BIST 9.680
DOLAR 32,43
EURO 34,46
ALTIN 2.487,85
HABER /  GÜNCEL

Afrin nerede? Afrin operasyonu ne zaman?

Türkiye'nin düzenleyeceği Afrin operasyonunun ayrıntıları belli oluyor. Peki Afrin nerede ve Türkiye'ye ne kadarlık bir mesafede? İşte Afrin hakkında tüm bilgiler ve Afrin operasyonu detayları;

Abone ol

Afrin nerede? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Afrin çıkışıyla başlayan tartışmalar sürüyor. Peki Suriye'nin kuzeyi Türkiye için neden önemli? Irak'ın Kuzey'ine göre Suriye sınırı Türkiye için son yıllar da daha büyük önem arz etmeye başladı. Suriye'deki karışıklık sürdüğü sürece ülkenin kuzeyindeki terör yuvaları bölge için büyük bir tehdit oluşturuyor.

PYD'nin yuvalandığı merkezlerden olan Afrin, Suriye'nin kuzey batısında nüfusu 50 binin üzerinde bir kenttir. Afrin'in sembolü zeytin ağacıdır ve bölgenin en önemli zeytin üretilen bölgesidir. Afrin'in geçim kaynağı zeytine dayalı endüstri ile birlikte tekstil ve sabun üretimidir.

SURİYE'NİN KUZEYİ NEDEN TEHDİT?

Bölgeyi iyi tanıyan isimlerden olan R. Serdar Ataş Mücerret adlı sitede yaptığı Afrin yorumunda üç önemli noktaya değiniyor. İşte Ataş'ın kaleminden Afrin önemi;

Suriye’nin kuzeyi ise Kuzey Irak’la kıyaslandığında üç temel neden dolayısıyla Türkiye aleyhine kayda geçirilebilecek çok daha büyük bir tehdit potansiyelini içinde barındırıyor:

Coğrafi Yapı

Kuzey Irak ile Türkiye arasında coğrafyanın çektiği doğal bir set var. Bu sınır hattının büyük bir kısmının dağlık olması Kuzey Irak ile Türkiye’nin güneyi arasında coğrafi bir bütünlüğe imkan vermez. Bu coğrafi devamsızlık veya kopukluk hali, Kuzey Irak menşeili Kürt yapılanmalarını Irak içindeki havzada kalmaya mecbur bırakmıştır. Oysa Suriye’nin kuzeyi ile Türkiye’nin güneyi arasında mutlak bir coğrafi devamlılık mevcut. Suruç’tan yüksek sesle bağıran bir kimse neredeyse Kobani’den, Nusaybin’de ıslık çalan bir kimse ise Kamışlı’dan duyulabilir. Bu sınır hattının büyük bir kısmının engebesiz, neredeyse avuç içi gibi dümdüz bağlantılı olması, Suriye’nin kuzeyindeki yapılanmalara coğrafi olarak Türkiye içine doğru bir operasyonel imkan verir.

Linguistik-Kültürel özellik

Irak’ın kuzeyi ile Türkiye’nin güneyi arasındaki coğrafi devamsızlık, iki bölge arasında linguistik-kültürel bir kopukluğu da beraberinde getirmiştir. Kuzey Irak’ta konuşulan Kürtçe’nin lehçe ve şiveleri ile Türkiye’de konuşulan Kürtçe’nin lehçe ve şiveleri arasında milliyetçi-romantik yaklaşımları bir kenara bırakırsak, oldukça farklılıklar söz konusudur. Kürtçe’nin Kurmanci lehçesinin bir şivesi olan ve özellikle Zaho ve Duhok’ta konuşulan Behdini, Türkiye’de ancak bu şiveye özellikle çalışmış olanlar tarafından kamilen anlaşılabilir. Erbil ve Süleymaniye’de ana dil olan Soranice ise tıpkı Kurmanci gibi başlı başına Kürtçe’nin ayrı bir lehçesidir ve dilbilimciler lehçeler arasındaki farkın çoğunlukla neredeyse anlaşılabilirliği imkansız kıldığını bilir. Soranice konuşan Iraklı bir Kürt ile Türkiye’de en yaygın lehçe olan Kurmanci konuşan bir Kürd’ün “doğal” olarak birbirlerini anlamaları, bir Türkiye Türk’ü ile bir Kırgız Türk’ünün “doğal” olarak anlaşabilmelerinden daha fazla değildir. Aynı şekilde, sanılanın aksine Türkiye’nin Kürtlerin ağırlıkta olduğu birçok güney ilindeki kültürel ortam, yaşam biçimi ve toplumsal yapı, Erbil ve Süleymaniye’dekinden oldukça farklı iken, Erzurum ve Konya’dakine oldukça yakındır. Oysa Suriye’nin kuzeyi ile Türkiye’nin güneyi arasında coğrafi devamlılık beraberinde linguistik-kültürel devamlılığı da getirmiştir. Bu iki bölgede de ağırlıklı olarak konuşulan Kurmanci lehçesidir ve bir şive olarak bile ayrılmadığı söylenebilir. Nusaybin ile Kamışlı veya Suruç’ta konuşulan Kurmanci ile Kobani’de konuşulan Kurmanci “doğal” olarak bir devamlılık, bütünlük arzeder. Bu açıdan, Kuzey Irak’taki yapılanmalar Türkiye’nin içine doğru linguistik-kültürel kopukluk dolayısıyla bir toplumsal ideolojik mobilizasyon imkanına sahip değillerken, Suriye’nin kuzeyindeki yapılanmalar Türkiye içindeki sosyolojide de kırılmalar yaratabilecekleri potansiyel bir ideolojik hareketlendirme, “siyasi görüş ihracı” gibi bir imkana sahipler.

