BIST 10.644
DOLAR 32,18
EURO 35,04
ALTIN 2.494,20

Seni özlüyorum

 

 

Seni özlüyorum…

İlk kez bir kadının sesine dokunabiliyorum.

Ve ilk kez bir kadını yazmak zorunda kalıyorum.

Ve belki de ilk defa çok tuhaf bir duyguyu tadıyorum. Evet, bu tuhaf duyguyu ilk kez yaşıyorum; itirafı, deliliğimin gerekçesi olabilecek bir duygu.

Beynimi zorluyorum…

Hatırlayabildiğim ilk şey, sesindeki rahatsız etmeyen tını ve o muzip göz kırpışın.

Oldum olası insanların gözlerine bakamadım uzun uzun… Keşke sana baksaydım diye düşündüm bir an…

Seni özlüyorum…

Kolay veda edilemeyecek bir kadın olduğunu biliyorum.

Gözlerinde okudum bu gerçeği.

Gecenin karanlığına bakıyorum…

Balkon penceremde beliriyor, şekle bürünüyorsun…

Ada ışıklarından ikisini alıp koyuyorum gözlerinin yerine…

Titriyorsun…

Ruh üflendiğini biliyorum şu an sana…

Gülümsüyorsun… Ben de gülümsüyorum…

Ellerine bakıyorum gecenin yalnızlığında uzun uzun… Uzun parmaklı eller… Tüm güzelliğinin sırrını açığa vuran kadın eller…

Seni özlüyorum…

Bir kadın yüzüne doyasıya bakabilmeyi özlediğim zamanlarda bir bedenin güzelliğini ellerin açığa vurduğunu düşünür ve inanırdım buna. Bu inançlarım yıkık su an. Bense ayakta kalmaya çalışıyorum…

Tutkularıma sığınıyorum zaman zaman… Yaşadığımı hissediyorum.

 

      “Şehrin gürültüsünden

      Senden bile kaçmak istiyorum

      Anam bile gözyaşı akıtmasın benim için

      Sessizliğin sessizleri arasında

      Ağlamak istiyorum

      Belki rahatlarım”

 

Yıllar önce ilk yazdığım şiirden bu satırlar geldi aklıma, bir an gözlerine bakarken…

1989…

Ankara…

Dondurucu bir soğuk…

Orta Doğu Teknik Üniversitesi…

Şehirdeki ilk aşkım…

Ağlamayı öğrendiğim geceler…

Onlarca arkadasın arasında çektiğim yalnızlıklar…

Parasızlıktan köye gidemediğim bayramlar…

Bayramın ilk günü sabahı çekilen karın ağrıları…

Seni özlüyorum…

Sokakta havlayan bir köpeğin sesiyle irkiliyorum. Kendime geliyorum… “Daldın!” der gibi gülümsüyorsun.

Gözlerindeki büyüden kurtulup tekrar sana dönüyorum…

Ağırbaşlı görünüşünün altında zapt edilmezliğini gizlemeye çalışıyorsun. Bu duyguyu uyandırıyorsun bende gözlerine baktığımda.

Kazdağı’nın doruklarında bir at canlanıyor gözlerimde… Alabildiğine koşan doru bir at… Duruyor bir ara… Başını çeviriyor… Göz göze geliyoruz… Ardında bıraktığı toz bulutuna bakakalıyorum…

Seni özlüyorum…

Aksam güzelliğinin esrarını taşıyorsun bakışlarında… Kızıllık gibi tutku yüklüsün…

Konuşmayı sevdiğini sansalar da susmaktan keyif aldığını biliyorum…

Ve ben senin şehir aksamları gibi yoğun ve yorgun olduğunun farkındayım.

Çok sık rüya görmüyorsun. Mutlu rüyalara ihtiyacın olduğunu biliyorum. Bu şehirde yasayan herkesin buna ihtiyacı var zaten…

Bazı kadınlara ölüm yakışmaz diye düşünürüm hep. Sana da yakışmayacak zamanı geldiğinde…

Seni özlüyorum…

Ne tür müzik sevdiğini bilmiyorum ama ben hep Karadeniz müziğinin tınısını hissettim aceleci adımlarında… Oturuşundaysa sanat müziğinin ağırlığı vardı… Bakışlarınsa hep Mona Roza’yı hatırlattı bana…

Bir şehre karanlık nasıl çökerse öyle çöküyorsun üzerime bazı anlarda… Nefesimin kesildiğini hissediyorum…

Kadınlığınla sarıyorsun tüm bedenimi… Ve ben ürperiyorum.

Seni özlüyorum…

Bekliyorum…

Gel ve bir daha da gitme…

 

***

 

Yukarıdaki satırlar dostum Kamer Aydoğdu’ya ait.

Yazıyı kendisinden dinlediğimde içimden “Özlemek, meğer ne güzel bir duyguymuş” diye geçirdiğimi hatırlıyorum.

 Ve bir de, özlemenin ancak bu kadar nefis anlatılabileceğini….

 Teşekkürler dostum; teşekkürler hocam!