YÖK’ün aldığı yeni önlem yeterli mi?

YÖK, yükseltilmeyi atamadan ayıracak köklü bir çözüm bulmak zorunda.

Muhammet Şakiroğlu msakiroglu@gmail.com

Üniversitelerde akademik kadro ilanlarında kişiyi tarif eden açıklamalar uzun süredir kamuoyunda tartışılıyor. Bunun en temel sebebi, kamuya ait ilanlarda bir kişinin ismi yazılmadan tarif edildiğine dair intiba.

Bu intibaı pekiştiren ilanlar arttıkça kamuoyunun baskısı ve YÖK’ün rahatsızlığı da arttı.  Bu durumun önüne geçmek amacıyla YÖK, Öğretim Üyeliğine Yükseltilme ve Atanma Yönetmeliğinde değişiklik yaptı ve değişiklik 9 Mart 2021 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Değişiklikle 12 Haziran 2018 tarihli Öğretim Üyeliğine Yükseltilme ve Atanma Yönetmeliğinin "genel şartları" düzenleyen maddesine, "İlana başvuru koşulu olarak adayların lisansüstü tez veya uzmanlık tezi adlarının bir kısmı veya tamamı yazılamayacağı gibi ilanda sadece belirli bir adayı tanımlayan özel şartlara da yer verilemez." fıkrası eklendi.

Konuyu birkaç kez gündeme getirmiş, akademideki bu çarpıklığın sebebini ortaya koymuş ve çözümünü de önermiştim.

Anlaşılmadığından yeniden izah edeyim.

Maalesef şu an yürürlükteki yükseköğretim mevzuatında akademik kadrolarda yükseltilme öngörülmemiş. Tüm karmaşanın ve yanlışlıkların asıl sebebi de bu. Örneğin Üniversiteler Arası Kurul tarafından yapılan değerlendirme sonrasında doçentlik unvanını alan ve halen üniversitede Dr. Öğretim üyesi kadrosunda çalışan bir akademisyenin doçentliğe yükseltilmesi yapılamamaktadır. Aynı şekilde profesörlüğü hak etmiş bir doçent öğretim üyesi de bu kadroya yükseltilememekte.

Mevcut yasal çerçeve her yükseltilmeyi sanki yeniden bir öğretim üyesi alınacakmış gibi ulusal düzeyde bir kadro ilanı ile çözmektedir. Yani Dr. Öğretim üyesi, doçent veya profesörlük kadro ve unvanını hak etmiş öğretim üyelerinin veya elemanlarının bu kadrolara atanabilmesi için o bölüme yeni bir öğretim üyesi alınacakmış gibi ilan verilmesi gerekiyor.  

Bu aslında binbaşı olmaya hak kazanmış bir yüzbaşı için ordunun ilan açıp başvuru alması ve gelen başvurulardan seçim yapmasına benziyor. Elbette terfi etmeye hak kazanmış bir asker için ilana çıkmak saçma. Aynı durum akademisyenler için de geçerli. Ama kanun ve yönetmelik, hak eden akademisyene kadrosunu vermeyi öngörmüyor.

Bu durumda birçok sorun ortaya çıkıyor.

Üniversiteler, söz konusu sorunu çözmek ve yükselmeyi hak etmiş akademisyene kadrosunu vermek için ilanlara kişiyi tarif eden eklemeler yapıyor. Akademik camia çoğunlukla bu kadroların neden bu şekilde çıktığını biliyor ve tek kişi başvuruyor. Maalesef sorunu kökten çözmek yerine etrafından dolanınca ortaya bu saçma görüntü çıkıyor. Bu ilanların ve atama görüntüsündeki yükseltilmenin üniversitelere idari ve mali bir yükü de var. Ayrıca kurum içeresinde mobbing enstrümanı olarak kullanılması da yaygın. Bu özlük hakkı, yer yer idareciler tarafından ceza/ ödül olarak kullanıldığı için kurum içi rahatsızlık kaynağı da aynı zamanda. Tabi bu sadece bir görüntü, huzur ve kaynak israfı sorunu olarak da kalmıyor.

En kötü sonucu ise atama ile yükseltilme arasındaki çizginin tamamen kaybolması. Üniversite yönetimleri, yükseltilmeyi bu yolla yaptıkları için atamayı da yükseltilme kılığında kişiye özgü açmayı yeğliyorlar. Kamuoyunun ve YÖK’ün rahatsızlığına sebep olan tam da bu durum.

Ancak çözüm, yönetmeliğe eklenecek bir maddeden daha köklü olmak zoruna. YÖK, yükseltilmeyi atamadan ayıracak, ilana gerek kalmaksızın kurum içerisinde gerçekleştirebilecek köklü bir çözüm bulmak zorunda.  

Tez konularının yazılmaması kişiye özgü ilanları ortadan kaldırmayacak. Akademi bununda etrafından dolanacak bir yol bulacak ve her seferinde başladığımız yere geri geleceğiz.

Akademide idarecilerin idari tasarrufundan azade bir yükseltilme sistemine ihtiyaç var ve sosyal medya tepkilerini dindirmeye matuf küçük dokunuşlar ancak günü kurtarır.