Yönetim Aktörünün Doğası

Devlet veya devletimsi yapılar temelde kendi egemenlik alanında yaşayan topluma sürdürülebilir bir refah düzeyi ve yaşanılabilir bir güvenlik ortamı sağlayarak meşruiyetlerini kurar. Örgütler ise çoğunlukla bir “refah ütopyası” vaadeder ve “ölüm” üzerinden meşruiyet inşa ederler. Bu açıdan, devlet-devletimsi yönetim aktörünün doğası ile örgüt yönetim aktörünün doğası farklıdır. Kuzey Irak’ta zaman zaman bazı sorunlar yaşasak da, Türkiye ile toplu bir çatışmadan kaçınan bir yapının olması, devletimsi özelliğinden kaynaklanır. Bugün halihazırda Kuzey Irak’taki yönetimle referandum sürecinde büyük bir kırılma yaşanmış olmasına rağmen, Türkiye ve Bölgesel Yönetim yetkilileri karşılıklı çıkar, güvenlik istikrarı, ekonomik ilişki, siyasi devamlılık gibi pek çok konuda rasyonel bir zeminde hala konuşabilir durumdalar. Muhatabın rasyonel bir resmi yapı olması, ilişkilerin yönetilebilirliğini kolaylaştıran bir etkendir. Ancak muhatap bir çeşit örgütsel aparat olduğu zaman ilişkilenme biçiminde ne karşılıklı çıkarın, ne ekonomik ilişkinin ne de siyasi devamlılığın konuşulabileceği rasyonel bir zemin bulunmaz çünkü örgütler bölgesel veya küresel güç ilişkileri içinde kolaylıkla ve çoğunlukla kuvvetli aktörler adına vekalet savaşı yürüten taşeronlara dönüşür. Büyük bir samimiyetle ve Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar büyük bir siyasi risk alınarak hükümet tarafından başlatılan Çözüm Süreci, Milli Kardeşlik Projesi’nin PKK tarafından Şanlıurfa’da iki polisimizin ve Adıyaman’da bir askerimizin şehit edilmesiyle ilk fırsatta ihanete uğramış olması bu gerçekten kaynaklanıyor. PKK, kurulduğu günden bu yana Türkiye ile ilgili hesapları olan aktörlerin Türkiye’ye karşı kullandıkları kirli bir sopa mahiyetinde. PKK, herkesin kazançlı çıkacağı, ülkede terörün bitmesini öngören bir projeye ihanet ederken, maşasını elinde tutanların ajandasına hizmet ediyordu. Türkiye hüsn-ü zanla, PKK’nın bu doğasını biraz gözardı etmesini çok ağır bedellerle ödemek zorunda kaldı. PKK’nın beli içerde ancak yüzlerce şehit verilerek kırılabildi. Bu açıdan Suriye’nin kuzeyi, yönetim aktörünün doğası açısından da rasyonel bir ilişkinin kurulabileceği bir yapı arzetmiyor. Aksine, bu bölge PKK denetimi ve kontrolünde bir bölge olması hasebiyle daima Türkiye’ye karşı kullanılan bir koç başı olarak Türkiye ile hesabı olan aktörlere hizmet verecektir.

Yukarıdaki üç ana nedenden dolayı, Suriye’nin kuzeyinde egemen yapı PKK olduğu sürece bu bölge, Türkiye açısından hayat-memat derecesinde önemli bir tehdit olarak durmaya devam edecektir.