Aklı ile gönlünü yoldaş eden, yolda kalmaz!

Murat Cahid Kuvvet muratcahid@hotmail.com

Etrafınızda mutlaka vardır; her hata yaptığınızda sık sık “ben söylemiştim” der o kişiler. Bir anda ortaya çıkıverir ve genellikle perşembenin gelişinin hemen öncesinde çarşamba gecesi dillendirirler bu kehanetlerini (!) Gerçekten de sonucu hissetmiş olabilirler mi, yoksa görünen köyün kılavuzları mıdır onlar?

Bile isteye hata yaparak ve o hatalardan ders çıkarmayarak istediğimiz sonuca varamayacağımız ne kadar kesinse, akıllıca ve mantıklı adımların her zaman doğru sonuca ulaştırmayacağı da bir o kadar gerçek. “Ben söylemiştim” diyenleri haklı çıkaran yanımız, yola çıkmayı sonuca varmaktan daha çok önemsiyor oluşumuz ve aklı kutsamamız. Belki de bu nedenlerden dolayı hem yarım hem de yarı yolda kalıyoruz.

İnsanoğlu, yaratılmışlar arasında oldukça yoğun ve hızla değişen bir gündeme sahip. Dolayısıyla doğru ya da yanlış yapma ihtimali en fazla olanda, Kur’an-ı Kerimde “Akletmezler mi?” sorusunun muhatabı da o. Peki, akli melekelere sahip olmamızın verdiği bir ayrıcalığın olumlu ya da olumsuz sonuçlarını bir başkasının görüp tespitlerde bulunması ne kadar anlamlı ve önemli? Milyarlarca insanın uğradığı bir han olan dünyada, birbirimizin hatalarını görebiliyorsak neden hala aynı hataları yapıyoruz? Çünkü Yaratıcının emrettiklerini değil de “Sen doğru bildiğini yap” telkinlerini verenler;  “ben söylemiştim” diyenlerin günümüzdeki en büyük rakibi de ondan.

Doğru olan şeyin herkesçe farklı algılanması ve tartışılabilir olması bir yana, sonuç ya da yöntem, hangisinin önemli olduğu başka bir yana... Doğru parçalardan yanlış noktaya ya da doğru noktadan yanlış parçalara… Amaç bütüne, oradan da doğruya varabilmekse elbette yöntem de sonuçta önemlidir.

Hayatı daha mutlu yaşamak için parçalardan bütüne varmayı ve görebilmeyi amaçlayan yaklaşımlar, ideal bir yol-yöntem olabilir. Fakat etrafınızda mantar gibi bitiverecek ve birçok yanlışına şahitlik ettiğiniz insanların telkinlerine kulak kapamak kolay olacak mı? Sanmıyorum.

Çetrefilli, karmaşık ve zorlu bir dönemde padişahlık yapan Sultan II. Abdülhamid, kitaplarında tümevarım yöntemini kullanan ve aynı zamanda ‘Sherlock Holmes’ serisinin yazarı olan Arthur Conan Doyle'ın kitaplarını Türkçeye çevirtmesindeki hikmetin yalnızca okuma sevdası olmadığı aşikâr. Aynı anda birçok sahada olma maliyetinin önemli olduğu stratejik bir dönemde, olayları düşünsel olarak anlamak ve bütüne ulaşarak doğru hamleler yapmak, yalnızca bu yöntemle açıklanamaz elbette. Oldukça önem arz eden başka bir nokta da var.

İsviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung, Kızılderili reisi ile sohbet etmeye başladığında Kızılderili reisi, ona deli olduğunu söyler. Jung nedenini sorduğundaysa Kızılderili reisi, “Çünkü aklınız ile düşünüyorsunuz” der. Carl Jung “peki siz ne ile düşünüyorsunuz” diye sorduğunda, Kızılderili reis kalbini gösterir ve “biz kalbimizle düşünürüz” der.

İçinde iman cevherini de barındıran kalbin esas ve asli işi akletmektir. Dolayısıyla “ben söylemiştim” serzenişine en çok kalbimizin hakkı vardır. Bundan dolayı denir ki; aklı ile gönlünü yoldaş edenler, yarı yolda kalmazlar.