BIST 10.046
DOLAR 32,38
EURO 34,61
ALTIN 2.391,22

ALLAH de; ötesini bırak(ma!)…

Dini bütün insanlarımız artık uyanmalı…

(GÜNCEL1: Devlet Konservatuarları Sanatçı Öğretim Elemanları, özlük hakları olan Haziran 2016 Teşvik ikramiyelerini hala alamadılar.Listeler, yine YÖK Genel Kurulu’na takıldı. Mağduriyet yaratan ilgili yönetmelik düzeltilsin diye yazılıyor, çiziliyor, ama, kimsenin umurunda değil!.. () Bu gidişle yine Aralık ayını bulacak gibi.. Çok basit olan çözüm önerileri neden dikkate alınmıyor, sanatçı öğretim elemanları mağdur ediliyor, anlayamıyoruz…7 imza ile, 6 ay geçiyor. Yazık..)

(GÜNCEL 2: Bütün gazeteler ve haber siteleri aynı başlığı atmış: “Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan YÖK'e kritik (kritik:endişe verici durum, tehlikeli durum, hassas, duyarlı, zor bir durum.) atama.” Sanıyorsunuz ki; yeni bir isim, önemli bir yeni  kişi, çok konuşulan bir kişi v.b.  atanmış. Oysa aynı üye bir kez daha atanmış, demek ki çok çalışmış ve üniversitelere yararı olmuş… “Cumhurbaşkanlığı Basın Başdanışmanlığından yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 12 Eylül'de görev süresi dolan Prof. Dr.Murat Tuncer'i YÖK üyeliğine 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 6'ncı maddesinin (b/1) bendi uyarınca yeniden seçtiği bildirildi.” (A.A../29.10.2016) Bunun neresi “kritik!”
SON DAKİKA...
REKTÖRLÜK SEÇİMLERİ KALDIRILDI…
“Üniversitelerle ilgilli keklenen KHK yayınlandı ve daha önce belirttiğimiz gibi seçimler iptal edildi. Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile devlet üniversitelerine rektör atamalarına ilişkin yapılan yeni düzenlemeye göre rektör, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından önerilecek, profesör olarak en az 3 yıl görev yapmış 3 aday arasından Cumhurbaşkanınca atanacak. Resmi Gazete'de yayımlanan 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 4 Kasım 1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nda yer alan ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu üyelerine ilişkin, "Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığınca seçilecek birer üyeden" ibaresi “Milli Savunma Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığınca seçilecek birer üyeden" şeklinde değiştirildi.Yükseköğretim Denetleme Kurulu üyelerine ilişkin, "YÖK tarafından profesörler ve bakanlık merkez teşkilatlarında en az 10 yıl müfettiş veya denetçi olarak çalışanlar arasından önerilecek 15 üyeden seçilir." hükmü getirildi. Üyelerin görev süresi üç yıl olacak. Görev süreleri boyunca üyelerin kurumlarıyla ilişikleri kesilecek. KHK ile 2547 sayılı Kanun'un 13'üncü maddesinin a fıkrasının birinci paragrafında düzenlenen rektör atamasına ilişkin yeni düzenleme yapıldı. Buna göre, devlet üniversitelerinde rektör, YÖK tarafından önerilecek, profesör olarak en az 3 yıl görev yapmış 3 aday arasından Cumhurbaşkanınca atanacak.
Bir aylık sürede önerilenlerden birisinin atanmaması ve YÖK tarafından, iki hafta içinde yeni adaylar gösterilmemesi halinde Cumhurbaşkanınca doğrudan atama yapılacak.Rektörün görev süresi 4 yıl olacak. Süresi sona erenler aynı yöntemle yeniden atanabilecekler. Ancak aynı devlet üniversitesinde iki dönemden fazla rektörlük yapılamayacak. Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil edecek.Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör, mütevelli heyetinin YÖK'e teklifi ve YÖK'ün olumlu görüşü üzerine Cumhurbaşkanı tarafından atanacak.Öte yandan, KHK ile 2547 sayılı Kanun'a, "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte, Yükseköğretim Denetleme Kurulu üyesi olarak görev yapmakta olanlardan 3 yılını tamamlayanların görevleri kendiliğinden sona erer." geçici maddesi eklendi.”

