BIST 10.320
DOLAR 32,26
EURO 35,11
ALTIN 2.467,44
HABER /  DÜNYA

16 Şubat 2012 Basın Özeti

FT: Türk dış politikası yeniden ABD'yle aynı eksene oturdu; MİT yasası bugün mecliste; Almanya 'ateşle oynuyor'; AB'nin acımasız yüzü; Gerçek muktedirler: Piyasa ve sokaklar.

Abone ol

Financial Times gazetesi Türkiye ile ilgili iki haber-yoruma yer veriyor. Daniel Dombey imzalı yazıların ilkinde Türkiye dış politikasının Batılı devletlerin dış politikasıyla birkaç yıl öncesine göre çok daha uyumlu olduğu fikri işleniyor.

Türkiye'nin geçmişte, "komşularla sıfır sorun" siyaseti çerçevesinde otoriter rejimlerle iyi geçindiği belirten yazar, bu durumun değiştiğini savunuyor ve şöyle devam ediyor:

"Ankara'nın son altı ay içinde, şiddete son verip reformlar başlatma önerisini reddeden Esad'a karşı sabrı tükendi. Irak başbakanı Nuri el-Maliki ile kavgalı hale gelindi ve Tahran'la ilişkiler, İran'ın Türkiye'ye yerleştirilen NATO radar üssüne tepki vermesinin gölgesinde kaldı. Sonuçta tüm bunlar Türkiye'yi Washington'a daha yakın hale getirdi."

Esad'ın devrilmesine endeksli dış politika

Financial Times, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bir zamanlar yakın müttefiki olan Esad'ın görevi bırakması çağrısının başını çektiğini, hatta dış politikasını Suriye'de rejim değişikliğine endeksleyerek riske attığını da belirtiyor.

Gazeteye göre, Irak Başbakanı el Maliki ile sorunlar ise, Şii siyasetçinin Iraklı Sünni siyasetçilere karşı adımlarıyla bağlantılı. Ankara'nın İran konusundaki tutumu ise Amerika Birleşik Devletleri'nin İran'ın bir gün nükleer füzeler kullanması durumuna hazırlığı öngören dış siyasetiyle aynı eksende.

ABD'nin Türkiye'ye ihtiyacı var

Yazar, Başkan Barack Obama'nın "arkada durarak öncülük etme" yaklaşımı çerçevesinde, Türkiye'nin Orta Doğu'daki tutumuna ihtiyaç duyduğunu söylüyor.

Türkiye Amerika'nın, Amerika ise Türkiye'nin "Esad rejiminin devrilmesi için neleri yapmaya hazır olduğunu tartıyor" diyen Dombey, Ankara'nın, Beşar el-Esad'ın yalnızca siyasi muhaliflerine değil, silahlı isyancılara da ev sahipliği yaptığına dikkati çekiyor.

MİT yasası mecliste

Financial Times'ta yer alan bir diğer haberde ise, meclisin bugün Başbakan Erdoğan'ın bazı devlet görevlileriyle ilgili soruşturmaları başbakanın iznine bağlayacak yasa teklifini görüşmeye hazırlandığı belirtiliyor.

Gazete, soruşturmalarla ilgili meselenin MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın, PKK ile görüşme bağlamında terör soruşturması için ifadeye çağrılması olduğunu aktarıp, bu sayede gelecekte benzer ilişkilerin önünün alındığı da savunuyor.

Almanya 'ateşle oynuyor'

Yunanistan ile euro bölgesi ülkeleri arasında giderek gerilmekte olan ilişkilerle ilgili haber ve yorumlarla devam ediyoruz.

Daily Telegraph gazetesi Yunanistan Maliye Bakanı Evangelos Venizelos'un Yunanistan'ın eurodan çıkarılmasının sağlanmaya çalışıldığı iddialarıyla bağlantılı olarak Almanya'yı ima edip, euro bölgesi ülkelerinin ateşle oynadığı yolundaki sözlerini öne çıkarmış.

Gazete ayrıca, Yunanistan'ın yaşadığı borç krizinin, Portekiz gibi başka ülkelerde de yaşanabileceğine işaret ediyor.

