaya hiç gerek yoktu. İslam’da bir moda stili olarak yeri olmayan ve ‘modern’ diyebileceğimiz türbanın bir üniforma gibi kullanılması “sen bendensin, sen benden değilsin” denmesine yol açtı. Sonuç olarak da hem boşu boşuna enerji sarf edildi hem aşırı milliyetçiliğe bir kapı daha açıldı.

DEMOKRASİ DİYEREK DİN POLİTİKAYA ALET EDİLİYOR

Sebepleri nedir bunun?

İçten ve dıştan birçok nedeni var. Psikolojik motivasyondan söz edeyim. Bir imparatorluk kaybettik. Son 100 yılda milyonlarca insan öldü, toprak kaybedildi. Toplumlar ortak kayıplardan sonra yas tutarlar. Yas tutmak, kaybedilmiş şeyleri anma, bu anıları içimizde saklama, geri kalanlara ise ‘Allahaısmarladık’ deme sürecidir. Yas süreci yavaş yavaş gelişir, 10 yıllarca sürer... Türkiye’deki bazı politikacılar söz konusu yas sürecinin hazırladığı zemini kullanıyorlar. Yani kaybettiklerimize veda edecek yerde, onları canlandırarak ‘demokrasi’ adı altında dini politik ve sosyal süreçlere katıyoruz.

Bunun sonuçları ne oluyor?

Dini politikaya sokunca kadınların özgürlüğü kısıtlanır. Bir milletin yüzde 50’sinin kadınlardan oluştuğunu düşünürsek, onları bilerek ya da bilmeyerek aşağılayan millet çok şey kaybeder. Bence Türkiye’yi Atatürk’ün başlattığı Türk kadınlığı kimliğine sahip çıkacak bir kadın kurtaracak. Keşke Türk kadınlarına örnek olacak karizmatik bir kadın liderimiz çıksa… Mesela, Kıbrıslı Türkler üzerinde kendi tarihlerini inkâr etmeleri, unutmaları yolunda baskılar söz konusu. Kıbrıslı Türk çocukların okudukları bazı okul kitaplarında ninelerinin ve dedelerinin başına gelenlerden söz edilmiyor; Sayın Rauf Denktaş’ın adı bile geçmiyor. Bunu yapmaları için AB Kuzey Kıbrıs’a 60 bin Euro ödemiş. Bu tür bir şey Türkiye’de de gelişiyor. Atatürk dönemini tarihten silmek isteyenler var. Geçmişimize sahip çıkmak, Osmanlı’nın son günlerinde yaşananları, Atatürk’le arkadaşlarının yaptıklarını tarihten silmeyi gerektirmez.

DEVRİMLER TRAVMA DEĞİL ÜMİT YARATTI

Atatürk Devrimleri’nin Türk toplumu üzerinde bir travma etkisi yaratıp yaratmadığı tartışılıyor...

Tarihçiler Osmanlı’nın son 100 yılında Anadolu’nun ne kadar bakımsız kaldığını benden çok daha iyi anlatırlar. Türkiye halkının geçirdiği büyük travma o zamana ait. Atatürk devrimleri travma değil ümit yarattı. Her büyük toplumun kahramanları var. Atatürk, Türk tarihinin en büyük kahramanlarından. Bir mücevheri çamurla kaplasanız da o hâlâ mücevherdir. Kayba uğrayan, mücevherin varlığını inkâr eden olur.

Atatürk ve kadınlar

Kitabı yazmaya karar verince 13 ay boyunca Atatürk’le ailesini tanıyanlarla veya Atatürk’ü derinden inceleyenlerle konuştum. ‘’ kitaplarının yazarı Şevket Süreyya Aydemir, dosyalarını bana açmıştı. Atatürk’ün evlat edindiği Sabiha Gökçen’i de sık sık ziyaret ediyordum. Gökçen, bana Atatürk’ün evlat edindiği öteki kız çocuklarıyla ilgili tavrını da anlattı. Yeni Türk kimliğiyle gelişecek Türk kadınlarının, yas tutan annesi gibi olmalarını istemiyordu. Yeni Türk kadını, dini bahane ederek kendilerini ezenlerden kurtulmalı, neşeli, mutlu ve özgür olmalıydı. Atatürk bazı konuşmalarında Türk erkeklerine bencil olmaktan ve kadınların özgürlüğünü kısıtlamaktan vazgeçmelerini söylemişti. Aynı sözleri bugün söylemekte olanların seslerinin de duyulmasını isterim.

Araştırmalarımız sırasında Atatürk’ün bir de erkek çocuk evlat edindiğini öğrendik. Abdürrahim Tuncak’ı aslında Zübeyde Hanım yetiştirmişti. Onun anlattıklarından çıkardığımıza göre, komplikasyonlu yas tutan kişilerde çoğu zaman görüldüğü üzere Zübeyde Hanım dine dönmüştü. Ve yaşadıklarından etkilenmiyormuş gibi görünmek için ‘sert kadın’ rolü oynuyordu. Bana göre Atatürk’ün şahsi psikolojisinin oluşumu, annesinin bu komplikasyonlu yas tutma halinden çok etkilenmişti. Onun Türk kadınlarına aşılamak istediği özgüven ve bağımsızlığın altında yas tutan annesiyle ilişkisi vardı. Tabii ki bir yetişkinin yaptıklarını sadece çocukluğunda başına gelenlerle izah edemeyiz. Fakat çocuklukta elde edilen zemin önemlidir.

Yazarın Türkçe’de yayınlanan kitapları





Kimlik Adına Öldürmek: Kanlı Çatışmalar Üzerine Bir İnceleme (Everest)



Psikanalitik Öyküler 1: Kozmik Kahkaha (Okuyan Us)

Psikanalitik Öyküler 2: Atlarla Yaşayan Kadın (Okuyan Us)

Psikanalitik Öyküler 3: Kusursuz Kadının Peşinde (Okuyan Us)
(Gülenay Börekçi)