Acıyı trampa edip, modernizme yönelen gençliği "dinamize" etmezsek eğer...

Kapitalizmle mücadele etmeden, emperyalizmle savaşmadan; bir eli yağda bir eli balda yetiştirilen, kulaklarını ellerimizle kapattığımız, gözlerini yummasını istediğimiz, söyleyeceği sözleri olduğu halde, lafı ağzına tıkadığımız gençler; bir gün batının halkasını boyunlarına, çarığını ayaklarına, hırkasını da sırtlarına geçirdiklerinde çok geç olacak! 

Ayşegül Akyüz Yahşi yarenliceask50@gmail.com

Büyük felaketler içindeyiz...

Tarihin belki de en acı kıyımlarına şahitlik ettik, ediyoruz...

15 Temmuz hain darbe girişimi... Orman yangınları... Küresel salgın covid19... Yüzyılın felaketi depremler... Sınır komşularımızın yaşadığı iç savaş... Savaştan kaçan mülteciler... Mültecileri dışlayan Avrupailer... Irkçılık hastalığı... Eş cinsel eğilimler... Ve yıllardır devam ede gelen Filistin işgaline karşı küresel intifada "Aksa Tufanı"...

Bu çağın insanı ne çok acıya maruz kaldı. En çok da çocuklar ve gençler... Yaşamaktan ziyade büyük dramlarla yüzleştiler, cüsselerinden büyüktü travmaları... 

Kimi ateşin tam ortasında yapayalnız kaldı...

Kimi ise ateşe dokunarak yandı...

Kolay değil ansızın kaybetmek sevdiğini...

Kendi silahıyla vurulmak hele hiç kolay değil...

Sele kapılan bir yavrunun gözden kayboluşunu biçare izlemek...

Ateşin düştüğü yeri söndürememek...

Kolay mı ahlaksızlığı tüm çıplaklığıyla görmek, kolay mı arsızlığın içimize sızışını püskürtmek!

Direnmek yeraltına... Yayılmacıların serptiği zehirli tohumları çürütmek hiç mi hiç kolay değil! 

Gelenin dışlandığına, insan ırkının sorgulandığına, yaşamak isteyenlerin ölüme yollandığına şahit olmak kolay değil! 

Hastanelerin bombalandığı...

Çocukların kardeşlerini ölüme uğurladığı...

Evlatların anne ve babasının cesetlerini aradığı...

Ölümün bir şehrin üzerine çığ gibi yağdığını görmek hiç kolay değil hiç!

Vatanını beklerken şehadete yürüyen nice insanın cansız bedenine döşek oldu sokaklar... Ulusların bayrakları artık aynı tondalar... Hepsinde biraz kırmızı biraz da gözyaşı var... 

Bir yandan da tüm dünya insanının vicdan muhasebesi yapmasına vesile oldu bu acılar. Hangi dilden ve hangi ırktan olursa olsun bir masumun öldürülmesine tahammül edilmediğini görmek umutlandırıyor insanı... Sabır oluğunu genişletiyor bu umut...

Müslümanların öldürülmesine "ses çıkarılmaz!" diye düşünen Amerika ve batılı devletler hayal kırıklığı içindeler...

Bugün toplumlar kendi medeniyetlerinden üstün bir ahlakla Ortadoğu Müslümanları için adalet arayışına çıktılar. Bu beklenmeyen küresel bir intifada... Zulmün seyrini değiştirecek kadar büyük boyutlu..

Kanla beslenerek, zulme doymayan sefillerin gücünün arkasındaki iki yüzlüğünü "İçeride ahlaki normların bekçileriymis gibi davranan devletlerin dışarıya sergilediği düşük ahlak seviyesini de..." görmüş oldu tüm dünya...

Arka planda Filistinli masum sivillerin katledilmesi için İsrail'e gereken tüm desteği sağlayan ABD, ekran karşısına çıktığında ise vicdan maskesi takınıyor.

10 bin ölüm yetmiyor bir ateşkese...

Din savaşları ve beraberinde daha da güçlü olmak uğruna "soykırıma" kalkışmanın toplumlar nezdinde kalıcı tahribatı da göze alınamıyor elbet... Bir ayı geçmiş olmasına rağmen açık hava hapishanesinden kan gölüne dönüşen Gazze'de halen sular durulmuyor. Halklar bir şekilde oyalandırılırken, çocuklar ve kadınlar yok ediliyor...

Bu zaman zarfında şahit olunan hem maddi hem de manevi yıkımlar insan hayatında onarılmaz yaralar açmakta, kendini çaresiz hisseden insanlar meydanları doldurmaktalar. 

Henüz delikanlı çağında olan gençlerimiz ve gördüklerini hangi kefeye koyacağını daha kavrayamayan çocuklarımız için yaşananları tam manasıyla anlamlandırmak gerekiyor.

Gördükleri şeylerin normal olmadığını, ne uğurda olursa olsun bir cana kıymanın vebalini, ölenlerin şehadet şerbetini içtiğini, öldürenlerinse nasıl bir cani olduğunu bilmeye hakları var.

Eksik ya da naçar kaldığımız ufacık bir durum gelecekte kanayan yaramızı daha da deşecek ve derinleştirecektir.

"Müslüman kardeş bilincini" çocuklarımıza ve gençlerimize aşılayamazsak kendi tarihine şahitlik ederken, gafil kalan bedbaht bir nesil meydana getirmiş olacağız.

Yaşananlar ne kadar acı olursa olsun, göstermekten ve duymalarından ne kadar çekinirsek çekinelim illaki bir yerlerden kulağına çalınacak ve gözüne görünecektir. Hadiseler yitik bir anlamla çocukların kalbine yerleşecektir. 

Bunca büyük acıya çare olamayacak kader yaşı küçük olsa da her birey izahı hak eder.

Gerek sosyal medyada, gerek haber kanallarında, gerekse de arkadaş ortamında maruz kalınan gerçeklerin boyutu o kadar büyük ki; siz bu gerçekleri doğru tanımlayamadığınız zaman duygusal boyutları orantısızlaşacak...

Gelecek neslin gözü dönmüş, anlamını yitirmiş, hakikatten gafil kalmış olduklarını göreceksiniz ki; bunu hiçbirimiz eminim istemeyiz!

İşte tam da bu yüzden alıp karşımıza konuşmalı...

İmtihan kavramıyla, kulluk bilinci arasında bir köprü kurulmalı...

Sabır taşı güçlensin diye özenle sıvanmalı...

Duanın gücüne inandırmalı onları...

Dünya ve ahiret arasındaki yaşamsal eylemlerin ve verilen mühletin insanı hayra ve şerre götürebilen tarafları olduğu hatırlatılmalı...

Acıya alıştırmadan, duyarsızlaştırmadan, şahit olduklarıyla olgunlaştırabilmeli...

Adaletin, merhametin, insan nesline ve onuruna saygının, en çok öğretilmesi gereken bu çağda tarafını seçmenin de önemi büyük...

Kapitalizmle mücadele etmeden, emperyalizmle savaşmadan; bir eli yağda bir eli balda yetiştirilen, kulaklarını ellerimizle kapattığımız, gözlerini yummasını istediğimiz, söyleyeceği sözleri olduğu halde, lafı ağzına tıkadığımız gençler; bir gün batının halkasını boyunlarına, çarığını ayaklarına, hırkasını da sırtlarına geçirdiklerinde çok geç olacak!