 “‘Allah De Ötesini Bırak', “Bana Allah Yeter”, “Allah'a Koşun”, “Rabb'in İçin Sabret” kitaplarıyla son yılların en popüler yazarlarından olan Uğur Koşar'ın eşi Gülsen Koşar, yazarın kendisini aldattığı iddiasıyla boşanma davası açtı.Hürriyet’ten Arda Akın’ın haberine göre; Kocasını dedektif gibi takip edip aşk yaşadığını ileri sürdüğü avukat ile plajda resimlerini çeken Gülsen Koşar, dava dilekçesinde, “Kocam ilkokul mezunu bilgisayar tamircisiydi. İşten atıldıktan sonra yıllarca çalışmadı. Evi ben geçindirdim. İnternetten yaptığı araştırmalarla kitap yazdı. Kitap tutunca kadınlarla defalarca aldatma süreci başladı” dedi.”Arda Akın/İstanbul)

1 Mart 2015 tarihli yazımızda () adı geçen yazara ve “Allah De Ötesini Bırak” denilen toplama/derleme kitaba ilişkin araştırmama/görüşlerime yer vermiştim.
Bazı olaylar olmasa gerçekler açığa çıkmıyor, ama, zaman her şeyin ilacı…
İşte, Coşar’ın  eşi gerçekleri ortaya koymuş.
Lütfen mahkemeye verdiği yazıyı okuyun.
Üzüldüğüm;
Dini bütün, saf insanların hep kandırılarak, böyle kitapları almaları ve yazanları meşhur edip, köşeyi dönmelerini sağlamaları.
Bu böyle mi devan edecek?!..
Dinimizde en doğru/kutsal kitap Kur’an-ı Kerim değil mi?
 Okuma yazma biliyorsan, Türkçe mealini/tercümesini al oku, başkalarını zengin etme..
O zaman, hocalara da gerek yok…
Cemaatlere de gerek yok…
Dini bütün insanları, daha kaç kişi/cemaat, söğüşlemeye/kandırmaya  devam edecek?
Neden bu toplum; zaman zaman hoca adı altında kişilerin yetişmesine/palazlanmasına imkan tanıyor?
Dini bütün insanları uyandırmak kimin görevi?
Diyanet, yeterli olmuyor mu?
Diyanet, cemaatlerden korkuyor mu?
Diyanet, cemaatlerle kötü olmak istemiyor mu?
Cemaatler milyonlarla oynarken, Diyanet; Cuma günleri verilen 3-5 Tl ile bağış topladığını mı zannediyor?
İnsanlar neden Diyanet’e güvenmiyor/inanmıyor?
Diyanet’in, sırtını devlete, cemaatlerin topluma dayaması kimin suçu?
Diyanet, son yaptığı şurada alınan kararları neden hayata geçiremiyor?
Diyanet, cemaat liderlerini toplamaya karar  vermişti, ne oldu?
Camilere bağlı Gençlik kolları kurmak  kimin aklı?
Niye sorduğumuzu anlamışsınızdır;
Bir Cuma hutbesinde duyamadık!...
Bu kararları biz mi hayata geçireceğiz?
Oturup toplumu iyi irdelemek, onlardaki değişimi tespit etmek gerekli…
Ama, sürekli halk arasında olan din adamları; kör, sağır, dilsiz!...
Ve; darbe girişiminden bile habersizlermiş!
Anlamak mümkün değil…
Son SÖZ: Bir kere yanlış trene bindiyseniz, koridoru kullanarak ters tarafa doğru yürümeyin...Hiçbir faydası yoktur... (Nietzche)

İLGİNÇ BİR TEKLİF!..

“Sivil Dayanışma Platformu (SDP) Kayseri Temsilciliği tarafından Erciyes Üniversitesinin (ERÜ) ev sahipliğinde Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlenen "15 Temmuz Darbe Girişimi ve Yeni Türkiye'nin İnşası" paneline katılan AK Parti MKYK Üyesi ve Sivil Dayanışma Platformu Başkanı Ayhan Ogan da salondaki öğrencilere 15 Temmuz gecesi kimlerin sokakta olduğunu sordu. Öğrencilerin sokakta olduklarını belirtmeleri üzerine Ogan, şöyle demiş; "Bana göre 15 Temmuz'da sokağa çıkanlar gazidir. Sayın rektörümüzden 15 Temmuz'da sokağa inen öğrencilerimize fazladan 10 puan vermelerini talep ediyorum." (Basından/28.10.2016)

