"Dünyanın En Zenginleri" Listesinde Halk Kaçıncı Sırada?

Murat Cahid Kuvvet muratcahid@hotmail.com

Divan Edebiyatının temellerini atan sanatkâr olarak kabul edilen Necati Bey, pek bilinmeyen divanında şöyle der;

“Eksükligini yüzine urma kamerün kim

Yohsula ‘itâb eyleyicek bayı kınarlar” (155/2)

[Ayın eksikliğini yüzüne vurma. Çünkü yoksulu azarlayınca zengini kınarlar.]

Haber sitesinde bu beyti okurken, yan bölümde yer alan “dünyanın en zengin bilmem kaç kişisi” haberi, en çok okunan haberler arasında yerini almıştı. Yalnızca para, mal ve servet olarak içi boşaltılan daha doğrusu içi bunlarla tıka basa doldurulan “zenginlik” kavramı bile dünyanın en zengin kişilerinin fotoğrafları arasında oldukça rahatsız görünüyordu. Haberde dikkat çekici bir diğer şeyse, listenin sonundan başına doğru ilerledikçe “zengin” kişilerin yüzündeki gülümsemenin de artıyor oluşuydu.  

Kendi ahvalimize tarih nazarı ile baktığımızda başta mensubu olduğumuz İslam dini olmak üzere irfanımızın ve tüm içeriği ile Anadolu coğrafyasının, zenginliğin en büyük kaynağı olarak ayrıcalıklı bir yere sahip olduğunu görürüz. Bu durum, hemen her şeye ekonomik bir değer atfedildiği, ekonomik değeri olmayanın yok sayıldığı bir döneme, yani yaşadığımız bu zamana kadar devam edegeldi. Muhafaza edebildiğimiz az sayıda değer, hala evimizin en münasip duvarında asılı duruyor olsa da yukarıdaki anlamda zenginlikten beri olan şahsiyetimizin devasa bir yozlaşmaya uğradığı aşikâr.

İçtimai hayatta ekonomik değeri olmayan zenginliklerin, ekonomik değeri ve rantı olanlar karşısında adeta ezildiği, horlandığı, yok sayıldığı ve gettolara hapsedildiği bir dönemde, hemen her insanın taşıdığı endişeleri biz de taşıyoruz elbette. Dünya kaynaklarının belirli bir zümreye ait olduğunu, daha fenası bu durumun süreklilik arz edeceğini bilmenin, ümitsizlikle çaresizlik arasında üzüntümsü bir duruma sebep olduğunu da görüyoruz. Fakat girişimci olarak addedilenlerin bizim pastadaki payımızı da yemeye girişmesi, slogan atılıp protesto edilecek kadar önemsiz bir mesele değil; çünkü yoksulluğun arttığı oranda birilerinin zenginliğinin de artıyor olması, küçük dünya için büyük bir problem.

“Eksükligini yüzine urma kamerün kim

Yohsula ‘itâb eyleyicek bayı kınarlar”

(Necati bey Divanı 155/2)

[Ayın eksikliğini yüzüne vurma.

Çünkü yoksulu azarlayınca zengini kınarlar.]

Necati Bey’in beytine tekrar gelecek olursak “ayın eksikliğini yüzüne vurma”dan kasıt dünyayı sömürenlere yöneltilen bir sitemse eğer, bu durum dünyanın mevcut sistemine sokulacak bir çomakla aynı şeyi ifade eder. Burada önemli olan çomakla beraber elin, hatta kolun da sistemin dişlilerine kaptırılabileceğinin farkında ve cesaretinde olmaktır.

“Yoksulu azarlayınca zengini kınarlar” kısmı ise dünyanın küçük fakat ayrıcalıklı bir zümresi için işleyen ve yoksullar hariç hemen herkesi memnun eden bu sistemin çarklarının dur(durul)masının kimlerin işine gelip gelmeyeceğiyle alakalıdır. O halde yoksulun azarlanmaması halinde dünyayı sömürenleri kimse kınamayacaktır. Bununla beraber yoksullar için sürekli sosyal projeler ve yardım kampanyaları yürütmenin altında yatan neden de ortaya çıkacaktır.

Necati Bey’in beytini okurken, dünyanın en zengin bilmem kaç kişisinin fotoğraflarına tekrar bakıp; o insanların dudaklarında kendi pastamızın kremasını görmek, hem divan edebiyatı hem de tüm dünya için oldukça trajik.