Euroyu kurtarma çabası ekonomileri vurdu

Guardian gazetesi ise ortak para birimini kurtarma yolundaki çabalar sonucunda euro bölgesi ekonomilerinin küçülme yaşadıklarına dikkati çekiyor.

Gazeteye göre euro bölgesi ekonomilerinin küresel krizin en yoğun yaşadığı dönemlerden sonra, 2011 yılında tekrar küçülmesi odağında Yunanistan'ın yer aldığı sorunlarla bağlantılı.

Guardian ayrıca, Avrupa hükümetlerinin kendilerini Yunanistan'ın beş hafta içinde yaşanması muhtemel iflası gibi bir en kötü durum senaryosuna hazırlamaya çalıştıklarını da belirtiyor.

Euronun çöküşünde tarihi dönemeçler

Independent gazetesindeki bir değerlendirmede ise, euro bölgesinin çöküşünün tarihi yazıldığında, Yunanistan'da bu hafta içinde yaşananların bir dönüm noktası olarak kayda geçirileceği ifade ediliyor.

"Yunan parlamentosu 130 milyar euroluk kurtarma paketi karşılığında dayatılan ağır kesinti koşullarını görüşürken dışarıda toplanan 80 bin kişilik kitlenin gösterisi, ülkede son dönemlerde sık sık yaşanan gösterilerden farklıydı. Kitlenin içerisinde orta sınıftan birçok insan da vardı. Ancak ülkede hukukun ve nizamın güçleri, bu gösterinin barışçıl bir gösteri olmasına izin vermeyip, sert müdahale ettiler." Andreas Whittam Smith imzalı yazıda Yunanistan'ı kurtarma planlarının işe yaramamasını sağlayan unsurlardan birine dikkat çekiliyor:

"Hiçbir yabancı, Yunanistan'ın eurodan ayrılıp, devalüe edilmiş bir drahmiye dönmesi ihtimali ortada dururken, Yunan hükümet tahvillerini satın almaz. Yunanistan'ın iflası ve euro bölgesinden çıkarılması ise bono piyasasının yatırımlarını garanti altına almak için İtalya, İspanya, Portekiz ve İrlanda üzerine daha fazla baskı yapmasına yol açar." Independent yazarına göre.

Gerçek muktedirler: Piyasa ve sokak

Smith'in değerlendirmesinden son olarak özetle şu satırları aktaralım:

Yunanistan krizinin son aşaması, iktidarın kaynağının nerede olduğunu daha da net açığa çıkardı. Mali piyasalar, devletlerin borç krizinin ilk aşamasında nüfuzlarını hissettirdiler. Kredi derecelendirme kuruluşları da buna yardım etti. Ancak, krizin devamında başka bir güç daha ortaya çıktı: Kamuoyu. Sokak gösterilerinde yükselen kamuoyu tepkisi, muktedir gibi görünen siyasetçilere, öyle olmadıklarını bir kez daha hatırlattı. Ülkelerin kaderini nihai olarak belirleyen iktidarın iki ikameti var: Piyasa ve sokaklar, siyaset değil.

Daily Telegraph'tan Peter Oborne ise, Yunanistan ile euro bölgesi arasındaki gerilimi, "euro bölgesinin katı yürekli acımasızlığı" sözleriyle değerlendiriyor.

AB baskıcı güç haline geldi

Oborne, İngiltere'nin bu Yunan trajedisinin sona erdirilmesi için rolünü oynaması ve Yunanistan'ı desteklemek adına konuşması gerektiğini belirtiyor.

Yazara göre, beceriksizlik gibi özellikler yakıştırılsa da hep yumuşak ve çalkantılı dünyada iyi bir aktör olarak görülen Avrupa Birliği artık giderek acımasız baskıcı bir birliğe dönüşüyor, demokrasiyi küçümsüyor ve sıradan insanların hayatlarını zorlaştırıyor.

Yunanistan'ın, İngiltere'nin 1930 bunalımı sırasındaki halinden daha kötü günler yaşadığını belirten Oborne, ülkenin bu durumunun Avrupa elitinin hiç umurunda olmadığını da savunuyor.