HAFTANIN YAZISI…

“….AK Parti ya da MHP, CHP, bugünkü şartlarda, iç politik dengeler ve parlamento ya da belediye meclisi aritmetiği açısından siyasi arenada kapsamlı bir temizlik hareketine girişmesi mümkün değil. Kritik dengelerde duran parlamento ya da belediye meclisi aritmetiği bir anda altüst olabilir. Arınma ancak bir seçimle mümkün. Bu adamlara siz “git” diyemezsiniz. Bunun makul, anlaşılır bir sebebi var.. Siz göndermeden onlar da gidemez. Giderlerse hain durumuna düşerler. Onun için şimdilik” kol kırılacak yen içinde kalacak”. Partilerin yöneticileri ağızları kan çanağına dönse de “kızılcık şerbeti içtim” diyecek ve bu işi geçiştirecek. Aynı durum HDP’li milletvekilleri ile ilgili. Dokunulmazlıkları kalktı. Adamları tutuklayın. Ama tutuklayamazsınız. Suçlu olmadıkları için değil, tutuklarsanız ve toplamda 20 milletvekilinin milletvekilliği düşerse Türkiye, aralarında İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehitlerinde olduğu, çoğu Doğu ve Güneydoğuda olan, Türkiye’deki seçmen sayısının yarısı kadar bir seçmen kitlesinin sandığa gideceği bir ara seçim kaçınılmaz olur. Bu durum netleşince 3-4 ay içinde Türkiye seçime gitmek zorunda kalır.. “Bizde paralel kalmadı ya da “hâlâ bir kısmı yerinde duruyor, onlara niçin dokunulmuyor şeklindeki tartışmalar maslahata hizmet etmeyecektir….”  (Abdurahman Dilipak/Yeni Akit)

 

“U MUTLU SON” ve M.ERDOĞAN…
“....Filminizin deyişlerinden biri ‘U Mutlu Son’. Bu deyişle ne anlatmak istediniz?
Çünkü mutlu son yapmak demek insanlığa şunu söylemek demektir; “Dünya bir cennettir. Her şey şahanedir.” Bunun tersini yaparsan da “Dünya bir cehennemdir, her şey berbattır” dersin. Ben de bir ironi anlatıcısı olarak “Dünya ne cennettir ne cehennemdir. İkisinin ortasıdır. Hayatın bir anı cehennemdir ama hemen cennete dönüşür. Gider, gelir” diyorum. Dolayısıyla Allah’tan umut kesilmez. Mutlu son yapamıyorum ama umutlu son yapabiliyorum. İzleyiciye bir umut, müjde vermeyeceksek niye hikâye anlatıyoruz ki? Bana bir şey anlatıyorsun, öykünün tamamı berbat, rezil, acı ve hiçbir çıkışı yok. Niye anlattın ki bunu bana? Şunu mu demek istiyorsun? “Hep beraber gidip intihar edelim.” Ya da birisi geliyor sanki hayatta korkunç anlar yokmuş gibi, her gün savaşmak için yeni bir hacet, ayrışmak için yeni bir sebep bulunmuyormuş gibi “Sonunda kavuştular, mutlu oldular, aslan gibi de yürüdüler” diyebilir miyim? Bu sahtekârlık olur. Bu ikisinin tam ortası hayata denk geliyor. ‘U Mutlu Son’ da bunu ifade ediyor.
10 yıl sonra neler olabileceğini düşünüyorsunuz?
Ben ironik olduğum için bir yanım çok iyimserdir diğeri de çok gerçekçidir. Varoluşta iki düzlem var. Gerçek düzlemi, yani bu içinde olduğumuz. Diğeri ise hakikat düzlemi. Gerçek düzlemde işler hiç yolunda gitmiyor. Ama hakikatte her şey yolunda.
Gerçek düzlemde yaşamak zorunda kalıp hakikat düzlemini mi hayal ediyoruz?
Bence hakikat makamına ne kadar geçersen gerçeğin yükü de o kadar hafifliyor. Bu gördüğümüz ve boğulmakta olduğumuz bu yaşamın ötesi var. Onun ötesi aralandıkça gerçeği de daha az ciddiye almaya başlarız. Güncel bir şey ve güncelin mahkûmu olmak bir esirliktir. Bizim bunun ötesine geçmemiz insanı çok rahatlatan bir şey. ‘Gerçeği boş verelim’ demiyorum. Gerçeği de hakikati de iyi yönetmek gerek. Olduğun gibi görünmek yetmez. Göründüğün gibi de olmak meselesi bu ikisinin karşılığıdır.
Hakikat makamına nasıl geçeriz?
Soru soran bir zihniyetin olması gerekir. ‘Bunun ötesinde ne var, ne oluyor?’ sorusunu sormak gerek. Bu soruların da herkese göre bir cevabı var. Böyle soruları sormamak kişiyi mutsuz yapar. Ne anlatmak istediğimi sanıyorum 20 Kasım’daki tek kişilik gösterim ‘Münakaşa’da anlatacağım. Röportajda anlatmak gerçekten çok zor….” (Mehmet Çalışkan/Habertürk Magazin)