BIST 10.046
DOLAR 32,39
EURO 34,61
ALTIN 2.394,51
HABER /  GÜNCEL

7 Mart 2012 Basın Özeti

Independent yazarı Robert Fisk Srebrenitza ve Humus'u karşılaştırırken, Guardian, Beşar Esad'ın yakın tarihteki diktatörlere sırtını dayadığını savunuyor. Independent'a göre İran konusunda Obama'nın en büyük sorumluluğu bir savaşı önlemek.

Abone ol

Independent gazetesi yazarı Robert Fisk, Suriye'nin Humus kentinde yaşananları 1995'te Srebrenitza yaşananlarla karşılaştırıyor.

"2012'nin Humus'u, 1995'in Srebrenitza'sının tekrarı mı?" diye soran Fisk, benzerlikleri ve farklılıklarıyla iki insanlık krizini değerlendiriyor.

'Allah herşeyi biliyor!'

Yazısına "Kızılhaç'a izin yok. Yetişkin erkekler ve erkek çocuklar kadınlardan, kızlardan ayrılıyor. Uzun mülteci kuyrukları. Erkeklerin kamyonlara doldurulup belirsiz bir yere götürüldüğü anlatılıyor. Felaket. Gazetecilere, Birleşmiş Milletler'e giriş izni yok. Bu yerin adı Srebrenitza." cümleleriyle başlayan Fisk, olaylar arasında paralellik kurmanın tehlikeli, korkutucu ve çoğu zaman da yanlış olduğunu belirtiyor.

"1956'da Nasır Nil'in Mussolinisi, 2003'te Saddam Dicle'nin Hitleriydi. Peki 1982'de Hafız Esad Sünnî muhaliflerini Hama'da katlederken neden sesimizi çıkarmadık? Peki ya Saddam'ın 1991'de Kürt ve Şiîleri katledişi. Elbette Srebrenitza... Ve Şimdi de Humus. Benzerliklerinin yanısıra farklılıkları da var." diye yazan Fisk, yazısını şöyle sürdürüyor:

"Srebrenitza'da Hıristiyanlar Müslümanlar'ı öldürüyordu. Humus'ta ise Müslümanlar Müslümanları. Srebrenitza'da, tüm beceriksizliğine rağmen Birleşmiş Milletler'e bağlı Hollanda askerleri görev yapıyordu. Humus'ta ne birleşmiş Milletler var ne de NATO. Tam aksine, liderlerimiz, neden Suriye'ye askerî operasyon yapılmaması gerektiğini anlatıp duruyorlar... Eninde sonunda Humus'a gireceğiz. kırık dökük parçalanmış bu kentin sakinleri fısıltıyla yaşadıkları korkuyu anlatacaklar. 1982'de Hama'daydım. Daha sonra tekrar gittiğimde korkuyla dolu bir tezgâhtardan alabildiğim tek yanıt üç kelimeydi - "Allah herşeyi biliyor"... Sanırım Humus'ta da aynı şey olacak."

Tarihin gölgesi

Guardian gazetesi, Londra Üniversitesi'nden Christopher Phillips imzalı Suriye değerlendirmesinde yakın tarihte yaşanan olayların sonuçlarının Beşar Esad'a güç veriyor olabileceğini savunuyor.

"Beşar Esad'ın, direnişe karşı sürdürdüğü tutumun anlamsız olduğu ve eninde sonunda devrileceği varsayılıyor. Ancak Arap ülkelerinde, Libya istisnası dışında, direnişçileri bastırıp, mücadeleden galip çıkan hükümetler var" diye yazan Phillips, "Aslında Beşar Esad'ın elinde 1976–1982 yılları arasında Müslüman Kardeşleri bozguna uğratan babasından kalma bir şablon var. Saddam Hüseyin'in 1991'de Iraklı Şiîleri şiddetle bastırması da Esad'a güç veren bir örnek olsa gerek." görüşünü savunuyor.

