Naylonu, çevreye olan olumsuz
etkisi, sağlığımızı bozuşu ve hayatımızı Moğollar gibi işgal edişi
kadar önemli kılan başka bir özellik de var: Onu icat eden Wallace
Carothers.
Naylonu icat etmesinin yanı sıra
birçok psikolojik rahatsızlık da geçiren, hatta kliniğe yatan
Amerikalı kimyager Wallace Carothers, “Ruhların işgali, toprakların
işgalinden vahimdir.” der. Carothers’ın naylon gibi kimyasal bir
maddeyle eşyanın ruhunu yok ederken aynı zamanda ruhla ilgili böyle
büyük bir cümle kurmasının tezatlığını bir yana, yapay bir maddenin
insanı çepeçevre kuşatarak hayatı işgal etmesinin dramatikliğini
-şimdilik- başka bir yana bırakalım.
***
Vatan, bir halkın üzerinde egemen
olarak yaşadığı toprak parçasını ifade eder. Dolayısıyla vatan
olmanın şartı, bir toprak üzerinde egemen olarak yaşayabilmekten ve
bunu muhafaza edebilmekten geçer. Toprak böylesine önemli bir yer
iştigal ederken acaba ruhu, vatan toprağından da önemli kılan etken
neydi ki Carothers böyle bir cümle kurma ihtiyacı hissetti?
Ruh, Arapça rüzgâr anlamına gelen
“rîh” kökünden türetilmiştir. Rüzgârla ilgili Allah (cc) Kur’an-ı
Hâkim’inde; “Rahmetimin önünde, müjdeci olarak rüzgârları
gönderdim.” ve “Biz, rüzgârları, aşılayıcı olarak gönderdik.”
buyurmuştur. Bununla beraber rüzgâr, basınç farkını dengeleyen,
bitkilerin üremesini ve yeşermesini sağlayan, yağmurları iç
kesimlere taşıyan yanlarıyla da önemli bir işlev görür. Dolayısıyla
ruh için; dengeleyen, yeşerten, müjdeci, aşılayıcı, içi besleyici
gibi tanımlamalar yapılabilir.
Ruhun bu çok yönlü
işlevselliği ve insanda mündemiç oluşu, istikameti belirleyecek bir
yol ayrımında olan günümüz insanın şu ‘ikiler’ arasında arafta
kalmasını engelleyemiyor; doğu-batı, tabii-yapay,
modern-geleneksel, modern-postmodern, ahiret-dünya, çıkar-Allah
rızası, hak-haksızlık, samimiyet-riyakârlık vs.
Bu ‘ikiler’ arasında kalan insanın
yaşadıklarını ve hayata yansımalarını düşününce Carothers’ın
söylediklerinin önemi daha iyi anlaşılıyor. Çünkü akıl rasyonel
olanın peşindeyken, ruh, gönülle ilgili ve ilişki halindedir.
Bedenin emir aldığı yer akıl; ruha ricada bulunan makam ise
gönüldür. Aklın emir verdiği yer beden, gönlün ricada bulunduğu
makam ise ruhtur.
Buna rağmen ruha yaratılışına
aykırı olarak işlettirilen birçok hata ve bunun neden olduğu
içtimai problemler varken, olup biteni izlemekte olan insanın
aklını ve ruhunu sorgu odasına almaya hala cesaretinin olmadığına
şahit oluyoruz. Bu şahitlik aynı zamanda insanın hem aklına
hem de ruhuna kendi elleriyle zulmettiğinin dolayısıyla aslında
insanın ‘kendi kendinin zalimi’ olduğunun da
şahitliği.
Bir Hollywood filminde (Fury)
Amerikalı askerin ilk defa başka bir insanı öldürmek için
yaşadıkları anlatılırken, o askeri ikna eden diğer insanların
ruhsuzluğu daha dikkat çekici bulunur. O ruhsuzların, savunmasız
bir insanı -hem de gözlerinin içine bakarak- kolayca öldürebilmesi,
bununla da yetinmeyip yapılan işin gerekli ve basit olduğunu
oradakilere göstermesi, Batı ruhsuzluğunu idrak edebilmek
bakımından ilginç bir sahnedir. Fakat tıpkı bu filmde
olduğu gibi ‘naylon ruhlar’ şehri işgal ettiğinde, onların uzun
süre çözünmeden tabiatta kalacaklarını ve anne fetüsüne kadar
sirayet edip yeni bedenlere gireceklerini unutmamak
gerekiyor.
Başa dönecek olursak, 41 yaşında
ölen Amerikalı Carothers, hayatının son dönemlerinde savaştan
nefret etmiş, hatta bu nedenle insanlardan uzaklaşarak
kimyasallarla yakın dostluk kurmuş olabilir. Hatta savaşta gördüğü
manzaralar ve yaşadığı psikolojik rahatsızlıklar, ruhun topraktan
daha önemli ve asla kaybedilmemesi gereken bir şey olduğuna kendini
kolayca ikna etmiş de olabilir. Fakat Carothers’ı naylonu icat
etmesinden daha önemli hale getiren şey esasen sarf ettiği
cümledeki hakikatte gizli.
Evet, naylon bizi mahvetti. Hatta
bazı araştırmalara göre anne karnındaki fetüse kadar sirayet etti.
Fakat bu ürkütücü gerçek bile Carothers’ın “Ruhların işgali,
toprakların işgalinden vahimdir.” sözündeki haklılığına gölge
düşüremedi.
Twitter:@muratcahid