Bilgi, bilim ve teknoloji üretimi ile göğsümüzü kabartması
beklenen akademisyenlerin son birkaç gündür gündem olan halleri, ne
esef verici, ne rezil bir durum!
İlkin, meslektaşı ile küfürlü konuşan profesör videosuna maruz
kaldım sosyal medyada. Yusuf Hayaloğlu’nun sözlerine nota
üfleyen Ahmet Kaya’nın ifadesiyle ile “Nereden baksan tutarsızlık,
nereden baksan ahmakça…”
Toplantı, toplantıya benzemiyor. Profesör, bölüm kurulunda bir
bayan meslektaşa sinkaflı ifadeler kullanıyor. Bayan meslektaş,
kanunsuz bir şekilde çekim yapıyor ve sosyal medyadan yayınlıyor.
Ortada bölüm ile ilgili tartışılan bir şek yok. Konu senin
profesörlüğün, benim doçentliğim dolaylarında geziyor. Evet, son
birkaç yıldır akademi iyice pespayeleşmişti. Ancak, bu kadar mı
rezil olmalıydık?
Henüz bu hazımsızlık ile boğuşurken, televizyon yıldızı
akademisyenin sosyal medyada binlerce beğeni alan paylaşımına maruz
kaldım. Nefes almaksızın konuşan ve bağıran sayın profesörümüz,
diğer paylaşımlarından daha berbat bir paylaşım ile çıktı
karşımıza. Bu satırları o paylaşım ile kirletmek
istemiyorum.
Oysa çocuklarımıza ve öğrencilerimize akademisyen
olmayı salık veriyor, akademiyi öğütlüyorduk. Hedef
gösterdiğimiz ortama ve örnek gösterdiğimiz insanlara bakın.
Bunlar, dışarıdan kolaylıkla izlenen çirkeflikler. İçeride ise
daha berbat trol mekanizmaları işliyor. Görevde olan bir rektöre
tuzak kurmak isteyenler, daha haktan görünen mekanizmalara
başvuruyorlar. Rektörü trolleyen tiplerin yeni metodu çok daha
sinsi.
Anlatayım…
2547 sayılı Yükseköğretim Yasasında atama ve yükseltilme biri
birine karıştırılmış. Normalde tüm kurumlarda ve dünyanın tüm
akademilerinde terfi edenler, yani bir üst kadroya geçişi
hakkedenler, kurum içerisindeki usullere göre yükseltilir.
Beklenen şudur: Doçent unvanını alan Dr. öğretim üyelerinin
kadroları kurum içerisinde yükseltilsin. Benzer şekilde de
profesörlüğü hak eden doçentler de kurum içi usullere göre
yükseltilsin. Yeni kurulun üniversitelerde öğretim üyesi eksikliği
olduğu için de daha önce kuruma alınmış araştırma görevlileri,
doktora eğitimleri için köklü üniversitelere gönderilir ve
dönüşlerinde Dr. öğretim üyesi kadrosuna yükseltilmeleri
beklenir.
Ancak, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası'nda yukarıda anlatılan
kurum içi yükseltilmeler de tıpkı yeni atama şeklinde
yapılandırılmış. Yani profesörlüğe yükseltilecek olan ve halen
kurumda çalışan bir doçent için -yasal zorunluluk olarak- ulusal
basında kadro ilanına çıkılır, çıkılmak zorundadır. 1981’den beri
yeni alımlar ile kurum içi yükseltilmeleri ayrıt etmek için kadro
ilanlarında teamül olarak şart konmaktadır. Bu şartların
yazılımında bazen ölçü tutturulamaz ve yükseltilmesi gereken
akademisyenlerin tezleri veya doğrudan çalışma alanları ilana
yazılır. Akademide çok iyi bilinen bu gerçeklik bazı akademisyenler
tarafından kamuoyunu yanıltmak ve rektör üzerinde baskı kurmak için
kullanılıyor. Türkiye’de kamu personellerini ilgilendiren en büyük
haber portalı ise bu trollerin amacına hizmet ediyor.
Daha önce, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi eski rektörü benzer
bir mekanizma ile istifa ettirildiği için trollerde sonuç
alınacağına dair beklenti var.
Evet, üniversitelerde kadrolaşma ile ilgili yığınla sorun var.
Bir önceki yazıda konu ile ilgili detaylar vermiş ve çözüm
önerileri sunmuştum. Ancak, yukarıda anlattığım trol mekanizması,
bu sorunu istismar ederek sapla samanı karıştırmaktadır. YÖK’ün bu
trol mekanizmalarına dair bir hareket planı var mı bilinmez
ama idarecilerin bu kirli çarkın tuzağına düşmemesi gerekir.
Sorunun çok basit bir çözümü var. Kısa bir yasal düzenleme
yapılmalı. Düzenleme ile unvanı hak etmiş öğretim üyelerinin kurum
içi yükseltilmeleri kadro ilanına çıkılmaksızın yeniden atama
mekanizması içerisinde halledilmesi gerekir.
Ancak böylesi bir düzenlemeden sonra kadro ilanlarında gücün
istismarı kolaylıkla tespit edilebilir.