BIST 9.981
DOLAR 32,38
EURO 34,72
ALTIN 2.428,25
HABER /  GÜNCEL

1 Eylül 2011 Basın Özeti

Suriyeli muhalif: Esad'a karşı Türk-Arap askeri gücü; Independent: Müdahale hiçbir zaman yalnızca insani değildir; FT: Suriye iş dünyasının kaygısı; Times: Arapların konuştuğu yeni dil.

Abone ol

Guardian gazetesinde Abdur Rahman eş-Şami mahlasıyla yazan Suriyeli bir muhalif, ülkedeki rejim karşıtlarının Batı müdahalesine karşı olduğunu ancak Araplardan ve Türklerden oluşan bir gücün müdahalesinin Esad'ı durdurabileceğini savunuyor.

Barışçıl Değişim için Özgür Şam Koalisyonu'nun politbüro üyesi olan ancak gerçek ismini vermeyen yazar, Suriye halkının dikkatini Cumhurbaşkanı Beşar Esad yerine Libya'da olanlara yönelttiğini söylüyor:

"Suriye Televizyonu, 22 Ağustos günü Beşar el Esad'ın bir mülakatını yayınladı. Esad, halkın kullandığı her sözcüğü dikkate aldığını varsayıyordu. Ancak Suriyeliler, mülakatla ilgilenmek yerine, tüm gece uyanık kalıp Libya'nın başkenti Trablus'un kurtarılması mücadelesini izlediler."

Eş Şami'ye göre, Libya'da yaşanan kayıplar, Trablus'un isyancıların eline düşmesine ve Kaddafi ailesinin kaçmak zorunda kalmasına değmiş.

Suriyeli yazarın makalesindeki temel fikir, ülkedeki mücadelenin dış müdahaleye duyulan güven ile bağlantılı olduğu.

"Suriye halkı protesto mitingi yapma kararını 17 Mart'ta, Birleşmiş Miletler'in Libya hava sahasını uçuşa yasak bölge ilan ettiği 1973 sayılı kararını aldığı gün verdi. Ertesi gün Şam, Dera, Banias ve Humus'ta gösteriler düzenlendi; iki kişi öldü ve Suriye'de devrim ateşinin kıvılcımı çakılmış oldu. Fakat barışçıl devrimimiz, İslam ve Arap ülkelerinden destek görmedi. Komşularımız ikircikli davranıp basmakalıp sözler söyledi ve Batı ise reform çağrısında bulundu, azami olarak ekonomik yaptırımlardan söz etti."

"Esad'a karşı Türk-Arap askeri gücü"

Eş Şami'ye göre, Suriyeli muhaliflerin karşısındaki gerçeklik şöyle: Bir taraftan Arap ülkelerinin sessizliği ve özellikle Türkiye'nin yaşamakta olduğu süre giden bir bölgesel kararsızlık ile Esad'ın hak ihlallerini pasif bir şekilde izleyen Batı ülkeleri.


Esad yönetiminin, ülkeyi iç savaşa ve bölünmeye sürüklemek istediğini savunan eş Şami, bunun Türkiye, Arap ülkeleri ve Batı'nın çıkarlarına uygun olmadığını çünkü görülmemiş bir kaos ve belirsizlik ortamının başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin güvenliklerini de tehlikeye atabileceğini söylüyor.

Suriyeli muhalife göre, bu nedenle Esad'ı durduracak bir çözüm bulunmalı.

"Suriyeli muhaliflerin Batı müdahalesine karşı çıkmaya devam edecekleri göz önüne alındığında ise Arap-Türk ortaklığıyla hazırlanacak bir önleyici gücün Suriye halkını koruması en uygun çözüm gibi görünüyor." diyor Eş Şami mahlasıyla yazan Suriyeli muhalif.

"Suriye iş dünyası kaygılı"


Suriye ile ilgili Financial Times gazetesinde yer alan bir haberde ise, ülkenin güçlü işverenlerinin "Suriye ekonomisinin yavaş yavaş ölüme gitmesinden" endişe ettikleri belirtiliyor.

Gazete başkent Şam'daki Batılı diplomatların, "Yaptırımlar rejimi destekleyen bireyleri ve iş kollarını hedefleyecek" dediklerini aktarıp, yaptırımların ülkedeki Suriye'deki iş dünyasını kaygılandıran başlıca sebep olduğunu belirtiyor.

Suriye iş dünyasından isimler, en büyük dış ticaret ortağı Avrupa Birliği'ni kaybeden Suriye'nin, oluşacak boşluğu Rusya ve Çin ile dolduramayacağını ifade ediyor.

"Müdahale hiçbir zaman yalnızca insani değildir"


Independent gazetesi yazarı Adrian Hamilton, makalesinde uluslararası müdahalelerin hiçbir zaman sadece insani amaçlar taşımadığını savunuyor.

