Geçtiğimiz günlerde ulusal basında,
“kurtlarla gezen çoban köpeklerinin köylüleri kara kara
düşündürdüğü” haberi yer aldı. Çoban köpeklerinin sahipleri olan
köylüler; “Biz şimdi koyunları size nasıl emanet edeceğiz?”
diyerek, çoban köpeklerine haklı bir serzenişte bulunuyorlardı.
Köpeklerin, ırk özelliklerinin
gerektirdiği görevleri, eğitim almadan yapabilecek kabiliyette
yaratıldıkları bilinir. Bu sayede görevlerinin birçoğunu hiç
eğitilmeden dahi yapabilirler. Mesela çoban köpeği ırkı,
hayvanların korunması gerektiğini, eğitilmeden de iyi bilir. Köpek
ile insan arasındaki sadakat, bu durumu perçinler.
Bahsi geçen olayda; çoban
köpekleri, koyunlar, sahipleri ve kurtlar gibi farklı aktörler olsa
da tüm serzenişlerin çoban köpekleri üzerinde yoğunlaşmış olması,
özellikle vefa anlamında oldukça manidar bir durumu ortaya
koyuyor. Öyle ya; kurt, kurtluğunu yapıyordu. Peki ya
çoban köpekleri?
Bu trajikomik haber, ilk bakışta
dikkatleri cezbetmese de beşeri ilişkilerimize dair ince nüanslar
barındırması bakımından aslında oldukça değerli bir durumu ortaya
koyuyor. Kendimizi silkelemek için fırsat sunuyor. Buna neden mi
ihtiyacımız var? Çünkü insani ilişkilerimizin, bundan beş-on yıl
öncesi gibi kısa denilecek bir zaman diliminde dahi büyük
değişimler geçirdiğini görüyoruz. Üstelik yalnızca toprağa
benzeyen kişiliğimiz değil, rüzgâra benzeyen ruhumuz da erozyona
uğradı. Daha kötüsü, kayıplar vermemize neden olan ve
kendimizi kaybettiren yalnızca bu erozyonlar değil, zihnimizde bir
volkan gibi fokurdayan kötü hasletlerimiz de bu defa işin
içinde.
***
Vefa, sözlükte; bağlılık,
dostluk, muhabbette sebat etme, sevgide süreklilik ve sadakat
anlamlarına gelir. Tasavvufta ise daha derin bir anlama bürünür;
bezm-i elest’te Allah’a verilen söze sadık kalmayı ifade eder.
Öz olarak şunu anlıyoruz; eğer yaratılanlar, Yaradan’a
verdikleri söze sadık kalmak istiyorlarsa, sefa için değil vefa
için yaşamalıdır.
Bu haliyle vefa, beklenen bir
durumdur. Fakat bu durumu, dünyanın geçici bir yer olduğu
gerçeğinden bağımsız da düşünmemek gerekir. Süleyman Çelebi,
Mevlid-i Şerif’inde bu nedenle şöyle söyler;
“Çün sefer kıldı cihandan Mustafâ
(sav),
Dünyâdan hiç kimse ummasın
vefa.”
Haliyle insanız. Beraber
yürüdüklerimiz, üzüntümüze, mutluluğumuza şahit olanlar;
varlığımızda, yokluğumuzda yanımızda olan ve en önemlisi soframızda
oturanlar, uygun bir zaman bulup vefasızlığa tamah ettiğinde, tuzun
kokusu da dünyayı sarmaya başlıyor.
Tıpkı kurtlara karışan çoban köpekleri
haberinde olduğu gibi… Yara almamıza sebep olan birçok etken olmasına
rağmen aklımızda kalan tek şey, dostun vefasızlığı ve çekilen
cefanın şiddeti oluyor. Çünkü insan, vefa ve cefa ile müsemma bir
varlıktır.