BIST 8.802
DOLAR 32,34
EURO 35,09
ALTIN 2.239,27
HABER /  GÜNCEL

Tahliyelere 'Rahşan Affı' benzetmesi

Yargılama süresi ile ilgili düzenlemenin ardından suç örgütü üyelerinin tahliyesi 'af' çağrışımı yaptı.

Abone ol

Tutukluluk süresiyle ilgili yasal düzenlemenin ardından bir biri ardına yaşanan tahliyeler adalet mekanizmasını gündemin birinci maddesine oturttu. Hemen her gazete manşetinde Hizbullah Örgütü ile ilgili tahliyelere yer verirken köşe yazarlarının gündeminde de yine Hizbullah ve diğer tahliyeler var.

Radikal Gazetesi Ankara temsilcisi ve yazarı Murat Yetkin tahliyeleri "üstü kapalı af" olarak nitelendirdiği yazısında DSP, MHP ve ANAP koalisyon hükümeti döneminde çıkartılan Af yasasına benzetiyor. Yetkin 'Rahşan Affı' benzetmesi de yaptığı yazısında katillerin teker teker salı verildiğini, Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal'ın hala cezaevinde olduğunu da vurguladı.
(...)
-Yargıyı hızlandırmak yerine, katil zanlılarını bırakıyor, Balbay'ı, Haberal'ı içeride tutuyoruz. Adalet duygumuzu yitiriyoruz..

 Murat Yetkin 'Adalet kanıyor' başlıklı yazısında Hizbullah cinayetleri ile ilgili İçişleri Bakanlığı'nda isledikleri görüntüleri hatırlattı:

-Bakanlık Konferans salonundayız. Emniyet yetkilileri kısa bir giriş konuşması ardından ışıkları söndürdüler ve perdede görüntüler belirdi. Bu görüntüler bazı polis operasyonlarına aitti. Bazı evlere giriliyor, evlerin zeminlerinde gizli bölmeler ortaya çıkarılıyor, buralardan cansız insan bedenleri çıkıyordu.

DOMUZ BAĞI GÖRÜNTÜLERİ

Sonra başka görüntülere geçildi. Bunlar işkenceli sorgu görüntüleriydi. Yalnız işkenceciler sorguladıklarının ağızlarından bir bilgi alıp başka zanlıları bulma, suçu kabul edeni de yargılama peşinde değillerdi. Sorgulananın öldürülmesi zaten kesindi, sorgucular, engizisyoncular gibi ruhu temize çıkararak ölmelerini sağlayacak itiraf peşindeydi.

 Yoldan çıktıklarına dair itirafları aldıktan sonra, sorguladıklan kişinin ellerini ve ayaklarını arkadan bağlıyor, boğazına bir ip geçirip onu da ayaklarına bağlıyor, 'domuz bağı' adı verilen bu yöntemle yavaş yavaş sıkarak boğuyorlardı.
Görüntüler kesildi, ışıklar dehşet içinde kalmış gazetecilerin yüzüne yandı. Herkes bembeyazdı, salondan çıt çıkmıyordu.

İçişleri Bakanı Sadettin Tantan en ön sıradaki koltuğundan arkaya döndü: "İşte" dedi; "Hizbıülah!" Örgüt dışarıda PKK ile bağlantılı olduğunu öne sürdüğü kişileri tabanca ve satırla, içeride ise yoldan çıkıp laik düzene kapıldığını düşündüğü kendi üyelerini işte böyle işkenceli sorgularla öldürüyordu. Bakan "Görün işte" diye bizimle bu görüntüleri paylaşıyordu. Etkisinden günlerce kurtulamamıştım; bundan on küsur yıl önceydi.

Yetkin bu hatırlatmanın ardından  "Adalet duygusu nerede? " diye sordu:

-Dün, Hizbullah'ın askeri kanat sorumluları ve üyeleri olarak onlarca cinayetten sorumlu tutulan ve yargılanmaları bitmediği için son Yargıtay kararı uyarınca salıverilecek kişileri Diyarbakır Cezaevi önünde tekbir getirip halay çekerek bekleyen kalabalığın görüntülerini ekrandan izlerken aklıma o gece geldi. (...) Tantan'ın bize gösterdiği Hizbullah yüzüydü...

YARGITAY 4 YIL EL SÜRMEDİ

(...) Peki Hizbullah dosyası kaç yıldır Yargıtay'da bekliyordu?:
-Peki, Yargıtay, Hizbullah dosyasına dört yıldır neden el sürmedi? Onu da bilmiyoruz. Bingöl Solhan'da düğün basıp beş kişiyi herkesin gözü önünde katledenin dosyasına neden el sürmediyse, belki aynı nedendendir.

RAHŞAN AFFI GİBİ

Tantan'ın da bakanlık yaptığı DSP-MHP-ANAP koalisyonunun 2002'de Meclis'ten silinmesinde ekonomik kriz kadar, kamuoyunda 'Rahşan affı' diye bilinen af uygulamasının da payı olmuştu.
Rahşan Ecevit sonradan "Bu benim affım değil" dediyse de koalisyonun özellikle MHP kanadının pazarlıklarıyla kamuoyu vicdanını kanatan pek çok isim alay edercesine yüzümüze gülerek dışarı çıkmıştı. Adalet ve Kalkınma Partisi, adalet ve kalkınma vaat ederek gelmişti.

Bir ucunda hükümetin, bir ucunda yargının bulunduğu bu uygulamanın yanında 'Rahşan affı' masum kalıyor.

Yargıyı hızlandırmak yerine, katil zanlılarını bırakıyor, ama mesela ellerine silah almamış, kimseyi öldürmeyi planlamamış Mustafa Balbay'ı, Mehmet Haberal'ı "örgüt üyesi olabilir" diye içeride tutuyoruz.
Toplumda zaten yaygınlaşan adaletsizlik duygusunu koyulaştırıyoruz. Adaleti kanatıyoruz