Libya'daki ayaklanmanın NATO uzmanları ve isyancıların tahmin ettiklerinden farklı şekilde sonuçlandığını, Trablus'un bu kadar süratle düşmesini kimsenin beklemediğini belirttikten sonra şöyle devam ediyor:

"Otoriter rejimlerin askeri yöntemlerle devrilmesi bir sorun olarak önümüzde duruyor. İsterseniz bununla ilgili, Avrupa'nın İkinci Dünya Savaşı'nda kurtarılmasına katılanlarla bir konuşun. Libya ayaklanmasının belirsiz finalinden çıkarılacak bir ders varsa o da Trablus'un düşmesini 'insani müdahalenin' bir marifeti olarak övenlerin akıllarını başlarına toplaması olmalı." diyor Hamilton.

Independent yazarı, İngiltere Başbakanı David Cameron'ın, tatilini ikinci kez bölerek yaptığı açıklamada Trablus'un alınmasını alkışlayarak başarıda payı olduğunu belirttiği ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin, Kaddafi rejiminin yıkılmasında Fransa'nın payını ifade etmek için her zamankinden dahi daha hiperaktif davrandığı tespitlerini yaptıktan sonra, Fransa ve İngiltere liderlerinin, Libya'da her zaman, sivillerin korunmasından daha öte amaçları olduğunu söylüyor.

"Sarkozy ve Cameron hava operasyonları üzerinden, doğrudan rejim değişikliği istediler. Bu amacın zor göründüğü durumda ise isyancılarla daha yakın işbirliğine giderek güç dengesini değiştirecek hedefleri bombalamaya başladılar. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin ev sahipliğinde bugün Paris'te bir araya gelecek olan "Libya'nın dostları" aslında, Libya'da olan bitenden ne elde edebileceklerini görüşecekler."

Hamilton'a göre, Libya'da hedeflenen seçimlere yaklaştıkça, Ulusal Geçiş Konsey'in farklı üyeleri Batıdaki ilişkilerini zorlayarak ellerini güçlendirmeye, Batı ise kendi gözdelerini Libya'nın başına getirmenin yollarını bulmaya çalışacak.

Libya konusunda Financial Times'ta yer alan bir değerlendirmede ise Batılı liderlerin Ulusal Geçiş Konseyi'nden demokrasiye bağlı kalmasını bekledikleri ifade ediliyor.

Batılı ülkelerin Paris'teki toplantıda Ulusal Konseyin ne tür yardıma ihtiyaç duyduğunu işitecekleri, fakat diplomatların asıl kaygısının Libya'nın yeni yöneticilerinin ülkeyi demokratik bir geleceğe götürüp götürmeyecekleri olduğu da Financial Times'ın yaptığı değerlendirmeler arasında.

"Araplar yeni bir dil konuşuyor. Öğrenin."

Times gazetesinde bir değerlendirme kaleme alan yazar Amir Tahiri makalesinin başlığında "Araplar yeni bir dil konuşuyor. Öğrenin." diyor.

Tahiri'nin yazısından öne çıkan satırlar şöyle:

"On yıllar boyunca, bir sözcük Arap siyaset dağarcığının yasaklısı olarak kaldı: değişim. Ancak şimdi despotik rejimler birbiri ardında devrilir ya da sarsılırken, değişim sözcüğü herkesin dilinde. Suriyeli despot Beşar Esad televizyondaki son konuşmasında bu sözcüğü ondan fazla kez kullandı. Üstelik de ilk kez iki gazetecinin karşısında sıradan bir koltukta oturarak. Değişim sözcüğünün siyasette kazandığı yer Arap dünyası diye söz edilen bölgeye dair bazı kesinliklerin sona erdiğinin işaretlerinden biri. İlk değişecek olan Arap dünyası kavramının kendisi. Ardından, değişim sırası doğal olarak ölene ya da suikasta uğrayana kadar iktidarda kalan güçlü adam olgusuna gelecek." diyor Tahiri.


İsrail-Filistin meselesinin "temel mesele" olma özelliğini yitirmekte olduğunu belirten Tahiri, Süveyş krizinden itibaren Orta Doğu'nun şekillendirilmesinde temel aktör haline gelen ABD'nin Başkan Barack Obama dönemiyle birlikte bu rolünü kaybettiğini de savunuyor.

Tahiri'ye göre, Orta Doğu'da "alan yaratmak" isteyen Obama sonuçta "boşluktan" başka bir şey yaratamadı.

Kaddafi'nin yakalanması


Daily Telegraph
gazetesi ise Libya ile ilgili haberlerinde, Albay Muammer Kaddafi'nin yakalanması çabalarına odaklanmış.

Gazeteye göre Kaddafi'nin isyancılar tarafından yakalanan eski yardımcıları da eski liderin yerinin tespit edilmesi çabalarına dâhil oluyor.

Kaddafi'ye karşı operasyonlardan sorumlu isyancı komutan Hişam Buhagiyar, Kaddafi'nin yakınında olan ancak isyancılara yardım eden kişiler için bir beyaz liste oluşturduklarını söylüyor ancak eski Libya liderinin Saddam Hüseyin'den daha uzun süre saklanabilmesinin mümkün olduğunu kabul ediyor.