Phillips yazısını şöyle noktalıyor:

"Esad için önemli olan kamuoyu desteğini elinde tutup tutamayacağı. Yanında olmasalar bile en azından karşısına çıkmamalarını sağlayabilecek mi? Bir dönem Esad'a sadık orta sınıfın yaşadığı Şam'ın Mezze mahallesindeki son protesto gösterilerine bakılırsa, kamuoyu desteği tersine dönmeye başlıyor olabilir. "

'Obama direnmeli'

Independent gazetesi, başyazısında, İran konusunda Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama üzerinde artan baskıyı değerlendiriyor. "Obama İran konusunda kararlı olmalı" başlıklı yazısında Independent, "İran'ın nükleer programı nedeniyle artan gerginlik alarm zillerinin çalmasına neden oluyor. Ancak bunlardan en tehlikelisi, ister siyasî, ister ekonomik, isterse seçim kaygısıyla olsun, Başkan Obama'ya daha sert bir tutum alması konusunda uygulanan baskı. Buna direnmeli." diyor.

İran'ın uluslararası toplumla ilişkilerinde, az da olsa bir iyileşme yaşandığını belirten gazete, yıllar sonra uluslararası denetçilerin ülkeye girdiğini ve Tahran'la görüşmelerin yeniden başladığını yazıyor. Gazete yorumunu, "İran'ın nasıl zamana oynadığı bilindiği için fazla birşey beklemek saflık olur. Ancak, olası sonuçları dikkate alındığında, kalıcı bir çözüm için, olumlu gelişmeleri en iyi şekilde kullanmak gerekiyor. Seçim olsun ya da olmasın Başkan Obama'nın en büyük sorumluluğu bir savaşı engellemektir" diye bitiriyor.

Financial Times gazetesi de İran'ın nükleer programı konusundaki uluslararası görüşmelerin yeniden başlayacak olmasını manşetine çıkarıyor ve "Müzakerelerin başlama umudu petrol fiyatlarını düşürdü" diyor.

Gazete, diplomatlar tarafından olası bir askerî saldırıyı önlemek için son şans olarak görülen müzakere kapısının aralandığını belirtiyor ve "Amerika, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın İran'la yeniden masaya oturacaklarını açıklamaları ardından petrol fiyatları yüzde 2 geriledi. Brent türü ham petrolün fiyatı bir haftadır en düşük seviyesi olan, varil başına 122 doların altına indi" diye yazıyor.

Titanic neden battı?

Times gazetesi, 15 Nisan 1912'de ilk seferini yaparken bir buzdağına çarparak batan Titanic'in asıl batış sebebinin Ay olabileceğini yazıyor.

"Kimilerine göre kaptan, kimilerine göre buzdağı, kimilerine göreyse insanlığın kibiri batırdı Titanic'i" diyen Times, haberini "Ama belki de asıl sebep yukarılarda, bulutların ötesindeydi. Asıl suçlu Ay olabilir mi?" diye sürdürüyor.

Habere göre, Teksas Üniversitesindeki bilim adamları, felaketin bugüne kadar göz ardı edilen bir unsuru üzerinde çalışmaya başladı. 'O buzdağı neden oradaydı?'.

Bilim adamlarının hipotezine göre, Titanic felaketinden üç ay önce, Dünya, Güneş ve Ay'ın nadir görülen bir hizalanmasına tanık oldu. Ay Dünya'ya 1400 yılın en yakın mesafesine geldi. Bunun sonucunda meydana gelen gel-git deniz seviyelerini hiç olmadığı kadar yükseltti.

Okyanus akıntılarının modelleri üzerinde yapılan çalışmalar, Titanic'i batıran buzdağının, o noktaya ulaşmak için daha kuzeydeki sulardan taşınmış olması gerektiği sonucuna ulaşıyor. Yapılan hesaplar, buzdağının, kuzeydeki sulardan felaketten üç ay önce, yani Ay'ın Dünya'ya en yakın olduğu zaman kopmuş olması gerektiğini gösteriyor.