BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,76
ALTIN 2.440,32

Tuhaf bir aşk bizimkisi

Karşılıklı bağımlılık. Ne ben ondan çekip gidebilirim. Ne o benden. Bazen günlerce hiç konuşmadan bakıştığımız olmuştur pencerelerden

Karşılıklı bağımlılık. Ne ben ondan çekip gidebilirim. Ne o benden. Bazen günlerce hiç konuşmadan bakıştığımız olmuştur pencerelerden. Bahçedeki kiraz ağaçları şahittir buna. Vakidir aynı akşamın kıyısına iliştiğimiz sessizce iki yabancı gibi, farklı düşler kurduğumuz yavaş yavaş inen kıyısında karanlığın ve örtündüğümüz geceyi, görmemek için gözlerimizde tortulaşan hüznü.

Güzel günlerimiz de olmadı değil hani. Oturduğumuz ufarak çimlerine Seğmenler Parkı’nın ve içtiğimiz ağır ağır güneşi kadehinden akşamın. Tadına doyamadığımız sohbetlerimiz oldu kızıl sonbahar akşamlarında. Şiirlerden, şarkılardan, öykülerden, romanlardan ve bize gizlice başka hayatlar armağan eden filmlerden konuşurduk uzun uzun. Biri oturur biri kalkardı kelimelerin sohbet meclisimize. Dimağımızda kahve tadı, yıldızlar eşlik ederdi bu kalabalık yalnızlığımıza.

Kalkardım ansızın içimde uçarı bir çocuk, Tunalı Hilmi Caddesi’nin kalabalığına karışırdım. Seğirtirdi peşim sıra eteklerinde yapraklar. Bir şarkı tuttururdu, rüzgârlar salardı saçlarıma ürperirdim. Tatlı bir tebessüm bırakırdı ayaklarıma. İçim içime sığmazdı. Şiirler vururdu kıyılarıma. Kâğıt aranırdım. Kalem. Bulamazdım çokça ve bir kâğıt mendil ev sahipliği yapardı dizelerime. Bazen bir sokak lambası, bazen bir dükkânın açık bırakılmış ışıkları altında karalanırdı şiirler beyaz mendilin naif dokusuna. Gülümserdi. Çocuklarıyla gurur duyan bir baba edasıyla gerilirdi göğsü. Öyle anlarda sevinçli bir huzur yağardı caddelere ve insanlar susardı.

Bazen de boğulurdum. Bir yudum nefes alamaz çıldırırdım. Gitmek isterdim adını sanını bilmediğim başka şehirlere. Yollara düşerdi gözlerim. Aklımda deniz kokulu şehirler. Yosun kokuları karışırdı akşamın havasına. Hissederdi. Kocaman gri kolları titrerdi. Anılar düğümlenirdi boğazına. Hırçınlaşırdı bozkır kavruğu ağaçları. Zamansız bulutlar gezinirdi göğünde, zamansız yağmurlar. Ağlardı Ankara!

Yine de giderdim. Gitmek de sevdadandı bilirdi. Uzanırdı bir şehir bütün uzuvlarıyla ardım sıra. Dönerdim gözlerinde yağmurlar. “Sakınarak dikenlerini düşler yazardı suya”. Dedim ya, tuhaf bir aşk bizimkisi! İki yalnızın, yalnızlığı birbirinde yitirmesi. Ah Ankara, Ankara!